Türkiye’nin gündemindeki en önemli gelişme ya da olay, hiç kuşkusuz Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) üst düzey yöneticilerinden Kaşif Kozinoğlu’nun Aydınlık gazetesine gönderdiği mektupta yaptığı çarpıcı açıklamalardı. Gelgelelim bu ülkenin iktidar sahipleri, muhafazakarları, İslamcıları ve bu iktidara çok demokratik gerekçelerle destek veren sağlı sollu liberal yol arkadaşları derin bir sessizlik içine gömüldü.
Dahası bu ülkenin basını, sanılanın ötesinde bir teslimiyet, korku ve siniklik içinde olduğunu gösterdi. AKP-Cemaat iktidarının kayıtsız şartsız bir hakimiyete/diktaya dönüşmesine katkıda bulunmak için elinden geleni yaptı. Dersim konusunda ortalığı ayağa kaldıran medya, son yılların bu en önemli haberini görmezden geldi.
MİT’in Dış Operasyonlar ve Asya Dairesi’ni Başkanvekili unvanıyla yöneten Kaşif Kozinoğlu, Türkiye’nin asker kökenli önde gelen istihbaratçılarından biriydi. Kozinoğlu, daha önce yaptığı görev alanları, adının geçtiği olaylar ve hazırladığı raporlar nedeniyle MİT’in “çok şey bilen adamı” olarak tanınıyordu.
Potansiyel MİT müsteşarlarından biri olarak zaman zaman adı geçen Kozinoğlu, artık bir skandala dönüşen Ergenekon soruşturması (doğrusu komplosu) kapsamında açılan Odatv davasından tutuklandı. Gerekçe basitti, devlete ait gizli belgeleri bu internet sitesine sızdırmakla suçlanıyordu. Ancak, iddianame açıklandığında Kozinoğlu’nun hangi belgeleri sızdırdığına, bu belgelerin söz konusu sitede ne zaman ve nasıl yayımlandığına dair en küçük bir bilgi bile yer almıyordu.
Ve Kozinoğlu gibi, daha önce basında tek bir fotoğrafı bile çıkmamış kıdemli bir istihbaratçı Cezaevinde kuşkulu bir şekilde öldü.
Normal şartlar altında böyle bir ölümün ülkenin siyasal hayatında ve hukuk düzeninde depreme yol açması gerekirken, deyim uygunsa “çıt” çıkmadı. Bu ölüm, yapılan resmi açıklamada belirtildiği gibi “aşırı spor yapmaktan kaynaklanan kalp krizi” sonucu gerçekleşse bile, böyle önemli bir olay mutlaka araştırılmalıydı. Ama yapılmadı.
Ancak kamuoyunu bir sürpriz bekliyordu öldürüleceğinden kuşkulanan ve bunu yazan Kozinoğlu’nun arkasında çok sayıda bilgi ve belge bıraktığı ortaya çıkacaktı. Bunlardan biri kendi el yazısıyla hazırladığı 40 sayfalık savunması ve bunun bin sayfaya ulaştığı belirtilen dökümanları, diğeri de Aydınlık gazetesine gönderdiği yaklaşık 10 sayfalık uzun mektuptu. MİT yöneticileriyle pazarlık yaptığı da sanılan Kozinoğlu’nun susturulma ihtimaline karşı bir tedbir aldığı anlaşılıyordu.
Ancak Silivri Cezaevi Savcısı, görev ve yetki alanında olmamasına karşın Kozinoğlu’nun koğuşuna gelerek hazırladığı savunmaya el koydu. Dahası, gizlilik kararı aldırarak bu savunmayı avukatlarına bile vermediler. Bu arada avukatların mahkemeye verdiği ve Kozinoğlu’nun savunmasını destekleyecek belgelerden oluşan bin sayfalık ek dosyanın ise kaybolduğu ortaya çıktı.
Mektup önemliydi. Aydınlık gazetesi bu mektubu, orijinal küpürler eşliğinde yayımlamaya başlayınca dördüncü gününden sonra yayın yasağı konuldu. Ancak gazete, mektubu özetleyerek yayımlama yöntemiyle yasağı bir ölçüde deldi ve yayını sürdürdü. Böylece Kozinoğlu’nun Türkiye’nin çok yakın siyasi tarihini altüst edecek, AKP-Cemaat iktidarını sarsacak açıklamalar yaptığı görüldü.
Kozinoğlu özetle;
a- Ergenekon soruşturmalarının, ABD ve CIA’nın da desteğiyle, AKP-Cemaat iktidarının Polis istihbaratı ve Özel Görevli Mahkemeler (ÖGM) marifetiyle hazırladığı bir komplo olduğunu ileri sürüyordu. Bu bilgi MİT ve Genelkurmay’da da bulunuyordu.
b- Cemaatin devlet içinde sahip olduğu toplumu kuşatıcı nitelikteki gizli örgütlenmesinin, Polis ve Adliye’den sonra MİT’i ve Dışişleri Bakanlığı’nı da ele geçirmek üzere olduğunu belirtiyordu. Başta Türkik ülkeler olmak üzere, Asya’daki büyükelçiliklerin ve THY bürolarının önemli bölümünün Cemaatin karargahlarına dönüştüğünü yazıyordu.
c- Cemaatin bu ülkelerdeki okullarının CIA’nın istasyonları gibi çalıştığını, Rusya ve Özbekistan’ın bu nedenle okulları kapattığını, Fethullah Gülen’in Amerikan istihbarat örgütleriyle doğrudan irtibatlı olduğunu açıklıyordu.
