ABC Politik

Merdan Yanardağ
16 Haziran 2012
Email :

Sadece Türkiye’nin değil, Doğu’nun bütün “birinci cumhuriyetleri” yıkıldı. Ama önce Türkiye’de yıkılması gerekiyordu. Çünkü öncü ve model olan Türkiye’ydi. Bu nedenle, cumhuriyeti Türkiye’de yıkmadan İslam ülkelerinde yıkamazlardı. Öyle de yaptılar.

Ardından Türkiye modelini şu veya şu düzeyde tekrarlayan ya da Cumhuriyet devrimini izleyen Arap-İslam dünyasındaki birinci cumhuriyetler yıkıldı. Büyük Ortadoğu Projesi’nin (BOP) derin anlamı da hedefi de buydu. Tıpkı Türkiye’de olduğu gibi çok demokratik ve pek özgürlükçü nedenlerle yıktılar bu ülkelerdeki cumhuriyetleri de. Ve yine Türkiye’de olduğu gibi, sömürge aydını liberallerin desteğini alarak yaptılar bunu.

Aslında bu yıkıma Irak’la başladılar. Irak bütün sorunlarına, Saddam rejiminin bütün kötülüklerine karşın Arap aydınlanması ve modernleşmesinin yataklarından biriydi. Arap dünyasının Kemalizm’i de diyebileceğimiz, ancak kendilerini üçüncü dünyanın sosyalist akımı olarak tanımlayan Baas hareketinin -yozlaşmış da olsa- iktidarda bulunduğu bir ülkeydi.

Cezayir’de ise başarısız oldular. Bu ülkede birinci cumhuriyetin güçleri boyun eğmediler. Dahası gerici ayaklanmayı bastırdılar. Batı’nın “demokratik” baskısına direnerek cumhuriyeti İslamcılara teslim etmediler. Üstelik geçen ay yapılan seçimlerde de şeriatçıları ağır bir yenilgiye uğrattılar. Cezayir’in Adalet ve Kalkınma Partisi (isme bakar mısınız) 462 sandalyeli mecliste sadece 59 üyelik kazanabildi. Tam 160 kadın son seçimlerde laik partilerden milletvekili seçildi. Batılı gözlemciler bile seçimlerin adil olduğunu kabul ettiler.

İkinci dalganın hedef ülkesi ise Tunus oldu. Libya, Mısır ve Yemen’le devam ettiler.

***

Ne kadar yozlaşmış olurlarsa olsunlar, bu ülkeler, moren bir ulus inşa etmeye çalışan, kadının görece özgür olduğu, sınırlı da olsa laikliği benimsemiş, şeriat hükümlerinin geçerli olmadığı cumhuriyetlerdi. Hiçbiri Ortaçağ artığı krallıklarla yönetilmiyordu, meclisleri vardı.

Arap-İslam dünyasında katı şeriat hükümleriyle yönetilen, kadınların kimliklerinin bile bulunmadığı Körfez Emirlikleri, Suudi Krallığı ve diğer sultanlıklar ise oldukları yerde duruyor. Onlara dokunan ya da “hadi artık demokratikleşin bakalım” diyen yok. Hatta öyle bir komedi yaşanıyor ki, bu Ortaçağ artığı rejimler, Suriye’ye “demokratik reformlar” yapması için çağrıda bulunuyorlar. Aralarında soykırım suçlusu Ömer El Beşir’in Sudan’ının da bulunduğu bu aşağılık rejimler, ABD ve Batılı ortaklarının Suriye’ye askeri müdahale yapması için meşruiyet oluşturmaya çalışıyorlar.

Evet, şimdi sırada Suriye var. Bütün güçleriyle bu ülkeye saldırıyorlar. Operasyon sorumluluğunu ise AKP’nin yönettiği ve artık bir Ilımlı İslam ülkesi olan Türkiye’ye vermiş durumdalar. Suriye, Arap dünyasının son birinci cumhuriyetidir. Filistin davasının Ortadoğu’daki laik tek savunucusu, ABD ve Batılı ortaklarının kurmaya çalıştığı yeni bölge düzenin önündeki en büyük engeldir. Siyonizm’e ve emperyalizme karşı olan ve bu anlamda solda değerlendirilebilecek tek Arap devletidir.

