ABC Politik

Merdan Yanardağ
31 Ağustos 2012
Email :

Suriye’ye askeri müdahale ya da işgal girişiminde ihale, AKP hükümetine kalmış görünüyor. Bu kriz, AKP iktidarının da sonunu getirecek bir derinliğe ve kapsama sahip. Çünkü, ABD ve Batılı ortakları ile AKP iktidarının Suriye konusundaki hesaplarının bütünüyle yanlış çıktığı görülüyor.

Bilgisiz, birikimsiz ve görgüsüz AKP kadrolarının, hem Suriye’deki Baas rejiminin gücünü ve toplumsal desteğini hem ülke sosyolojisini, kültürünü ve tarihsel oylumunu hem de bölgedeki etnik, dinsel ve siyasal dengeleri bütünlük içinde ve doğru şekilde okuyamadığı anlaşılıyor.

Arap ulusçuluğunun ve modernleşmesinin merkezlerinden biri olan Suriye ve Baas rejimi, Irak’tan farklı olarak toplumsal ve entelektüel bir desteğe sahip. Rejimi destekleyen etkili bir aydın sınıfı var. Rejim kendi varlık gerekçesinin ahlaki ve tarihsel temellerini güçlü bir biçimde açıklayabiliyor.

Beşşar Esad iktidarı liberalleşme ve piyasa ekonomisi yolunda önemli adımlar atsa da, Baas rejimi hala halkçı, antiemperyalist ve antisiyonist çizgisini koruyor.

İMAM HATİP UFKU

Bilimsel analiz yeteneğinden yoksun oldukları da ortaya çıkan AKP yöneticileri, merkezi Avrasya’daki güç mücadelesinin de pek farkında değil. Gerçekte bu enerji bölgesinin gezegene egemen olma savaşının en önemli alanı olduğunu kavrayamadıkları görülüyor.

Dahası, dünyada yeni oluşan güç merkezlerinin bu çatışmadaki konumunu Rusya, Çin ve İran’ın Ortadoğu ve Hazar Havzası’ndaki yaşamsal çıkarlarını özellikle İran ve Rusya’nın bölgesel rolü ve ağırlıklarını da yanlış hesapladıkları anlaşılıyor.

İmam hatip ufkunu aşamayan bu tüccar politikacılar, Mercan Yokuşu kurnazlığıyla (herkesi demagoji ve takiye ile idare etmek diye özetlenebilir) sorunları çözebileceğini sanıyorlar. Bu nedenle yukarıda saydığım olguları hiç hesaba katmadıkları bile söylenebilir.

BÖLGESEL SAVAŞ-DÜNYA SAVAŞI

Önceki ay NATO’dan yapılan açıklamada, Suriye’ye yönelik doğrudan bir askeri müdahalenin içinde yer alınmayacağı resmen ilan edildi. Bu durumda Türkiye, ABD ve Batılı ortaklarının çıkarları ve baskısı sonucu tek başına Suriye ile savaşın eşiğinde gelmiş durumda.

Rusya’nın Suriye’ye yapılacak askeri bir müdahaleye karşı aldığı sert tutum ve bir nükleer savaş uyarısı, İran’ın Suriye’ye yönelik açık bir saldırı halinde savaşa gireceğini ilan etmesi, durumun ciddiyetini gösteriyor. Türkiye’nin başta doğalgaz olmak üzere bu iki ülke ile büyük hacimli ticari ilişkilerinin bulunması, AKP’nin içinde yer aldığı matrisin hiç farkında olmadığı ortaya koyuyor.

Öte yandan, Suriye’ye açık bir askeri müdahale Türkiye, İran, Lübnan, Suudi Arabistan, Katar ve Bahreyn’in ilk dalgada içinde yer alacağı bir bölgesel savaşa yol açacaktır. İkinci dalgada bu savaşa Rusya’nın müdahale etmesi kaçınılmazdır.

Bu savaş aynı zamanda, bölgesel bir Sünni-Şii mezhep çatışması, kanlı bir ilkel boğazlaşma anlamına gelecektir. Kürtler ve Hizbullah gibi önemli bölgesel güçlerin bu savaşa girmesi kaçınılmazdır. Aleviler, Şiilerin yanında yer alacaktır.

