soL Portal’da 22 Nisan 2011 tarihinde yayımlanan yazımda rejimin hile yoluyla değiştirilmek istendiğini belirtmiştim. Gerçek ve tarihsel güçlere dayanmayan her değişim girişiminin ise uzun vadede başarısızlıkla sonuçlanmasının kaçınılmaz olacağına işaret etmiştim. İlgili yazımda özetle şu saptamaları yapmıştım:
“Ülkede garip bir durum yaşanıyor. Rejim hile yoluyla, sahtekarlık yapılarak, yolsuzluk yöntemleriyle, pusu kurularak değiştirilmeye çalışılıyor. Türkiye artık dürüst bir sınav bile yapamıyor. Son 20 yıldır sistematik olarak üniversitelere ve polis okullarına giriş sınavları ile kamu personeli alımı için yapılan bütün organizasyonlarda sorular Cemaate yakın dershanelere, tarikatlara, gerici siyasal örgütlenmelere sızdırılıyor. Bunu herkes biliyor.
Dahası, son 8 yıldır yapılan bütün seçimlerin hileli olduğuna ilişkin çok ciddi iddialar ortaya atılıyor. Ancak bu iddialar soruşturulmadığı gibi, muhalefet partileri de her nedense üzerine gitmiyor. Herkesin gözü önünde işlenen bir cinayeti kimse önleyemiyor. Tam tersine bu cinayetin işlenmesine sanki herkes, üstelik bazıları niyetlerinden bağımsız olarak katkıda bulunuyor.
Ülkede sanki iyi olanı eleyen, vasat olanı öne çıkaran bir düzen kuruldu. Adeta bir ‘negatif seleksiyon’ yani ‘olumsuz eleme’ süreci işliyor. İyi, nitelikli, başarılı olan değil niteliksiz, donanımsız ve kötü olan yükseliyor. Ve bütün bu işler büyük bir utanmazlık ve sinsilikle yapılıyor. Bu ülkede artık, Sayısal Loto’nun bile güvenliği yok. Şifre her yerde.” (soL Portal, 22 Nisan 20010)
Durum böyle olunca 12 Haziran seçimlerinin güvenli ve adil şekilde yapılıp yapılmayacağı insanların zihinlerini kurcalıyor. Bir önceki seçimlere göre seçmen sayısının yaklaşık 10 milyon arttığının açıklanması ve bu artışın nedenlerinin ikna edici şekilde ortaya konulamaması, seçmen pusulalarının 15 milyon fazla basılması, seçmen kütüklerinin denetiminin Yüksek Seçim Kurulu’ndan alınırak Nüfus Müdürlükleri’ne devredilmesi gibi bir dizi gelişme de bu şüpheleri arttırıyor.
Gerek 2007 genel seçimlerinde gerekse 2009 yerel seçimlerinde yoğun şekilde hile yapıldığının ileri sürülmesi, ancak bu iddiaların kuşkuları ortadan kaldıracak şekilde soruşturulmaması da insanların güvenini sarsıyor. Oy sayımı ve değerlendirmesinin, müdahaleye açık bilgisayar ortamında yapılması, elektronik ortamda yapılan bu sayım ve değerlendirmede kullanılan yazılımın, daha önce ABD’de “hile yapmaya açık olduğu” gerekçesiyle yasaklandığının belirtilmesi kuşkuları daha da arttırıyor.
Hatırlanacağı gibi, 2009 yerel seçimlerinde sayım ve değerlendirmenin yapıldığı akşam, saat 22.00-23.00 arasında İstanbul ve Ankara gibi kritik illerde her nedense birden bire elektrikler kesilmişti. Dahası, “bilgisayarların çöktüğü” gerekçesiyle sayım ve değerlendirme işlemi durdurulmuştu. Elektriklerin yeniden gelmesnin ardından AKP oyları sistematik bir şekilde yükselmeye başlamış, saat 22.00 itibarıyla İstanbul Beyoğlu, Beylikdüze, Tuzla, Beykoz ve Üsküdar’da AKP seçimleri kaybederken, saat 23.00-01.00 arasında gelen oylarla seçimleri kazandığı açıklanmıştı. Bu ilçelerde sonuçların değişmesi, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini de belirlemişti.
Yine hatırlanabileceği gibi, 12 Eylül 2010 referandumunda Urfa’da “Evet” oylarının toplamı, bu ildeki seçmen sayısından fazla çıkmıştı. Durum böyle olmasına karşı hiçbir itiraz dikkate alınmamış ve soruşturulmamıştı. Daha da önemlisi toplum garip şekilde kaderine razı olmuştu.
Bu seçimlerin Birinci Cumhuriyet’in tasfiye edilme sürecindeki son etabı oluşturacağı düşünülürse eğer, hile yapılacağı yönündeki iddiaların önemi daha da artıyor. Türkiye’yi “darul harp” ülkesi, yani “İslam için kutsal savaşın sürdüğü topraklar” olarak gören, dolayısıyla “savaşta hile mübahtır” ilkesi gereğince, her türlü sahtekarlığı, yalanı, tuzağı meşru sayan bir zihniyetin iktidar olduğu hatırlanırsa, hile iddialarının “ahlaki” bir temelinin bile olduğu anlaşılabilir.
Seçimleri Müsümanlar ile diğerleri arasındaki kutsal bir savaş olarak gören, dolayısıyla hile yapılması için dinsel ve ideolojik dayanakları olan bir anlayış neden sahtekarlık yapmasın ki?
Hilenin, oy sayımının belli bir aşamasında (ilçe ya da il düzeyindeki sonuçların değerlendirildiği aşamada) AKP’ye elektronik ortamda en az yüzde 10 oranında bir oyun aktarılarak yapıldığı, bu aktarma işleminin sonrasında gelen sonuçların normal dalgalanmaya (dağılıma) bırakıldığı ileri sürülüyor. Aynı yöntemin 12 Haziran seçimlerinde de tekrarlanmaması için hiçbir sebep bulunmuyor.
Sonuç olarak bu Pazar günü yapılacak seçimlerde oy sandıklarını korumak, sandık tutanaklarının birer örneğinin alınarak sayımın (YSK’ya paralel olarak) geleneksel yöntemlerle yapılarak sonuçların denetlenmesi ve karşılaştırılması gerekiyor. Seçimlere belli bir iddia ile giren bütün muhalifler bu siyasal sorumluluğu yerine getirmelidir.