CHP Kurultayı yarın (18 Aralık 2010 günü) toplanıyor. İki gün sürecek, önemli bir kurultay bu. Bizler, yani sosyalist sol çevreler ne kadar mesafeli, eleştirel ve reddiyeci yaklaşırsak yaklaşalım, bu kurultay Türkiye’deki rejim tartışmaları, toplumsal muhalif güçlerinin konumu ve solun geleceği konusunda önem taşıyor.
Çünkü CHP’nin hitap ettiği alan, bu konudaki bütün keskin söyleme karşın, sosyalist ya da devrimci sol güçlerin ve hareketlerin de üzerinde çalıştığı araziye işaret etmektedir.
CHP örgütlerinde sosyalist hareketten gelen on binlerce insanın çalışıyor olması bir yana, hepimiz biliriz ki bir AKP’liye göre CHP’li il ya da ilçe yöneticisiyle asgari düzeyde ortak bir dil tutturmamız daha mümkün ve kolaydır.
Çünkü, 60 yıldır muhalefette olan, Cumhuriyet devriminin ilerici birikiminin bir ölçüde temsilcisi konumundaki CHP, bütün liberal propagandaya karşın sola açık bir yapıyı il ve ilçe örgütleri düzeyinde barındırmaktadır.
Dolayısıyla bu değerlendirme bir saptama ve realite olarak anlaşılmalıdır. Bir olumlama ya da meşruiyet üretme tutumu değil.
Türkiye yeni bir döneme giriyor. Cumhuriyetin başlangıç ilkeleri ve kuruluş varsayımları ile İslam’ın şeriatı arasında alınan bir ortalamayı ifade eden ılımlı bir İslami rejim kuruluyor. Amerikancı ve faşizan bir polis rejimdir bu.
Kurulan yeni rejim, hayatın her alanında kendi değerlerini ve ölçülerini dayattığı gibi, genel olarak siyaset alanını, özel olarak da sol muhalefet zeminini yeniden tanımlanmak istediği gözleniyor.
Dolayısıyla yeni rejimin temel ilkelerini sorgulamayacak, neo-liberal ekonomik politikaları tartışmayacak, düzenin yeni koordinatları üzerinde kavga etmeyecek, halkçı ve kamucu özelliklerini silikleştirmiş bir muhalefet oluşturmak, bu siyasal mühendislik operasyonunun en önemli hedefidir.
***
CHP’nin AKP gibi düzen partilerden bir farklılığı vardır. CHP sermayenin ve sistem içi güçlerin modern, laik ve görece aydınlanmacı kanadını temsil etmektedir. Durum böyle olunca Türkiye’de gerici dönüşüm hamlesinin son hedeflerinden birini de CHP oluşturmaktadır. CHP yeniden biçimlendirilmeden, rejimin gerici dönüşümünün tamamlanması mümkün değildir.
Sol Portal’da 5 Kasım 2010 tarihinde yayımlanan yazımda şu değerlendirmeyi yapmıştım:
“CHP’nin yeni yönetimi, lider kadrosu ve programından bağımsız olarak bakıldığında bu partiye oy veren kitleler potansiyel olarak Türkiye’de dinsel gericiliğin önündeki en büyük toplumsal ve siyasal engeli oluşturmaktadır. CHP’ye oy veren kitleler, diğer toplumsal kesimlere göre, sosyalist solun sözüne ve etkisine, dolayısıyla örgütlenmesine en açık toplum kesimini oluşturmaktadır.
“Bütün bu nedenlerle Türkiye’de rejimin daha İslami bir renk kazanması, hukukun ve toplumsal hayatın şeri hükümler doğrultusunda kısmen de olsa dönüştürülebilmesi için, öncelikle CHP’nin terbiye edilmesi, liberalleştirilmesi, eğer bu da yapılamıyorsa en azından bu partinin etkisizleştirilmesi gereklidir. CHP’yi ülkedeki gerici dönüşümün bir parçası haline getirmeden AKP-Cemaat koalisyonunun hedeflerine ulaşması imkansız olmasa bile çok zordur.”
