Öyle anlaşılıyor ki, önümüzdeki günlerde hem genel olarak kamuoyunda hem de özel olarak sendikal hareket içinde ve sosyalist çevrelerde Tekel işçilerinin direnişini desteklemek için gerçekleştirilen genel dayanışma (bir günlük iş bırakma) eyleminin başarılı olup olmadığına dair bir tartışma yürütülecek.
Özellikle İslamcı, muhafazakar ve (sağlı sollu) liberal çevreler eylemin etkisiz olduğunu ileri sürecek ve bu ön tespitten hareketle işçi hareketi ve solun neden başarısız olduğuna ilişkin artık bayatlamış bir söylemi tekrarlayacak. Örneğin, solun nasıl çağın gerisinde kaldığına dair liberal ezber tekrarlanacak ve yine “Efendi ol, ezdirme kendini” dersi verilmeye kalkılacak.
Öte yandan bazı sendikacılar ve sol çevreler tarafından da bu eylemin zayıf, aksayan ve sınıf adına ders çıkarılması gereken yanları atlanarak abartılı bir “zafer” değerlendirmesi yapılacak ve belki de bu eylemden bir efsane üretilmeye çalışılacak.
Ne biri ne de diğeri…
Çünkü, işçi sınıfı hareketinin ve solun yakın tarihi ve geleceği açısından önemli dersler içeren bu eylemin serinkanlı bir değerlendirmesinin yapılması gerekiyor.
Bir ön değerlendirme için şu notlar düşülebilir
1-Öncelikle belirtilmesi gerekir ki, bu eylem içinde bulunduğumuz bütün olumsuz şartlara karşın başarılıdır.
2-Çünkü, DİSK ve KESK dışındaki bütün sendikal birliklerin yönetiminde sağcılar egemen olduğu halde, giderek politik bir karakter kazanan Tekel işçilerinin direnişini destekleme eylemine, söz konusu konfederasyonlardan hiçbiri doğrudan karşı çıkamamış, söylem düzeyinde bile olsa desteklediklerini açıklamışlardır.
3-Eylem kamuoyunda büyük bir meşruiyet kazanmış, toplumun hiçbir kesimi Tekel işçilerinin direnişine karşı (onu reddeden) esastan bir tutum takınamamıştır. Tam tersine işçilerin eylemi toplumda büyük bir sempatiyle karşılanmış ve destek görmüştür. Cumhuriyet tarihinin en katıksız ve işbirlikçi sermaye partilerinden biri olan AKP’ye ve iktidarına karşı emekçi karakterli politik bir muhalefetin de fitilini ateşleyen Tekel direnişi, bir çıkış umudu yaratmış ve bu iyimserlik toplumda yayılmıştır.
4-ABD ve AB’yi arkasına alan AKP iktidarının askeri “şamar oğlanına” çeviren, yargıya diz çöktüren ve medya tekellerini hizaya sokan kudretine karşı kararlı bir “hayır” sesini yükseltmiş, üstelik bu muhalefet damarının çok etkili olacağını da göstermiştir.
5-Türkiye işçi sınıfının yaklaşık 20 yıldır sermayeye ve onun iktidarlarına karşı etkili, yaygın ve sınıf dayanışmasını öne çıkaran genel bir eyleminin bulunmadığı ve eylem reflekslerinin gerilediği/köreldiği koşullarda 4 Şubat, emekçilerin ayağa kalktıklarını ve daha büyük eylemleri başarabileceklerini kanıtlaması bakımından önemlidir.
6-Toplum, 4 Şubat eylemine sempatiyle yaklaşmış, eylem nedeniyle mağdur olanlar bile kayda değer bir tepki göstermemiştir.
