ABC Politik

Merdan Yanardağ
9 Aralık 2011
Email :

Hopa Davası Ankara’da başlıyor. Bu dava yeni rejimin niteliğini ortaya koyması ve ülkenin içinden geçtiği tarihsel dönemecin kavranması bakımından önem taşıyor. Bu bağlamda yapılacak ilk iş kendi devriminin tarihsel sonuçlarından ve yaratacağı yeni insandan korkan ve geriye çekilen cumhuriyetçi burjuvazi ve onun siyaset sınıfının oluşturduğu “yeni devlet” ile karşı karşıya geldiğimizi saptamak oluyor.

Milliyetçi, muhafazakar ve İslamcı birikim nitel bir sıçramayla tarihsel bakımdan bir karşı devrime dönüşüyor. Kendi solunu 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 darbeleriyle tasfiye eden Cumhuriyetçi-Kemalist kadro, içi boşaltılmış bir kabuğa dönüşen modernleşmeci devletini şaşırtıcı bir kolaylıkla ve dramatik şekilde yitiriyor.

AKP-Cemaat iktidarının emperyalizmin desteğiyle 2007 sonunda başlattığı gerici darbe ile -ki karşı devrim sürecinin son hamlesidir- sol Kemalistlerden sonra sağ Kemalistler de tasfiye ediliyor. Böylece solu ve sağıyla Kemalizm ve Kemalistlerin tasfiyesi devlette tamamlanıyor. Ülke Cumhuriyet burjuvazisinin sol düşmanlığı ve muhafazakarlaşma politikalarının sonucunu yaşıyor.

Ancak, nasıl ki her devrim güçlü ve birleşik bir muhafazakar direniş yaratarak ilerliyorsa, her karşı devrim de aynı şekilde ilerici ve sert bir direniş dalgası yaratarak yerleşir. Karşı devrim hamlelerine karşı direnişin taşıyıcıları, kendi devrimlerine ve hayatlarına ihanet edenler değil, onu aşmaya çalışan güçler ve toplum kesimleri oluyor.

Dolayısıyla, artık bu ülkede tarihsel olarak ilerici, kategorik bakımdan ise devrimci olan ne varsa onu sol ve sosyalistler temsil etmektedir. Bu nedenle, karşı devrime direnme yeteneğini gösterebilecek iradenin soldan geleceği net bir şekilde ortaya çıkmaktadır. Sosyalistlerin bir kesimi demokratikleşme rüyası görse ve görevden kaçıyor olsa bile bu böyledir. Tarih gelip onların yakasına yapışmaktadır.

Ya bu çağrıya uyacağız ya da tarih bir kez daha bizim yakamızı bırakacaktır. Tıpkı 12 Eylül 1980 faşist darbesinin arifesinde olduğu gibi… Tarihin çağrısına uymayanlar onun cezasına razı olacaktır.

İşte Hopa davası bu tarihsel dönemecin özelliklerini ve yüklediği görevleri anlamak bakımından yeni bir olanak sunmaktadır. Ya sorumluluklarımızı yerine getireceğiz ya da teslim olup kaderimize boyun eğeceğiz.

Umutsuz olmamız için neden yok direniş eğilimi ve karşı koyma iradesi öne çıkıyor. Bu nedenle son yıllarda (2007’den beri) ilk kez siyasal bir davayla ilgili olarak geniş bir mutabakatla protesto eylemi yapılıyor. Bu davada yargılanan tutuklularla yaygın bir dayanışma etkinliği gerçekleştiriliyor. Bu eylemi gerçekleştirenlerin bileşimi sol ve muhalif kanattaki çeşitliliği yansıtıyor.

Tutuklu gazeteci ve düşünce “suçluları”nın Ahmet Şık ve Nedim Şener’den ibaret olmadığı nihayet anlaşılıyor. Yaratılan akıl tutulmasının kırılmaya başladığı gözleniyor. Hayat, liberallerin huzurunu kaçırmak pahasına kendi yolunu buluyor. Liberaller ve özellikle sol liberallerle devrimcilerin ve sosyalistlerin yolları ayrılıyor.

Geniş bir çevreye yayılan Hopa yargılamalarına yönelik bu dayanışma eylemlerinin nedenleri üzerinde, bazı net sonuçlar çıkarmak için biraz daha durmakta yarar var.

1. Ergenekon soruşturmaları ve tutuklama dalgalarıyla ülkede yaratılan korku duvarının artık aşılmaya başladığı anlaşılıyor.

2. Liberallerin, yeni muhafazakarların ve İslamcıların topluma pompaladığı Türkiye’nin demokratikleştiği yolundaki iddianın tam bir yalan olduğu akıl tutulması altındaki geniş geniş kesimlerce de anlaşılmaya başlıyor. Solun bir kesimi de bu süreçten geçiyor.

3. Sosyalistlerin başlangıçta yaşadığı tereddüt yerini açık bir siyasal tutuma ve iktidara karşı mücadeleye bırakmaya başlıyor. Tereddütler aşılıyor KCK operasyonları ile Ergenekon soruşturması ve Hopa davasını yürüten siyasal iradenin aynı olduğu kavranıyor.

4. Artık bir komediye dönüşen, gerçek hiçbir sosyolojik, tarihsel ve siyasal temele sahip olmayan, bilim ve akıl dışı, “devlete karşı mücadele eden iktidar” palavrası bitiyor.

5. Düşük yoğunluklu İslamizasyon projesinin emperyalizmin desteğiyle hayata geçirildiği dolayısıyla ‘Birinci Cumhuriyetin’ büyük ölçüde tasfiye edilerek yerine faşizan bir polis rejimine bıraktığı yolundaki saptama, hiçbir yorumu gerektirmeyecek şekilde kanıtlanıyor.

Sonuç olarak liberalizmi yenilgiye uğratmak ve toplumdaki akıl tutulmasını parçalamak için bütün koşullar olgunlaşıyor. Bunun için tarihsel referanslarımızı yeniden hatırlamak, ayağa kalkmak ve mücadele etmek gerekiyor. Hopa davası bize bu olanağı sunan yeni siyasal gelişmelerden biridir.