Bu kadarını kimse beklemiyordu. Böyle kısa bir sürede, daha 12 Eylül 2010 referandumunun üzerinden üç ay bile geçmeden, demokrasi ve özgürlük söyleminin yerini hızla faşizan bir dile bırakacağı tahmin edilmiyordu. Cicim aylarının biraz daha uzun süreceği sanılıyordu. Ama olmadı.
En büyük şaşkınlığı da, bu iktidara destek veren, “Yetmez ama evet” diyen, devletin ve ülkenin AB’nin itelemesiyle demokratikleşeceğini savunan, statükonun yıkılacağını, darbe düzeninin değişeceğini vaaz eden liberaller yaşıyor. Yanılmış olmanın da verdiği hırçınlık onları saldırganlaştırıyor.
Dolmabahçe’de kendi atadıkları rektörlerle toplantı yapan Başbakan Erdoğan’ı protesto eden öğrencilere yönelik polis terörü, devletin yeni karakterinin işareti gibiydi. Barışcıl ve silahsız bir protesto eylemi bile ölçüsüz ve sınırsız bir şiddetle bastırılıyordu. Hamile bir geç kadının bebeği tekmelenerek öldürüldü. Başbakan çıktı ve tam bir diktatör üslubuyla bu polis terörünü savundu.
Başbakanın tutumu anlaşılır bir şeydi. Çünkü Erdoğan, aldığı ideolojik ve siyasi terbiye nedeniyle, yani doğası gereği, din eksenli olmayan hiçbir eylemi demokratik tepki olarak yorumlayamazdı. Bu mümkün değildi.
Ancak asıl yüz kızartıcı olan durum içlerinden bazıları sol kökenli olan liberal aydınların bu konuda Başbakan Erdoğan’a verdikleri destekti. Hem de ortada bir cinayet varken!
***
İzliyorsunuz… O şöhretli liberaller nasıl da saldırıyor protestocu üniversite öğrencilerine. Bilgisiz, hoyrat, gerici ve faşizan bir grup yazıcıyla birlikte nasıl da gerekçeler arıyorlar liberaller polis terörüne..
Öyle ki, yumurta atmanın şiddet eylemi olduğunu bile ileri sürüyorlar. Irak’ı işgal eden ve tam 1,5 milyon insanın ölmesine neden olan ABD barbarlığını protesto için dönemin Devlet Başkanı George W. Bush’a ayakkabı atılmasını bile terör eylemi sayıyorlar artık.
Oysa ünlü ABD’li akademisyen/aydın Edward Said, Filistinli gençler ve çocuklarla birlikte İsrail askerlerine bırakın yumurtayı, taş attığında bile dünyada kimsenin aklına onu kınamak gelmedi. Tam tersine Edward Sad’in ortaya soylu bir aydın tavrı koyduğu söylendi. Öyleydi de..
Türkiye’nin bu tarihsel dönemecinde tam bir entelektüel ahlaksızlıkla karşı karşıyayız. Ölçüsüz bir şiddet uygulayan, anne karnındaki bebeği öldüren polis değil, demokratik ve anayasal bir hakkı kullanan öğrenciler eleştiriliyor. Polisin üniversite özerkliğini ayakları altında alarak, amfilere kadar girip biber gazı sıkması, koridorlarda öğrenci kovalaması değil, yumurta atma eyleminin şiddet ya da terör eylemi olup olmadığı tartışılıyor.
Liberal “aydınlar” kendi hayatlarına bile ihanet ederek Türkiye’de rejimin dönüştürülmesi operasyonuna destek vermeyi sürdürüyorlar.
***
Nihayet beklenen oldu ve protestocu öğrencilerin de Ergenekoncu oldukları ileri sürüldü. Meğer onlar da bir kaos ortamı yaratarak darbe için koşulları hazırlamak istiyorlarmış.
Zaman gazetesi ve Samanyolu televizyonu fotoğraflardan ve görüntülerden seçtikleri öğrencileri hedef gösterdi. Onların “yasadışı terör örgütü” üyeleri olduklarını iddia etti. Vakit (Yeni Akit) gazetesi, bebeği öldürülen hamile genç kadını, elinde “Darbelere özgürlük” pankartı taşıyan, bebeğinin bulunduğu karnını da fitili ateşlenmiş bomba şeklinde gösteren bir karikatür yayımladı.