7-İstanbul Saraçhane ve Ankara mitinglerinin yanı sıra -ki bu mitingler büyük bir kitlesel katılımla gerçekleştirilmiştir- çeşitli illerde yapılan eylemler de kimi aksaklıklar ve sınırlılıklara karşın (genel olarak) başarıyla sonuçlanmıştır. Eylem İzmir’de büyük başarıyla sonuçlanmış ve hayat durmuştur. Ülkede meydanlar linç girişimcisi gerici, faşist ve milliyetçi güruhlardan geri alınmış, siyasetin alanı genişletilmiştir.
8-Diğer taraftan eylem, “üretimden gelen gücün kullanılması” bakımından başarılı değildir. Hayat etkili bir şekilde durmamıştır. Bir günlük iş bırakma düzeyinde olsa da, kararlı ve sistematik bir genel grev hazırlığı yapılmamış, Türk-İş sendikacılığı ve diğer sendikal birliklerdeki gerici bürokratik yapı nedeniyle istenilen sonuç tam olarak gerçekleşmemiştir. Eylem gücü sınırlı olan DİSK’in ve kamu çalışanları arasında örgütlü olan KESK’in çabaları yetmemiştir. AKP hükümetinin tehditleri (hava limanlarında gözlendiği gibi) yer yer etkili olmuştur.
9-Durum böyle olsa da, söz konusu sağcı sendikalar bile, Tekel direnişinin işçi sınıfında ve toplumda kazandığı sempati nedeniyle genel eyleme katılmak zorunda kalmış, başka bir ifadeyle Tekel işçilerinin toplum nezdinde kazandığı itibar ve sınıfın baskısı onları eyleme sokmuştur.
10-Başbakan Erdoğan ve diğer AKP üst yöneticileri Tekel işçilerinin ateşlediği fitilin kendilerini yakacağını görmüş, deyim uygunsa “tehlikenin farkına” varmıştır. Başbakan Erdoğan’ın eylemi yasa dışı ilan etmesi, sosyalist grupların ve partilerin Tekel işçileriyle dayanışmasını kastederek eylemin “ideolojik” olduğunu ileri sürmesi, eylemin dikkat çeken bir başka boyutudur. İlk kez iktidar partisinin lideri sosyalist solu muhatap almak zorunda kalmış ve kendileri bakımından asıl tehlikenin nereden geleceğine işaret etmiştir.
11-Tekel direnişi devam etmektedir. 4 Şubat genel eylemi, bütün eksikliklerine ve başarısızlıklarına karşın bu ülkede etkili bir genel grevin yapılabileceğini göstermesi ve işçilerin özgüven kazanması bakımından ayrıca önem taşımaktadır.
12-Eylemin isminin “genel grev” olarak konulması doğru olmamıştır. Çünkü genel grevler çok daha ciddi ve uzun sürede hazırlanılması gereken, toplumsal desteğin örgütlenmesine ve yığınak yapılmasına ihtiyaç duyulan eylemlerdir. Oysa son eylemde sendika bürokratlarının kararsızlıkları, korkaklıkları ve işbirlikçilikleri eylemin daha başarılı olmasını engelleyen etkenler arasındadır.
Sonuç olarak Tekel direnişi ve genel dayanışma eylemi, sol’un ve sosyalist hareketin işçilerin biricik dostu ve siyasal temsilcisi oldukları sezgisini ve (giderek) bilincini toplum nezdinde tazelemiştir. Devrimci sosyalistler işçiler arasında yeniden küçümsenmeyecek bir prestij kazanmıştır. Bu direniş ve genel eylemin belki de en büyük kazanımı budur.
Bu nedenle İslamcı, muhafazakar, sağcı ve liberal düzen güçlerinin ve onların sözcülerinin propagandasına karşılık, devam eden Tekel direnişini işçi sınıfının politikleşmesi yolunda önemli bir adım olarak görmeli ve bu direniş duygusunu ve bilincini yaygınlaştırmak için uygun bir iklimin oluştuğu şu günlerde emekçi muhalefeti daha da ileriye taşınmalıdır. Hem AKP’ye hem de Asker Partisi’ne karşı -ki sık sık paslaştıklarını biliyoruz- en etkili yanıt buradan gelecektir.