AKP hükümeti ve bu hükümetin zihniyet dünyası için bir referanduma dönüşen 29 Mart 2009 yerel seçimleri, çok yönlü bir değerlendirmeyi hak ediyor. Çünkü seçimlerin ortaya koyduğu tablo sadece Türkiye’nin iç politik yapısı, yeni güç dengeleri, örtülü darbe süreçleri ve genel olarak toplum hayatı bakımından değil, bu ülkenin bölgesel ve küresel konumlanışı bağlamında da önemli sayılabilecek bazı sonuçlar yaratacaktır.
Seçim sonuçlarına gereğinden fazla anlam yüklemeden ve abartmadan bir ön değerlendirme çerçevesinde şunları söyleyebiliriz:
1. AKP’nin bir siyasal hareket olarak yükselişi kırılmış ve bu parti inişe geçmiştir. İktidar partisi ve bu partinin temsil ve teklif ettiği gelecek projesi, ideolojik ve siyasal düzlemde yenilgiye uğramıştır. AKP ve bu partinin nüfuz alanı içindeki çevrelerin yürüttüğü neo-liberal ekonomi politikalar halk tarafından reddedilmiştir. İslamcılar ve liberaller tarafından, toplumun yeni gericilik diye adlandırabileceğimiz anlayış temelinde dönüştürülmesi için güven oylamasına çevrilen bu seçimler, tam tersi sonuçlar yaratmış, bu çevreler referandumu kaybetmiştir.
2. Yeni gericilik, yükselen muhafazakâr sermaye, emperyalizm, işbirlikçi İslamcılık ve liberal entelijensiyadan oluşan yeni iktidar bloğu çözülme eğilimine girmiştir. Bu çözülmenin, bir siyasal koalisyon özelliği taşıyan AKP’nin örgütsel yapısında da yaşanması kaçınılmazdır. Ancak bu yenilgiye, parti oylarında ve örgütlenmesinde başlayan çözülmeye karşın AKP henüz yıkılmamıştır. Bu parti eğik düzlemde bir iniş sürecine girmiş olsa bile, gücünü büyük ölçüde korumaktadır.
3. Bu seçimlerden yenilgiyle çıkan bir başka güç de, tekelci, İslamcı ve yandaş medyadır. AKP’nin yüzde 50’ye yakın, hatta yüzde 50’nin üzerinde oy alacağı yönünde yoğun bir kamuoyu oluşturma çabasına giren İslamcı ve yandaş medyanın, halkı yönlendirme ve seçmen iradesini denetleme çabası başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Kamuoyu araştırma şirketleri de bu kategoride değerlendirilebilir. Çünkü son yıllarda bu anket kuruluşları, seçmen davranışlarını manipüle eden bir rol oynamış ve sandık sonuçlarının oluşmasına etki yapmıştır.
4. Bu seçimlerde en ağır yenilgiye uğrayan kesimi (bir ölçüde yukarıda da belirttiğim gibi) İslamcı ve liberal aydınlar oluşturmaktadır. AKP’yi desteklemeyi “demokrat” olmanın ön şartı haline getiren, dünyanın hiçbir yerinde görülemeyecek bir tuhaflıkla sadece muhalefeti eleştirmeyi sistem eleştirisi diye yutturmaya çalışan, dahası AKP muhalifi hemen her kişi ve kesimi statükocu, darbeci ve hatta Ergenekoncu ilan eden bu çevrelerin bütün tezleri toplum tarafından reddedilmiştir.
5. Sokağa ve gündelik hayata egemen olma başka bir anlatımla aşağıdan yukarıya doğru toplumunun dokusunu değiştirerek, yukarıdan iktidar eliyle yürütülen rejimi dönüştürme operasyonunu desteklemek anlamına gelen “mahalle ve iktidar baskısının” bir fantezi değil, gerçek olduğu ortaya çıkmıştır. Çünkü bu baskının yarattığı kaygı, seçim sonuçları tarafından teyit edilmiş, insanlar bir direniş hattı oluşturmaya çalışmıştır. İslamcı ve liberal aydınların iddia ettiği gibi laiklik üzerinden yürüyen çatışmanın, toplum tarafından yapay ya da sahte bir gerilim olarak algılanmadığı, tersine gerçek bir tehdit olarak değerlendirdiği anlaşılmıştır. Toplum hayatının dinsel kurallar ve doğmalar tarafından düzenlenmesi ve yönetilmesine dönük talepleri, “demokratik hak ve özgürlükler” kapsamında değerlendiren İslamcı ve liberal aydınların görüşlerine itibar edilmemiştir. Çünkü bu talep, gerçekte insan haklarına, özgürlüklere ve kadınların kazanımlarına karşı totaliter bir gelecek tasavvurundan hareket eden anti-demokratik bir saldırı olarak algılanmıştır.
6. Bu seçimlerde Amerikancı “ılımlı İslam” projesi ve bu projeyi hayata geçirmeye dönük örtülü darbe girişimi de yara almıştır. Elbette bu projeden vazgeçilmiş değildir. Tersine, daha hırçın ve sert şekilde bu projenin hayata geçirilmek isteneceğini de öngörebiliriz. Ancak, durum böyle de olsa moral üstünlük yetirilmiştir ve örtülü darbenin sonuçlandırılması 28 Mart’a göre 30 Mart’ta artık daha zordur. Diğer taraftan işgal rejimlerine bu coğrafyadan toplumsal bir onay üretmeyi hedefleyen BOP ve ılımlı İslam operasyonunun yenilgiye uğratılması, sadece Türkiye bakımından değil, bütün bölge halklarının geleceği için önemli sonuçlar yaratmaya adaydır. İktidar kudretinin büyük bölümünü Batı ve ABD’ye yaslanarak elde eden AKP, belki bu desteği almaya devam edecektir ama, artık emperyalistler için tek alternatif olmayacağı da açıktır.