Böylece İslamcıların demokrasiden sadece türban özgürlüğünü anladıkları, özgürlük anlayışlarının rejimin İslami temelde yeniden kurulmasına ilişkin taleplerle sınırlı olduğu bir kez daha ortaya çıktı.
Her kesimden ve her eğilimden İslamcılar ele geçirdikleri tarihsel fırsatın farkında çünkü. O nedenle yeni rejimin kurulmasına örneği görülmemiş bir kararlılıkla destek vermeyi sürdürüyorlar. Bunun için Müslüman bir halkın yok edilmesini bile görmezden gelebiliyorlar. Filistin’de İslamcı Hamas’a yardım etmek için bütün şartları zorlayanlar, Irak’ta ABD’yi desteklemeyi sürdürüyorlar. Çünkü Türkiye’de yürütülen düşük yoğunluklu İslamizasyon operasyonuna en büyük ve stratejik desteği ABD veriyor.
Ancak bunlar biliniyor. Asıl sorunu bu İslamcı-muhafazakar güruhla İstanbul’da “Darbeye dur de!” yürüyüşleri düzenleyen ve Nazlı Ilıcak gibi tescilli darbe savunucularıyla omuz omuza yürüyen liberallerdir. Çünkü bu liberaller, atılan yumurtaların bir gün kendi cicilerini de kirletebileceği korkusuyla olsa gerek, ya derin bir sessizliğe gömüldüler ya da AKP iktidarını savunmayı sürdürdüler. Utanç verici bir durum.
***
Öyle anlaşılıyor ki atılan yumurtalar AKP iktidarının fiyakasını bozdu. Bu kadar şiddetli tepki göstermelerinin altında yatan budur. Zayıf bir çoğunluğa dayandıkları yalana, kara propagandaya ve komploya başvurup darbe masalları anlatarak kurdukları yeni rejimin dengelerinin çok kararsız olduğu ortaya çıktı. Deyim uygunsa ortada bir “suni denge” var ve atılan bir yumurta bile bu dengeyi bozabilecek etki yaratıyor.
Yurdakul Er’in geçen haftaki yazısında da hatırlattığı gibi, Hegel, “fikir ortamı devrimcileşirse gerçekler dünyası buna direnemez” diyor. Evet, önce fikir alanını devrimcileştirmek gerekiyor. Bunun için, yine deyim uygunsa, ideolojik bir öncü savaşına ihtiyaç var. Çok yönlü bir entelektüel saldırı başlatılmalıdır. Ancak bu savaşın kazanılması için öncelikle yapılması gereken iş, liberalleri yenilgiye uğratmaktır. Entelektüel ve siyasal ortamdaki liberal hegemonyayı yıkmak gereklidir. Çünkü liberallerle yapılacak muharebe kazanılamazsa savaş da kaybedilecektir.
Öte yandan son olaylar, ülkede faşizan ve gerici bir polis devletinin kurulduğunu, ama inşa sürecinin henüz tamamlanmadığı gösteriyor. Yeni rejimi kuranlar hala bir meşruiyet sorunu yaşıyor. İşte bu meşruiyet sorununun aşılması ve rejimin dönüştürülmesi operasyonuna toplumsal bir rızanın/onayın üretilmesi de liberaller üzerinden gerçekleştiriliyor.
Yukarıda özetlediğim gibi, İslamcıların ve muhafazakarların bilgisiz, kaba, hoyrat ve saldırgan halleriyle bu meşruiyet üretimini gerçekleştirmeleri mümkün değil. Oysa liberaller, gerici bir polis devleti kurulmasına itiraz edecek kesimlerin mücadele iradesi kırmak gibi paha biçilmez bir hizmet sunuyorlar. Çünkü içlerinden çıktıkları sınıfa karşı savaşıyorlar.
Liberallerin öğrenci protestolarına karşı aldığı tavır, onlarla nihai bir hesaplaşma için önemli bir fırsat sunuyor.
Kaçırmayalım.