ABC Politik

Merdan Yanardağ
29 Ekim 2010
Email :

Belki erken bir tespit gibi görülebilir ama değil. Açıklıkla saptamak gerekiyor Türkiye’nin bir dönemi 12 Eylül 2010 referandumu ile kapanmış durumda. Bir burjuva devrimi olan Cumhuriyet’in tarihsel ve kategorik bakımdan “ilerici” diye değerlendirilebilecek kazanımlarının uzun yıllara yayılan tasfiye süreci tamamlanmak üzere.

Bir bakışla 12 Eylül 1980 darbesi, başka bir değerlendirme ile 1950’de Demokrat Parti ile başlayan süreç, önemli bir sapmaya uğrayarak da olsa tamamlanmış görünüyor. (Bu sapma sağ-muhafazakar bir rotadan İslamcı bir zemine sıçramak şeklinde gerçekleşmiştir.)

Cumhuriyetin formel olarak kabuğu korunsa bile –ki korunacaktır- 1908-1923 çizgisinin ürünü olan siyasal, toplumsal ve felsefi değerler yerini daha İslami ilkelere bırakacaktır. Devlet, kurumlar, yasalar bu duruma göre yeniden yapılandırılacaktır. Biçimsel olarak korunan Cumhuriyet’in içi yeniden doldurulacak, kurumlar ve ilkeler yeniden tanımlanacaktır.

Türkiye gericiliği 200 yıllık modernleşme mücadelesinin rövanşını almış görünmektedir. Dünyadaki genel gericileşme dalgasından da güç alan Türkiye İslamcılığı Cumhuriyet’te somutlanan Türk modernleşme hareketini ve aydınlanmacılığını yenilgiye uğratmıştır.

Ancak Türkiye tarihinde yeni ve gerici bir dönemin başlaması demek, çatışma ve mücadelenin da sonlanması anlamına gelmemektedir. Sistem güçleri arasında ortaya çıkan, Soğuk Savaş sonrasında daha belirgin hale gelen yön ve program farklılaşmasının yarattığı çatışma hiç kuşkusuz devam edecektir.

Cumhuriyet’in ciddi bir toplumsal tabanı olduğunu unutmamak gereklidir. Bu kesimler, devleti ele geçiren yeni egemen güçle çatışmayı sürdürecektir. Bu çatışmanın yer yer şiddetli bir direnişe dönüşme olasılığı da yüksektir. Muharebe kaybedilse bile savaş devam etmektedir.

SİSTEMİN SOLUNU YARATMAK

Yeni rejimin kendi ölçülerini koymaya çalışacağı alanlardan biri de hiç kuşkusuz sol muhalefet zemini olacaktır. Genel olarak toplumsal ve siyasal alan, özel olarak ise sol muhalefet yeniden tanımlanmak istenecektir. Bu yapılmadan tam bir egemenlik tesis etmek, yeni rejimi garanti etmek çok zordur.

Dolayısıyla yeni rejimin temel ilkelerini sorulamayacak, belirlenen sınırlar içinde “solculuk” yapmaya itiraz etmeyecek ve çizilen çerçeveyi onaylayacak bir muhalefet oluşturmak, yeniden yapılandırma sürecinin temel taşlarından biri olacaktır.

Bu operasyonun taşıyıcı ve kuşatıcı iki tezinden biri “devlet ile milleti barıştırmak” diğeri ise “milletin değerlerine saygılı olmak” şeklinde ifade edilen yaklaşımlardır.

Liberal-muhafazakar cephenin sözcüleri ve organik aydınları sola ve muhalefet partilerine dönüp şöyle demektedirler “Milletin değerlerine saygılı olun, bu değerlerle barışın. Bunu yapmadığınız için güç olamıyorsunuz.”

Ve devam etmektedirler “Eğer şunları yaparsanız milletin desteğini kazanırsınız, örneğin türban sorununu siz çözerseniz kahraman olursunuz, bu sizi iktidara bile taşır” vb.