CHP’de bugün yürütülen operasyonun anlamı budur. Bir Ilımlı İslami rejimi kurulabilmesi için CHP’li kitlelerin yedeklemesi ya da etkisizleştirilmesi gereklidir. Bu gerçekleştirmenin en kestirme yolu ise CHP’yi bu gerici dönüşümün bir parçası haline getirmektir.
Muhafazakar-liberal entelijensiyanın medya üzerinden yürüttüğü CHP operasyonunun amacı budur. Hedef, CHP’yi rejimin gerici dönüşüm projesine eklemlemektir.
Tablo şudur yeni CHP yönetimi, partinin yönünü belirlemek için kendi soluna değil sağına bakmaktadır. CHP’nin sağında büyük bir siyasal yığınak, önemli bir politik güç bulunurken, solu dağınık, örgütsüz ve güçsüzdür.
Durum böyle olunca sosyalist solun CHP’yi etkileyeceği tek zemin entellektüel-ideolojik alandır. Bu etki de maddi bir güçle sokakta desteklenmediği için sınırlı kalmaktadır.
***
CHP’de en uzun sure genel başkanlık yapan Deniz Baykal, son günlerde çıktığı iki televizyon programında da (13 Aralık’ta NTV’de ve 14 Aralık’ta TV8) CHP’nin AKP’lileştirilmek istendiği ileri sürüyor. Bu iddia ciddidir. CHP sadece rejimin gericileştirilmesinin değil, aynı zamanda özelleştirmeci ve serbest piyasacı neo-liberal politikaların önünde de bir engel olmaktan çıkarılmak istenmektedir.
Bu nedenle bırakın liberal gazete yazarlarını, İslamcı medyanın kalemleri bile Türkiye’ye nasıl bir sol gerektiğini tayin etmeye çalışmaktadır. Bu havadan gaz alan kimi politikacılar, ortaya “Müslüman sol” gibi komik kavramlar bile atmaktadır.
Kılıçdaroğlu, CHP’yi liberallerin önerileri doğrultusunda biçimlendirmeden iktidara gelemeyeceğine inanmış görünüyor. Tuzak da buradadır. AKP’lileştirilen bir CHP’ye sistem içinde ihtiyaç yoktur.
Yeni CHP yönetimi, parti politikalarını konuşmak için solcu-sosyalist bilim insanlarını, gazetecileri ve sanatçıları değil, Mehmet Altan’ı, Orhan Pamuk’u ve partisine “iki cihanda da lekeli’ diyen Sezen Aksu’yu davet ediyor.
Eğer yeni CHP yönetimi aşağılanmaktan mistik bir tat almıyorsa, bu tutumun politik anlamı bellidir. Parti politikaları, sola değil sağa bakılarak oluşturulmaktadır.
Elbette burada komik olan şudur bütün dünyada neo-liberal politikaların artık iflas ettiği burjuva ekonomistler tarafından da tespit ve ilan edilirken, daha da önemlisi kapitalist dünyada kamucu ve Keynesyen ekonomik politikalar öne çıkarken CHP liberalleşmeye çalışmaktadır.
Beyhude bir çabadır bu, liberalizm alanı tarihsel olarak doludur. Bu alanda CHP’ye ihtiyaç yoktur.
***
Türkiye’nin bu tarihsel dönemecinde, devrimcilerin üzerine düşen en önemli politik ve toplumsal sorumluluk, sosyalist solu büyütmek ve etkili bir siyasal kuvvet haline getirmektir. Sosyalistler CHP üzerinde baskı kurup etkileyemediği sürece bu partinin politikalarına sağ yön vermeye devam edecektir.
Yapılması gereken iş şudur kurulu düzenin bütün parti ve politik akımlarından, bu arada CHP’den de bağımsız olacak güçlü bir politik odak yaratılmalı, sosyalist hareket yeniden yapılandırılmalıdır.
Bu bir sol cephe demektir. Sosyalist hareketin ana akımlarına, büyük örgütsel kümelerine, sosyalist entelijensiyaya, solcu emek örgütlerine ve devrimci gençliğe düşen tarihsel sorumluluk budur.
Bu tarihsel görevi gerçekleştirmenin ön koşulu liberalizmden arınmaktır.