Türkiyede siyasal gerilim her geçen gün derinleşiyor. Türkiye adeta freni patlamış araba gibi kapsamı ve derinliği şimdiden kestirilemeyecek bir iç savaşa doğru sürükleniyor. AKP Hükümeti ülke ve toplum için giderek açık bir tehdit haline geliyor.
Tam 102 kişinin ölümü ve yüzlerce kardeşimizin de yaralanmasına neden olan 10 Ekim Ankara katliamında AKP Hükümetinin rolünün ortaya çıkmaya başlaması, toplumun içine sürüklendiği kaosun sanılandan daha da vahim olduğunu ortaya koyuyor.
İslamcı/mezhepçi terör örgütü IŞİDi açıkça koruyan, kollayan ve sinsice destekleyen Erdoğan-AKP Hükümeti, yeni ortaya çıkan bir Emniyet istihbarat belgesinin açıkça kanıtlandığı gibi, böyle bir katliamın olacağından 17 Eylül 2015 tarihinde haberdar oldukları halde hiçbir önlem almadıkları kesinlik kazandı.
Böyle bir skandal, dünyanın hiçbir demokratik ülkesinde görülmüş değildir. Hükümetin derhal istifa etmesi ve sorumluların yargılanması gerekir. Kendi yurttaşlarının barışçıl ve yasal bir muhalefet gösterisini yasadışı terör örgütlerine yol vererek kanla bastıran ve katliam düzenleyen ülkeler ancak dinci ya da faşist diktatörlüklerle yönetilebilir.
Böyle bir katliam, ancak islamcı diktatör Ömer El Beşirin –ki Tayyip Erdoğan ve AKP Hükümetinin dostudur- ülkesinde, yani Sudanda olabilir. Bugün Ömer El Beşir hakkında soykırım suçlamasıyla Uluslararası Ceza Mahkemesinin tutuklama kararı bulunuyor.
Aynı akıbetin, Suriyede mezhep savaşını kışkırtan, meşru yönetimi dinci terör örgütlerini destekleyerek yıkmaya çalışan, dahası kendi yurttaşlarına yönelik katliamlara göz yuman AKP liderlerini de beklediğini söylemek mümkün.
***
Erdoğan-AKP iktidarı dinci/mezhepçi karşı devrim sürecini tamamlamaya çalıştıkça, toplumu bir arada tutan bütün zeminler imha oluyor.
Tayyip Erdoğan ve AKP hükümeti, ağır bir yenilgiye uğradıkları 7 Haziran seçimlerinin sonucu kanlı bir kaos planı yoluyla değiştirmeye çalışıyor. Suruç ve Ankara katliamlarının nedeni budur. Seçimlerde halk tarafından düşürülen, ancak iktidarı işgal etmeyi sürdüren Erdoğan-AKP kliği, ülkeyi ateşe atıyor.
Amaç açık; AKPyi yeniden tek başına iktidara getirerek, başkanlık rejimi adını verdikleri karanlık bir dikta rejimi, dinci faşist bir düzen kurmak…
Ancak yapılan kamuoyu araştırmaları Erdoğan-AKP kliğinin kaos senaryosunun farkında olduğunu ortaya koyuyor. Örneğin, toplumun ezici kesimi (yaklaşık yüzde 90ı) savaş istemiyor. Yaklaşık yüzde 65lik bir kesimi de ülkenin çatışma ve kaos ortamına sürüklenmesi ile 1 Kasımda yapılacak erken seçim arasında bir ilişki kuruyor.
Erdoğan-Davutoğlu ikilisi, işte bu nedenle IŞİDe yönelik operasyon yapıyoruz aldatmacasıyla, Kürtler dâhil bütün muhalefet güçlerine karşı savaş açtı. Hürriyet Gazetesinin Washington temsilcisi Tolga Tanışın kanıtlarıyla ortaya koyduğu gibi, AKPnin IŞİDe yönelik olarak yapıldığını açıkladığı operasyonların gerçek olmadığı, Erdoğan-Davutoğlu ikilisinin bu konuda topluma yalan söylediği ortaya çıktı.
Aralarında IŞİDin de bulunduğu islamcı/mezhepçi terör örgütlerini ve Ortaçağ artığı cinayet şebekelerini destekleyen; onlara silah, üs ve cephane veren Erdoğan-AKP iktidarı, açık ki bu çetelere karşı gerçek anlamda bir mücadele yürütmeyecekti.
Nitekim belgelerin açıkça ortaya koyduğu gerçek şu; Türkiye IŞİDe ancak 14 Ekim 2015 tarihinde bir operasyon yapmıştı. Yani Ankara katliamından sadece 4 gün sonra. Utanç verici bir iki yüzlülükle Suriyede Esadı kendi halkını öldürmekle suçlayan Erdoğan-Davutoğlu ekibi, kendi ülkesinde suç üstü yakalandığı için apar topar bu ayıbı örtmeye girişmişti.
Nitekim CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, Ankara katliamında sorumluluğu olduğu için AKP Hükümetini açıkça suçladı. Kılıçdaroğlu, katliamda rol alan IŞİD militanlarının ülkeden kaçışını hükümetin sağladığı gibi insanın kanını donduran iddialar ortaya attı.
Bu suçlama önemlidir, sıradan bir siyasi polemik değildir. İktidar adayı bir ana muhalefet partisinin lideri, iktidarın kendi yurttaşlarına yönelik bir katliamda sorumluluğunun bulunduğunu belirtiyor. Böyle bir suçlama dünyanın her yerinde büyük bir olay, şok yaratacak bir siyasal gelişmedir. Günlü polemik diliyle verilecek bir cevap ile bu vahim durumun üstü örtülemez.
***
AKP ve Erdoğanın yeniden tek başına iktidar ve başkanlık rejimini kurmak konusundaki bu ölümcül ısrarının bir nedeni var.
Çünkü AKP iktidarı, neredeyse 150 yıllık bir tarihsel oyluma sahip Osmanlı-Türk modernleşme ve aydınlanma sürecinde köklü bir kırılma yarattı. Sanılanın ve bazı liberal çevreler tarafından ileri sürülenin aksine, AKP bir merkez sağ parti olmadığı gibi, klasik muhafazakar bir parti de değildir. AKP, Cumhuriyet, aydınlanma ve laiklikle sorunu olan; ortaçağ değerlerine yaslanan, sistem dışı ve siyasal islamcı bir karşı devrimci partidir.
Ancak, 13 yıllık Erdoğan-AKP iktidarı, zaten 50 yıllık Soğuk Savaş döneminde içi boşaltılarak bir kabuğa dönüşen Cumhuriyeti yıkmasına karşın, yerine kendi rejimini kuramadı. Fiilen uygulamaya çalıştıkları yeni rejim, hukuksal bir çerçeve oluşturulup anayasal güvenceye alınamadı.
Bu konuda ne rızaya ne de zora dayalı tarihsel ve toplumsal bir mutabakat oluşturamadılar.
İşte bu nedenle yarım kalan gerici karşı devrimi, düşük yoğunluklu bir şeriat düzeni kurma sürecini tamamlamak istiyorlar. Tayyip Erdoğanın geçen ay Rizede yaptığı konuşmada sözünü ettiği ve anayasal temellerinin oluşturulmasını istediği fiili durum budur.
Ancak yapamayacaklar! Buna izin vermeyeceğiz.