Son günlerde bir sorunun yanıtı aranıyor Ergenekon soruşturmasının arkasında neden Susurluk skandalındaki gibi bir kitle desteği yok?
Bu soruyu sıklıkla soranlar genellikle liberal çevreler oluyor. Bu soruda örtük bir şaşkınlık bulunduğunu da belirtmek gerekiyor.
Sağ ve sol sektörleriyle liberaller, Ergenekon operasyonu Susurluk’tan daha kapsamlı ve daha iddialı bir soruşturma olduğu halde toplumun neden sokaklara çıkmadığını, niçin destekleyici eylemler (ışık söndürme gibi) yapmadığını açıklamakta zorlanıyorlar. Bu soruşturmanın bir arınma ve demokratikleşme olduğuna,’ derin devletin’ ya da Kontrgerilla’nın tasfiye edilmek istendiğine kesin olarak iman ettikleri için, böyle bir toplumsal desteğin oluşmamasına bir anlam veremiyorlar.
Varsın bu soruşturmayı AKP sürdürüyor olsun, bu operasyon sistemin demokratikleşmesi için bir fırsat yaratıyordu. Yapılması gereken iş, soruşturmayı derinleştirmesi ve yaygınlaştırması için AKP’nin zorlanmasıydı. Bunun için gerekirse hukuk da kişi hakları da çiğnenebilirdi. Önemli olan darbecilerin yargılanmasıydı. Muhalefetse bu da bir muhalefetti. Böylece hem AKP’ye “muhalefet” yapılır hem de çetelere karşı mücadele verilirdi. Dolayısıyla, böyle bir desteğin çoktan oluşması gerekiyordu onlara göre.
Oysa liberallerin ve sol liberallerin bu soruya tatmin edici bir yanıtı vermeleri mümkün değil. Çünkü yukarıda özetlemeye çalıştığım bu bakış yanlış bir kurguya dayanıyor. Dünyanın içinden geçtiği iktisadi, siyasal, felsefi süreçleri hesaba katmadığı, emperyalizmi neredeyse yok saydığı, bölgesel ve küresel çatışma alanlarını ve kırılma noktalarını dikkate almadığı, ülkedeki iktidar yarılmasını göremediği, kısacası olup bitenleri doğru değerlendirme yeteneğini yitirdikleri için bu soruya doğru yanıt vermeleri de neredeyse imkânsızdır.
Durum böyle olunca, liberal ve pek demokratik parmaklar solu işaret ediyor. Bütün suçu sola yüklemeye çalışıyorlar. Solun ana akımlarının, önde gelen sözcülerinin ve sosyalist aydınların Susurluk’un aksine bu soruşturmaya destek vermemesini, toplumsal bir onayın oluşmamasının temel nedeni olarak görüyorlar. Destek verenlerin de bunu kayıtlı ve şartlı yapması karşısında öfkeleniyorlar.
Bu nedenle sol’un önemli bir kesimini, kimi partileri, kitle örgütlerini, sendikaları ve kişileri ahlaksız şekilde darbecilikle, statükoculukla, ulusalcılıkla vs. suçlamaya başlıyorlar.
Burada tarihsel bir bilinçaltı işliyor aslında. Çünkü solun desteği ve onayı olmadan bu soruşturma hem toplum gözünde meşruiyet kazanamayacak hem de istenen sonuçlara ulaşamayacaktır. Bunu görüyorlar.
Toplumsal hafıza, Kontrgerilla’nın bu topraklardaki 50 yıllık mağdurlarının devrimciler, solcular, sosyalistler olduğunu unutmuyor. Türkiye’de derin devlete, Kontrgerilla’ya karşı direnen, onunla savaşan yegâne gücün sol olduğunu biliyor. Toplumsal vicdan, kayıtlardan silinmeye çalışılan bu sicili korumakta direniyor.