‘Milletin değerleri’ diye kodlanan şey aslında yeni rejimin parametreleridir. Halkın değerleriyle hiçbir ilgisi olmadığı gibi, “bin yıllık” gerici tezlerin yeniden ülkeye dayatılmasından başka bir şey de değildir.

Hangi milletin değerlerinden söz edilmektedir? Alevi Türkler’in değerlerinden mi, Sünni Türklerin değerlerinden mi? Kürtlerin değerlerinden mi, sağcı, milliyetçi ve faşizan kalabalıkların değerlerinden mi? Nurcuların değerlerinden mi Nakşibendiler’in değerlerinden mi? Laik kitlelerin değerleri mi, Siyasal İslamcıların değerleri mi? Komünistlerin, ateistlerin değerlerinden mi, dindar kesimlerin kültüründen mi? Sahi kimin değerlerinden söz edilmektedir?

Onların “milletin değerleri” dediği şey, topluma dayattıkları Hanefi-Sünni İslam anlayışından başka şey değildir.

CHP’NİN TERBİYE EDİLMESİ

Bu operasyonda özellikle CHP hedeflenmekte ve terbiye edilmek istenmektedir. Çünkü CHP’nin yönetimi, lider kadrosu ve programından bağımsız olarak, bu partiye oy veren kitleler potansiyel olarak Türkiye’de dinsel gericiliğin önündeki en büyük toplumsal ve politik engellerden birini oluşturmaktadır.

Diğer taraftan yine CHP’ye oy veren kitleler diğerlerine göre, sosyalist solun sözüne ve etkisine, dolayısıyla örgütlenmesine en açık toplum kesimidir. Bu nedenle Türkiye’de rejimin daha İslami bir renk kazanması, hukukun ve toplumsal hayatın şeri hükümler doğrultusunda kısmen de olsa dönüştürülebilmesi için, en azından bu kesiminin etkisizleştirilmesi gereklidir.

Cumhuriyetin başlangıç ilkeleri ile İslam’ın şeriatı arasında alınacak bir ortalamayı ifade eden Ilımlı İslam rejimi, baskın ve egemen olmamak kaydıyla laik ve modernleşmiş bir nüfusa da ihtiyaç duymaktadır. Bu kapitalizmin bir ihtiyacıdır. Dolayısıyla bir Ilımlı İslami rejimin kurulması ve selameti için bu kesimi yedeklemenin en etkili ve kestirme yolu CHP’yi bu gerici dönüşümün bir parçası haline getirmektir.

Yakın dönem gözlemlerime dayanarak şunu açıklıkla söyleyebilirim muhafazakar-liberal koalisyon Kemal Kılıçdaroğlu üzerinden bir CHP operasyonu yürütüyor. Hedefi CHP’yi rejimin gerici dönüşüm projesine eklemleme olan bu operasyonun yürütücüleri liberal entelijensiya, aracı ise medyadır.

Kemal Kılıçdaroğlu ve yeni parti yönetimi, hızla CHP’nin daha da sağa çekilmesinin bir aracına dönüşüyor. Liberal-muhafazakar entelijensiya CHP’nin politik hattını, söylemini ve eylemini biçimlendiriyor.

İslamcı gazetelerin yazarları, muhafazakar, sağcı ve liberal akademisyenler Türkiye’ye ve bu halka nasıl bir “sol” gerektiğini neredeyse her gün köşelerinden ya da ekranlardan anlatıyorlar. Üstelik bunu “Türkiye’nin gerçek bir sol muhalefete ihtiyacı var” diyerek pek “hisli” şekilde yapıyorlar.