Bu anlamda Suriye uzun süredir Arap aydınlanması ve ulusçuluğunun da merkezi oldu. Üstelik Saddam’ın Irak’ıyla karşılaştırıldığında Baas hareketinin başlangıç ilkelerine bağlı kalan bir ülke.

Kuşkusuz bu ülkelerdeki rejimlerin hiçbiri sosyalistlerin benimseyebileceği nitelikte değildi. Ancak bu durum ayrıca değerlendirilebilecek bir konu olmalıdır. Çünkü söz konusu ülkelerde şimdi daha demokratik ve özgürlükçü rejimler kurulmadığı gibi, tam tersine sola hayat hakkı tanımayacak ve emperyalizmin işbirlikçisi İslamcı güçler iktidara geldi. Öyle ki, bu iktidarların yaptıkları ilk iş şeriatı ilan etmek oldu. Libya’da olduğu gibi, çapulcuların da önemli rol oynadığı bu ülkelerdeki şeriat ilanı, her nedense Batının demokratik ülkelerini hiç, ama hiç rahatsız etmedi.

***

Modern çağa kadar ulaşan bir imparatorluğun varisi ve merkezi olan Türkiye, bir ılımlı İslam ülkesi olarak “Genişletilmiş Ortadoğu”da yeni düzenin de modeli oldu. Bir ABD projesi olarak doğan AKP de zaten bu ülkeler için model olarak tasarlandı ve iktidara taşındı.

Kuşkusuz AKP’yi yaratan iç dinamikleri hesaba katmayan bir değerlendirme doğru olmayacaktır. Ancak, AKP-Cemaat iktidarını hazırlayan iç ve dış dinamikler arasındaki uyum ve örtüşme hesaba katılmadan yapılacak her değerlendirme de temelden yanlış olacaktır. Birinci Cumhuriyetin yıkımı ve Türkiye’nin dönüşümünü sağlayan olgu, esas olarak AKP’yi ve Cemaati iktidara taşıyan iç ve dış dinamikler arasındaki uyumdu. Bu uyum günümüzde hızla bozulmaktadır.

AKP’yi iktidarda tutan iç ve dış dinamikler arasındaki uyumun bozulma nedenlerinin başında Suriye’ye yönelik askeri müdahalenin Türkiye’ye ihale edilmesi geliyor. AKP önceleri, “Yeni Osmanlıcılık” hayalinden kaynaklanan bir hevesle, dahası yağmadan pay almak ve İslam dünyasının liderliğini ele geçirmek için Suriye’ye müdahale girişiminin içine atladı. Ancak sonradan gördü ki, ABD ve Batılı ortakları, dahası NATO böyle bir askeri müdahale içinde doğrudan yer almak istemiyor.

Çünkü bu çapta bir müdahale, Rusya ve İran’ın karşı saldırıya geçeceği bir bölge savaşına, hatta nükleer silahların da kullanıldığı bir dünya savaşına yol açacaktır. ABD ve ortakları bu nedenle Türkiye’nin gerçekleştireceği ve kendilerinin desteklediği sınırlı bir operasyon ile Suriye’de rejimi değiştirmeyi denemek istiyorlar. Böylece Rusya, İran ve Çin’i bloke edebileceklerini düşünüyorlar.

Ancak AKP Suriye ile tek başına gireceği bir savaş durumunda iktidarda kalamayacağını biliyor. Bu nedenle hızla askerlerle anlaşmanın yolunu arıyor. Çünkü hem savaşa hazırlanıp hem de askerlerinizle kavga edemezsiniz. İşte AKP’nin Cemaatle çatışmasının ve Özel Yetkili Mahkemelerin kaldırılma girişiminin nedeni budur.

Ve bir son not: Bu yazıdaki bütün değerlendirmeler, negatif ya da pozitif bir anlam yüklemeden, dahası yazarının ideolojik ve siyasal tercihleri şeklinde değil, nesnel tespit ve çözümlemeler olarak okunmalıdır.