Susurluk eylemlerine destek veren toplum kesimleri, bu soruşturmada bir şeylerin doğru gitmediğini ve bir haksızlık yapıldığını hissediyor. Ergenekon soruşturmasının sola doğru genişletilmesini, Kontrgerilla’nın solda aranmasını, bu toprakların ilerici birikimine saldırılmasını, insan aklının ve bilimin yerine teolojik literatürün geçirilmeye çalışılmasını en hafif değerlendirmeyle belirtirsek eğer garip karşılıyor.
İnsanlar daha dün Susurluk katillerine “kahraman” diyen, 12 Mart ve 12 Eylül faşist darbelerini büyük bir hararetle destekleyen Nazlı Ilıcak gibilerinin demokrasi havariliğini samimi bulmuyor. Bu nedenle, Nazlı Ilıcak’larla “darbeye dur de” eylemlerinde omuz omuza yürüyen bazı solcu arkadaşlarımızın çağrılarına da kuşkuyla bakıyor.
İnsanlar, hatta bu ülkedeki sağcılar bile, yüzlerce militanı yargısız infazlarda Kontrgerilla tarafından öldürülen Devrimci Sol’un Ergenekon örgütü tarafından yönlendirildiğine, PKK’nın silahlarının bu örgüt tarafından gönderildiğine, gözaltına alınan sosyalistlerin bu yapılanma ile ilişkili olabileceğine inanmadılar.
ABD ve NATO’nun yeni tehdit değerlendirmesine uygun olarak bazı radikal İslamcı örgütlerin de Ergenekon tarafından kurulduğu iddiasının bugün gündeme getirilmesini ciddiye almadılar. Çünkü anti-komünist, milliyetçi ve sağcı bir yapılanma olan Kontrgerilla’nın tasfiye edildiği iddia edilen bu operasyon sırasında tek bir sağcının ve İslamcının gözaltına alınmadığını gördüler. Dolayısıyla bütün bu iddiaların büyük bir palavra, asıl operasyonu gizleyen bir yalan olduğunu sezdiler.
Ergenekon soruşturması, Kontrgerilla’nın tasfiye edilmesi, çetelerin dağıtılması, katillerden hesap sorulması gibi bir amaca sahip değildir. Önceki yazılarımda da belirttiğim gibi, bu soruşturma Natocu ve Amerikancı bir ılımlı İslam darbesinin aracıdır. Derin devletin, NATO’nun küresel tehdit değerlendirmeleri ve ABD’nin bölgesel siyasetleri doğrultusunda yeniden yapılandırılmasıdır. Aydınlanmanın kazanımlarına karşı bir saldırıdır. Negatif ya da pozitif bir anlam yüklemeden, sadece bir durum tespiti yapmak bakımından belirtirsek eğer Cumhuriyet’in başlangıç ilkelerinde bir kırılma yaratma ve dönüştürme operasyonudur. Ve nihayet bu soruşturma, Soğuk Savaş sonrasında egemen sınıflar arasında ortaya çıkan yön ve program farklılaşmasının yarattığı bir iktidar mücadelesi ve çatışmanın dışa vurumudur. Susurluk artığı faşist bir mafyatik çete, bu projenin gerçekleştirilmesi için olanak sağlamıştır o kadar. Soruşturmanın “derin” anlamı budur.
Dramatik olan da şudur uzak olmayan bir gelecekte, Ergenekon operasyonuna “kayıtsız şartsız” destek veren solcu çevreler bu tutumları nedeniyle utanacaklardır. Çünkü birileri konuşacak, somut kanıtlar ortalığa saçılacak ve gerçekte neler olup bittiği tartışmasız şekilde gün ışığına çıkacaktır. Tarihin işleyiş yasasıdır bu. Yakın tarihin bütün kirli suçlarının bu soruşturma aracılığıyla Ergenekon’a yüklenerek aslında gerçek Kontrgerilla’nın aklanmaya çalışıldığı anlaşılacaktır.
Sonuç olarak solun onay vermediği bu soruşturmaya toplumsal bir desteğin gelmesi ve bu desteğin eyleme dökülmesi, olayın doğası gereği mümkün değildir. Liberaller, başta hatırlattığım sorunun yanıtını boşuna aramaktadır.