7. Seçimlerden üç gün önce Ergenekon davasının ikinci iddianamesi açıklanmıştır. Böylece uzun süredir oluşturulan korku ve baskı atmosferi seçimleri de içine alacak şekilde genişletilmek istenmiştir. Seçim öncesinde neredeyse bütün muhalefet güçleri darbecilikle suçlanmış, hemen her eleştiri, ahlaksızca, darbeciliği ima eden Ergenekonculuk çerçevesine oturtulmaya çalışılmıştır. Böylece bütün muhaliflerin potansiyel olarak bu soruşturmaya dâhil edilebileceği havası yaratılmıştır. Ancak, bir referanduma dönüşen seçimlerin ortaya koyduğu sonuç, toplumun bu yanıyla Ergenekon soruşturmasına onay vermediğini, en azından iktidar çevrelerinin ve liberallerin gerekçelerine kuşkuyla yaklaştığını ortaya koymuştur.
8. Bu seçimlerin ortaya koyduğu başka bir önemli sonuç ise, AKP’deki gerilemeye karşın milliyetçi-faşist MHP’nin yükselişidir. Bazı bölgelerde yüzde 200’e ulaşan bu yükseliş tehlikeli bir gelişmeye işaret etmektedir. Bu yükselişte, sosyal demokrasiyi de içine alacak bir genişlikte belirtirsek eğer, sol’un kimliğindeki silikleşme önemli bir rol oynamıştır. Sağ oyların toplamı yüzde 70 civarındadır (AKP+MHP+SP+DP) ve bu seçimlerde bir direniş hattının oluştuğu görülse bile, genel olarak Türkiye’nin sağa kayması devam etmektedir.
9. Bu durum seçmen dokusunda çok derin ve geniş bir dönüşümün yaşandığını göstermektedir. İnsanların sosyo-ekonomik (sınıfsal) konumlarıyla seçmen davranışları arasındaki pozitif ilişki kopmuştur. İşçiler, emekçiler, büyük bir yıkım yaşayan çiftçiler, kent yoksulları, küçük esnafların önemli bölümü akıllarıyla değil, sistematik bir şekilde oluşturulan inançlarıyla oy kullanmaktadır. Kayseri, Manisa, Denizli, Konya, Çorum, Maraş, Antep gibi yeni sanayi havzalarındaki sonuç bu olguyu doğrulamaktadır. Geleneksel Orta Anadolu sağcılığı/muhafazakârlığı bilinen bir olgudur ama, CHP gibi görece modernitenin temsilcisi sayılabilecek partilerin bile bu havzadan silinmesi önemli bir gelişmedir.
10. İktidar partisinin gücünü muhalefetin güçsüzlüğünden aldığı da ortaya çıkmıştır. Seçimlerde yüzde 61 oranındaki oyun muhalefet partilerine verilmesine ve CHP’nin ikinci büyük parti olarak çıkmasına karşın, hiçbir parti iktidar alternatifi olarak yükselmemiştir. Seçim sonuçları sistem içi muhalefet partilerine karşı da bir güvensizlik olduğunu ortaya koymuştur.
11. DTP seçimlerde başarılı bir sonuç elde etmiştir. Bu seçimlerde DTP’nin yüzünü sol’a dönmesi ve AKP’ye karşı sert bir muhalefet yürütmesi önemli bir kazanımdır. Ancak DTP kimlik üzerinden yaptığı siyaseti bu dönemde derinleştirmiş, sınıfsal taleplere hemen hiç yer vermemiştir. Dolayısıyla DTP’nin solla kurduğu ilişki, yine bir yedekleme ve kendi taleplerine sol’dan onay üretme biçiminde gelişmiştir. DTP aydınlanmanın kazanımlarına ve insanlığın ilerici birikimine sahip çıkma tutumundan uzak durmaya devam etmektedir. Ortada hem siyasal bakımdan hem de sosyolojik olarak sağlıklı olmayan bir bölünme vardır.
12. Bu seçimlerde sosyalistler bağımsız bir siyasal hat geliştirememiş ve önemli bir varlık gösterememiştir. Bizim için (bir bakıma) en önemli sonuç budur. Bu gerçek dürüstçe kabul edilmeli ve tablonun değiştirilmesi için düşünülmeli ve çalışılmalıdır. Bu bakımdan TKP’nin yaptığı değerlendirme önem taşımaktadır. TKP, solun bütününü gözeten bir yerden gerçeği görmüş ve kabul etmiştir. Durumu değiştirmek için yapılacak ilk iş budur. Sosyalist hareketi toplumsal ve siyasal bir seçeneğe dönüştürmek ve yeniden büyük siyasal güçler arenasına taşımak gereklidir. Bu ülkenin bütün solcularının önündeki en önemli sorumluluk ve görev budur. Seçimler siyasetteki büyük boşluğu ortaya koyduğu gibi, toplumun sosyalistlerin sözüne açık olduğunu da göstermiştir.