Böyle bir bölgesel yangının, eğer Rusya’nın uyarılarını dikkate almamız gerekirse –ki kesinlikle alınmalıdır- İsrail, ABD ve İngiltere’nin de dahil olacağı Çin’in İran, Suriye ve Rusya’nın yanında yer alacağı bir dünya savaşına yol açma olasılığı hiç de az değildir.

Çünkü, Suriye’ye yönelik emperyalist müdahalenin sonraki hedefinin İran olduğu çok açıktır.

CEPHEYE TÜRKİYE SÜRÜLÜYOR

ABD ve Batılı ortakları, yukarıda ortaya konulan nedenlerle ortaya çıkacak olumsuz sonuçlardan (bölgesel ya da dünya savaşından) kaçınmak ve fakat Suriye’yi (ardından da İran’ı) etkisizleştirmek için cepheye Türkiye’yi sürmek istiyor.

Türkiye-Suriye savaşı çıkartmayı, başka bir anlatımla oldubitti yaratarak Baas rejimini yıkmayı planlıyorlar. Böylece Rusya’nın, Çin’in ve İran’ın müdahalesini, “bu iki ülke arasındaki bir sorun” diyerek önleyebileceklerini düşünüyorlar.

AKP İKTİDAR DİYETİNİ ÖDÜYOR

Belli ki AKP, kendisini iktidara getiren ve orada tutan güçlere bunun diyetini ödemekten başka çaresinin kalmadığını görüyor. Çünkü ABD ve Batılı ortaklarının destekleri olmasaydı, her gün bir general tutuklayan, muhalefeti devlet terörüyle bastıran AKP, değil 10 yıl, 10 ay bile iktidarda kalmazdı.

Cumhuriyetin tarihsel kazanımlarını tasfiye ederek yerine bir ılımlı islam rejimi kurmak isteyen AKP hükümeti, iktidarı kaybetmekten ölümcül br korku duyuyor. Bu korku, Gülen Cemaati’nde daha da derin. AKP-Cemaat iktidarına karşı biriken öfkenin sert bir intikam dalgasına dönüşmesinden ürküyorlar.

AKP iktidarı, ABD ve Batılı ortakları ile İsrail’in taleplerine bu nedenle “hayır” diyemiyor. Ve yine bu nedenle, daha bir yıl önce birlikte Bodrum’da ailece tatil yaptıkları Beşar Esad yönetimine karşı ahlaksızca saldırıyor.

DİNAMİKLERİN UYUMU

AKP ve Cemaat, iç dinamiklerin yanı sıra, belki de bu dinamiklerden daha çok, kendi programları ve hedefleri ile emperyalizmin (özellikle ABD’nin) bölgesel ve küresel siyasetleri arasındaki örtüşme ya da uyumun yaşandığı bir toplu durumun (konjonktürün) sağladığı olağan dışı tarihsel koşulların sonucu olarak iktidara tırmandı.

Ancak iç ve dış dinamikler arasındaki bu uyum hızla bozuluyor. Dünyada ve bölgedeki gelişmeler, AKP’yi iktidara taşıyan iç ve dış dinamikler arasındaki örtüşmeyi ortadan kaldırıyor.

TÜRKİYE ÇÖZÜLÜYOR

Sonuç olarak Suriye krizinin derinleşerek iki ülke arasında bir savaşa dönüşmesi AKP iktidarının da sonunu getirecektir.

Türkiye çözülüyor, toplumu birleştiren bütün zeminler parçalanıyor. Hassas ve kırılgan bir inanç haritası ve etnik mimariye sahip olan Türkiye, bir iç savaşa ya da çatışmaya sürükleniyor.

Olumlu ya da olumsuz bir anlam yüklemeden, salt bir tespit olarak belirtmek gerekirse Cumhuriyet’in birleştirici ilkeleri ve toplumu ulus olarak bir arada tutan başlangıç varsayımları akılsızca tasfiye ediliyor. Yerine, toplumu oluşturan unsurlardan sadece birine dayalı olarak, “ılımlı” da olsa bir Sünni-İslam rejimi kuruluyor.

Bu durum toplumu, kendisini oluşturan bütün etnik, dinsel, felsefi ve siyasal unsurlarına doğru ayrıştırıyor.

Suriye ile olası bir savaş bu süreci hızlandıracak, ya ülke ufalanarak dağılacak ya da yeniden kurulacaktır. Her durumda da ortada ne AKP diye bir örgüt ne de bir iktidar kalacaktır.