Bu hafta bir fotoğraf üzerinde durmak ve o fotoğraftaki bir ayrıntıyı dikkatlerinize sunmak istiyorum. Önemli bir fotoğraf çünkü. Bugün yaşadığımız hayatları ve bu ülkenin dramını özetleyecek kadar önemli. Beni derinden etkiledi.
Bazı gazeteler ve internet sitelerinde görmüş olmalısınız Deniz Gezmiş’in, hakkında idam kararı verilen mahkemeye götürülürken çekilen ve bugüne kadar hiçbir yerde yayımlanmayan fotoğrafları.
Ankaralı koleksiyoner Muhammet Yüksel’in arşivinde yer alan bu fotoğraflarda Deniz Gezmiş, yargılandığı ‘sıkyönetim askeri mahkemesi’ne götürülürken görülüyor. Fotoğraflardan anlaşıldığı kadarıyla koridorda askerlerle tartışıyor. Askerlerin tümü rütbeli, yani subay ve astsubaylardan oluşuyor. Bir başka karede ise Deniz Gezmiş, mahkeme salonunda ve ayakta. İleriye doğru uzattığı parmağıyla darbecilerin askeri yargıçlarına meydan okuyor.
İşte yeni ortaya çıkan bu fotoğraflardan birinde, mahkeme salonunun hemen dışında, havaya kalkmış bir el görülüyor. Kelepçeli Deniz’e kaldırılmış sıkılı bir yumruk. Vurmak istiyor belli. Korkak, alçak bir el. Kirli. Bir asker eli. Amerikancı… Rütbeli.
Anlaşıldığı kadarıyla Deniz, darbecilerin kurduğu askeri mahkemenin girişinde tartışıyor askerlerle.. Ortalarına almışlar Deniz’i. Aralarından biri tam orada kaldırmış elini. Vuramamış anlaşılan. Bu ülkenin en pırıltılı çocuklarına, yurtseverlerine, devrimcilerine, sosyalistlerine kaldırılmış o el. Asker eli, rütbeli… Deniz’i idam sehpasına götüren cellatların eli. Deniz aldırmamış.
İşte o el ‘irtica’nın elidir. Türkiye’yi 2000’lerin dünyasında gericilere teslim edenler ile Deniz Gezmiş’e kalkan elin sahipleri aynıdır. Kendi cumhuriyetlerine ihanet edenlerin elidir o.
Bu ülkenin devrimcilerine ve sola karşı, gericileri koruyup kollayanlar, besleyip büyütenler, örgütleyip saldırtanlar onlardır. Asker elidir o… Üniformalıdır. İrticanın elidir.
Deniz Gezmiş’e 1972’de kalkan o el, bugünün AKP-Cemaat iktidarını hazırlayan ve ülkeyi örgütlü gericiliğe teslim edenlere aittir.
Sağlı sollu liberallerin büyük katkısıyla bugün “mağduriyet” edebiyatı yapanlar bu ülkenin muhafazakarları ve islamcıları, örgütlü gericilik, büyük ölçüde Deniz Gezmiş’e kalkan o elin imalatıdır. Devrimcilere, sosyalistlere ve yurtseverlere saldıran, onları katleden, işkence tezgahlarından geçiren ve idam sehpalarına götürenlerin mahkemelerinde yargılanıp mahkum edilen bir islamcıya rastlamak neredeyse imkansızdır.
Bugün “vesayet rejimi” kavramı üzerinden statüko eleştirisi yapanlar, gerçekte karşı olduklarını söyledikleri statükonun çocuklarıdır. Ötekileştirildiklerini ileri sürenler yaklaşık 70 yıldır dolaylı ya da doğrudan iktidardadır. İnançları üzerinden “mağduriyet” edebiyatı yapanlar bu ülkenin çoğunluğunu oluşturan Sünni İslam’ın siyasal yorumcularıdır. Bırakın baskı altında olmayı, toplumsal ve siyasal baskının araçları onlardır.
Bu ülkenin islamcı geleneğinin siyasal örgütlerinden Milli Selamet Partisi (MSP) 1970’li yılların faşizan, katliamcı ve işbirlikçi Milliyetçi Cephe (MC) hükümetlerinin ortağı, Necmettin Erbakan da o iç savaş hükümetlerinin başbakan yardımcısıdır.
Türkiye’nin en eski İslamcı teorisyen ve militanlarından Mehmet Şevket Eygi, “Allahsız kızıl komünistlere karşı” yapıldığını söylediği 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri faşist darbelerini desteklediklerini açıkça yazmaktadır. Eygi, İslam’daki “ehveni şerriye” ilkesi gereği “kızıllara” ve yine “Allahsız” olduğunu ileri sürdüğü Sovyetler Birliği’ne karşı “Amerikan nüfuzu altında” olduklarını da itiraf etmektedir. Dahası aynı Mehmet Şevket Eygi “kızıl bir terörist” olduğunu ileri sürdüğü Deniz Gezmiş’in idamı hak ettiğini de savunmaktadır.
Sevsinler böyle mağdurları! Sevsinler ve alık liberaller yanlarına alıp birlikte “darbeye dur de” yürüyüşleri yapsınlar. Üstüne Deniz Gezmiş’i de utanmadan ‘Ergenekoncu’ ilan etsinler.
Trajikomik olan şudur emperyalizmin, ABD’nin ve NATO’nun istekleri doğrultusunda hazırladıkları düzenin siyasal ve toplumsal sonuçları karşısında bugün büyük bir şaşkınlık içinde olanlar da, yine Deniz Gezmiş’e kaldırılan o elin sahipleridir.
Kullandıklarını zannettikleri güçlerin elinde bugün birer “şamar oğlanı”na dönmüş durumdalar. Kişisel olarak değil belki, ama kurumsal bakımdan sorumlu oldukları bu siyasal ortamın/rejimin oyuncağı olmuşlardır.
Kadere bakın ki, 1972’de Deniz Gezmiş’e el kaldıranlar, bugün el kaldırdıkları o insanlardan başka sığınabilecekleri kimse bulamıyorlar bu ülkede.