Dolayısıyla garip, garip olduğu kadar da komik şeyler oluyor Türkiye’de… Bazı kavramların içi yeniden doldurulup tanımlanıyor. Örneğin liberal-muhafazakar yazıcılar, yıllardır tekrarladıkları, “Türkiye’de gerçek bir sosyal-demokrat parti yok, CHP statükonun örgütüdür” tezini neredeyse genel bir kabule dönüştürmüş durumdalar. Oysa, neredeyse 60 yıldır “statüko” kendileridir. Başka bir anlatımla statüko sağ, muhafazakar, milliyetçi ve İslamcı güçlerin belirlediği düzendir.

SOSYALİST SOL OPERASYONU BOŞA ÇIKARDI

Cumhuriyet’in kurucu kuvvetlerinden biri olan CHP elbette bir sistem gücü ve burjuva partisidir. Ancak AKP gibi partilerden temel bir farklılığı vardır CHP sermayenin ve sistem içi güçlerin modern, laik ve görece aydınlanmacı kanadını temsil etmektedir. Gelgelelim, yeni egemen söylemle dünyanın hiçbir yerinde görülmemiş şekilde, dinci ve muhafazakar partiler “değişimci”, burjuva anlamda “modern ve laik partiler” ise statükocu ilan ediliyorlar.

Antr parantez burada bir şeyi özellikle vurgulamak istiyorum kimi yazılar bağlamından ve temel tezinden bağımsız şekilde okunduğu, dahası bu yazılarda “polemik” malzemesi arandığı için saçma sapan tartışmalar yapılabilmektedir. Elbette aptallığın ve cehaletin sihirli bir çaresi yoktur. Ancak, gerçekten iyi niyetli olanlar da vardır. Pek “devrimci” gerekçelerle yapılan bu tartışmalarda ileri sürülenin aksine, kimse Cumhuriyet’in 1950’den öncesini aklamaya kalkışmıyor. Burada sadece bir durum tespiti yapıyoruz. Cumhuriyet bir burjuva devletidir ve sosyalist sol için bu tartışmasız bir genel bilgidir. Bu bilgi varsayılarak analizler yapılmaktadır.

Parantezi kapatıp devam edersek eğer, üzülerek vurgulamalıyım ki, terbiye etme ve yeniden biçimlendirme operasyonuna sosyalist sol da dahil edilmiş, üstelik belli bir sonuç da alınmıştır. Doğan Tarkan’ın Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP), Ufuk Uras ve ekibi, Eşitlik ve Demokrasi Partisi (EDP), Ömer Laçiner ve Birikim çevresi gibi gruplar, AKP-Cemaat cephesinin inşa ettiği yeni rejimin solunu oluşturmaktadır.

Ancak, sosyalist solu terbiye etme operasyonu başarısızlığa uğradı. Sosyalist hareketin ana akımları ve büyük çoğunluğu liberalizme ve milliyetçiliğe taviz vermedi. “Halkın değerleriyle barışma” palavrasına itibar etmedi. İnsanlığın ilerici birikimine sahip çıkmaya ve sınıf mücadelesi zemininde kalmaya devam etti.

Öte yandan bu operasyon burjuva solunda etkili olmuş görünüyor. Kemal Kılıçdaroğlu her geçen gün CHP’nin daha da sağa çekilmesinin bir aracına dönüşüyor. Kılıçdaroğlu yönetimi, liberal-muhafazakar yazıcıların CHP’ye verdikleri koordinatlara uygun bir siyasal profil sunmaya özen gösteriyor.

Bu olgu sosyalist solun hem sorumluluğunu arttırıyor hem de ona önemli bir fırsat sunuyor. Bir yandan Cumhuriyet’in ilerici kazanımlarının en tutarlı temsilcisi ve en kararlı savunucularının sosyalistler olduğunu göstermek için önemli bir imkan oluşuyor diğer yandan da CHP’nin kitle tabanı devrimci solun ajitasyon ve propagandasına açık hale geliyor.

Bu nedenle referandum mücadelesi döneminde oluşan güç birliğinin, somut bir eylem programına bağlanarak kalıcı hale getirilmesi büyük bir önem taşıyor.