d- Faili meçhul cinayetler soruşturmasında hafta başında gözaltına alınıp bırakılan MİT’in eski Kontrterör Daire Başkanı Mehmet Eymür’ün, hükümet tarafından Ergenekon komplosunu hazırlamak için ABD’den Türkiye’ye getirtildiğini belirtiyordu. CIA bağlantısı bilinen Eymür’ün iktidar tarafından özel olarak korunduğunu ve Cemaatten ayda 50.000 dolar gibi çok yüksek ücret aldığını da yazan Kozinoğlu, Eymür’ün Ergenekon savcıları ile mutlaka her hafta görüştüğünü, bu görüşmelerin MİT’in kayıtlarında bulunduğunu açıklıyordu.
e- Kozinoğlu, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve yakınlarının İsviçre bankalarında 8 ayrı gizli hesabının olduğunu ve bu hesaplarda yaklaşık 800 milyon dolar para bulunduğunu ileri sürüyordu. Bu bilginin CIA ve Alman istihbarat örgütünün elinde de olduğunu ve bir baskı aracı olarak kullanıldığını bildiriyordu.
f- Erdoğan’ın gizli hesap bilgilerinin kendisi dışında iki MİT yöneticisinde daha olduğunu da söyleyen Kozinoğlu, diğer iki yöneticinin hükümetle pazarlık yaparak anlaştıklarını ve yerlerini koruduklarını da belirtiyordu.
Mektupta yer alan bilgiler ve ortaya atılan iddialar ayrıştırılıp sadeleştirilerek daha da uzatılabilir. Ama bu kadarı şimdilik yeterlidir.
İşte medya, yukarıda özetlendiği gibi “ifşaat” niteliğindeki çarpıcı iddialar içeren böyle bir mektubu görmezden geldi. Böyle bir mektup yokmuş gibi davrandı. Oysa, asgari burjuva hukukunun işlediği dünyanın başka herhangi bir ülkesinde böyle bir açıklama/ifşaat/itiraf yayımlansaydı o ülkenin gazeteleri günlerce manşetlerinden okuyucularına bu olayı duyurur, politikacılar ve kamuoyu bu konuyu tartışır ve belki de yaygın protesto eylemleri düzenlenirdi.
İslamcı, muhafazakar ve yandaş basın bir yana bırakılırsa eğer büyük bir utanmazlık, siniklik, korku, kıskançlık, beceriksizlik ve siyasal öngörüden yoksunluk içindeki medya ve onun liberal ve yeni muhafazakar yazıcıları bu büyük olayı örtbas ettiler.
Şimdi iktidar sahiplerine, yeni muhafazakarlara ve liberallere soralım
1- Dışişleri Bakanlığı ve “hariciye” bürokrasisi devletin en sağlam geleneklere sahip kurumlarından biri olarak değerlendirilir. Kurumsal olarak devletin sac ayaklarından biri olduğu konusunda neredeyse fikir birliği vardır. Diplomatik görevler de üstlenen bir üst düzey istihbarat yöneticisi bu bakanlığın gizli bir cemaat örgütlenmesi tarafından ele geçirilmek üzere olduğunu söylüyor. Neden bu iddiayı soruşturmuyor ve yazmıyorsunuz?
2- Polis, Adliye ve istihbarat örgütünün (MİT) siyasal olarak iktidar partisinin bir organına dönüştüğü ve gizli bir Cemaat tarafından ele geçirildiği iddiaları sizce sıradan bilgi ve gündelik polemik malzemesi midir?
3- Aşırı bir vurguyla da olsa Cumhuriyet tarihinin “en önemli davası” olduğu belirtilen Ergenekon soruşturmalarının bir “tezgah” olduğunu kanıtlayacak somut verilere işaret edilmesi, hala fantastik bir hikaye ve bir “komplo teorisi” midir?
4- CIA bağlantılı Mehmet Eymür’ün Ergenekon soruşturmasını kurgulayan isimlerden biri olduğu ileri sürülüyor. Dahası bu kişinin Cemaatten her ay bu iş için 50.000 dolar maaş aldığı belirtiliyor. Neden bu konu üzerine gitmiyorsunuz? Mehmet Eymür’ün ülkeyi demokratikleştirme operasyonunun bir parçası olduğunu mu düşünüyorsunuz?
5- Bütün veriler, ortada illegal bir örgütlenme olduğunu, bunun başta CIA olmak üzere Batılı istihbarat örgütleriyle iç içe çalıştığını, Türkiye’de bu yapılanmaya dayalı ve iktidar eliyle örtülü bir darbenin gerçekleştirildiğini gösterdiği halde hile, komplo, örtülü operasyon, gizli banka hesapları, istihbarat örgütleri ve polis terörü yoluyla Türkiye’nin demokratikleştiğini mi sanıyorsunuz?
6- Negatif ya da pozitif bir anlam yüklemeden ve bir durum tespiti yaparak belirtmek gerekirse eğer Cumhuriyetin başlangıç ilkeleri ve kuruluş varsayımlarında kırılmaya yol açacak her tartışmaya (Dersim olayında olduğu gibi) büyük bir iştahla atlayan liberal yazıcılar ve ünlü “merkez” medya kalemşorları siz, Başbakanın -bütün diktatörler gibi- İsviçre’de gizli hesaplarının olmasını normal karşılıyor ve bu durumu “demokratikleşmenin” bir bedeli olarak mı değerlendiriyorsunuz?
7- Tutuklama ve gözaltına alınmaların oranı neredeyse açık bir askeri darbe dönemi düzeyine ulaşmış durumda. Bir ülke herkesin gözleri önünde diri diri gömülüyor. Bir cinayet işleniyor. Herkesin bildiği ve failini gördüğü bir cinayet… Akıl tutulmasına uğrayan bir toplumun kişiliği öldürülüyor. Siz bu cinayeti örtbas etmeye hiç utanmıyor musunuz?