ABC Politik

Merdan Yanardağ
20 Ocak 2012
Email :

Hrant Dink cinayeti davası sonuçlanınca, bütün ülkeyi bir şaşkınlık dalgası kapladı. En çok şaşıranlar da AKP-Cemaat iktidarına destek veren liberaller oldu. Oysa ortada bir sürpriz yoktu. Bu cinayeti doğru analiz edenler ve arkasındaki gücü saptayanlar için her şey beklendiği gibi gelişmişti.

Kararın ardından 19 Ocak 2012 günü İstanbul’da büyük bir protesto eylemi düzenlendi. On binlerce gösterici Taksim’den Şişli’ye, Agos gazetesinin merkezinin bulunduğu binanın önüne yürüdü.

Yürüyüşçülerin bileşimine bakıldığında ilginç bir tablo gözleniyordu. Belli ki kafalar hala çok karışıktı. Devlet karşıtı sloganlar yoğunlukla atılıyor ama AKP iktidarına karşı belirgin, protestoya karakterini veren bir hava gözlenmiyordu. Elbette AKP karşıtı, iktidarı hedefleyen sloganlar da atıldı.

Ancak gösteriye yön veren anlayışta bir şaşkınlık gözleniyordu. Nasıl olmasındı, ülkeyi demokratikleştirmesi, darbecilerden hesap sorması ve derin devleti tasfiye etmesi beklenen AKP-Cemaat iktidarı, cinayeti örtbas edivermişti.

Bilindiği gibi mahkeme kararında cinayetin arkasında bir örgütün bulunmadığı hiçbir yoruma yer bırakmayacak şekilde vurgulanmış, Emniyet’teki Fethullahçı ekibin muhbiri ve cinayeti azmettirmekten yargılanan Erhan Tuncel beraat ettirilmişti.

Mikrofonlara konuşan kimi liberal, sol liberal aydınlar ve pek demokrat yandaş gazeteciler, davanın Ergenekon’la ilişkilendirilmediğini belirtiyor ve mahkeme kararını eleştiriyorlardı. Onlar bu davadan açık bir Ergenekon mahkumiyeti çıkmasını bekliyorlardı.

Oysa bu karambolde, asıl katiller, cinayetin arkasındaki güç ve o gücün somutlaşmış ifadesi olan bir örgütlenme paçayı kurtarmıştı.

Hrant Dink davasında gizlenen Ergenekon değil, cinayetin arkasındaki Cemaat örgütlenmesi ve AKP iktidarıydı. Daha açık ifade edersek eğer, kurtarılanlar Fethullahçı polis şefleri ve AKP iktidarının sorumluluğuydu. Kurtarılan bu polis şefleri, aynı zamanda Ergenekon soruşturmasını yürüten ekibi oluşturuyordu.

Sonuç olarak, “Yeni Gladyo”, AKP-Cemaat iktidarının yarattığı adli düzen tarafından aklanmış, cinayetin vebali zımmen varlığı hala kanıtlanamamış bir örgütün, Ergenekon’un üzerine düşürülmüştü.

Dünkü protesto eyleminde Hrant’ın katillerinin arkadaşlarıyla Hrant’ın gerçek dostları aynı kortejdeydi. Eylemde, AKP’nin arkadaşları ve Cemaatin dostları, büyük bir iki yüzlülük, siniklik ve utanmazlıkla gelmişlerdi. Aynı zamanda bilinen şirretlikleri de üzerlerindeydi. Hala uzatılan mikrofonlara “Ergenekon” diyorlardı.

Oysa biliyoruz ki, Dink cinayetini aydınlatmaya çalışan gazeteciler Ergenekon davasında tutuklu ya da tutuksuz olarak yargılanıyorlar.

Bu nedenle, Hrant’ın katillerinden gerçek anlamda hesap sormak için öncelikle bu cinayetin işlenmesinde sorumluluğu olan, katillere yol veren AKP’nin ve Cemaatin arkadaşlarıyla yolların ayrılması gerekiyor.

Çünkü, onların eline Hrant’ın kanı bulaşmış durumda.

Dil ideolojik bir araçtır. Kullandığınız kavramlar, seçtiğiniz üslup sizin hayata bakışınızı, dünya görüşünüzü, toplumsal konumunuzu ifade eder. Politikacıların, aydınların, toplum önderlerinin, kitle örgütlerinin, sendikaların, partilerin seçtiği dil, onların tutumlarını ve felsefi duruşlarını da ortaya koyar.

Diliniz ve kullandığınız kavramlar sizin hangi tarafta olduğunuzu da ortaya koyar. Dolayısıyla dil aynı zamanda politik bir araçtır. Eğer bu aracı özenli ve doğru kullanmazsanız, tarih ve toplum önünde mahcup olabileceğiniz gibi, insanlara telafisi imkansız zararlar verebilirsiniz.

Bu topraklarda derin devletin ve faşizan iç savaş aygıtının adı Ergenekon değil, Kontrgerilla’dır. Ergenekon soyut bir iddia, Kontrgerilla ise bu ülkenin tarihinin açıkça gösterdiği gibi somut bir gerçekliktir. Aydınların ve sol liberallerin bir bölümü Ergenekon ismini, Kontrgerilla ya da derin devletle aynı anlamda kullanmaktadırlar. Bunların önemli bir bölümünün iyi niyetli olduklarından da kuşku yok.

Ancak açık ki bu arkadaşlarımız kurulan ideolojik hegemonyanın dilini kullanmaktadırlar. Böylece bu hegemonyayı yeniden üretmekte ya da üretilmesine katkıda bulunmaktadırlar. Öncelikle bu hegemonyayı kırmak gereklidir.

Bu ülkede biz Kontrgerilla’yı tanıyoruz. Eskisini de yenisini de…

Ve fakat biz İktidarın ve Cemaatin sözcülerinin dilini kullandığımız sürece Hrant Dink cinayetinin hesabını sormak bir yana, benzer cinayetlerin işlenmesinin olanaklarını artırırırz.