ABC Politik

Merdan Yanardağ
9 Aralık 2015
Email :

Geçen hafta (4 Aralık) ABD’yi ziyaret eden HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, okyanus ötesinde başkanlık sistemiyle ilgili bir soruya şöyle karşılık veriyordu;

Söz ağızdan bir defa çıkar. Ayrıca Erdoğanın ya da AKP’nin Türkiye’ye teklif ettiği bir başkanlık sistemi ya da başkanlık modeli yoktur. Onların teklifi tümüyle tek adam sistemidir. Bir tür anayasal monarşidir, diktatörlüktür.

Demirtaşın bu sözleri, HDP’nin ilkesel ve kategorik bakımdan başkanlık sistemine karşı çıkmadığını, bunu tartışılabilir bulduğunu ve daha da önemlisi AKP’den uygun bir teklif gelmesi halinde bu öneriyi destekleyebileceklerini ortaya koyuyordu.

Yeniden AKP ile bir çözüm süreci arayışına giren HDP ve Kürt ulusal hareketi, bunu sadece eleştirel bir üslupla içinde yapıyor, o kadar. Demirtaş’ın, Söz ağızdan bir defa çıkar  şeklindeki sözlerinin anlamı budur.

Bizim için pek sürpriz sayılamayacak bu gelişmeden yola çıkarak, Kürt ulusal hareketi ve bu harekete yönelik bütün eleştirilerini geri çekerek onunla birlikte davranan, destekleyen ya da HDP içinde yer alan kimi liberal sol çevrelerin tutumu üzerinde yeniden durmak gerekiyor.

Büyük resmi görebilmek için sorunu biraz geniş bir perspektifle ele almakta yarar var. Uzunca süredir Türkiye’nin siyasal ve entelektüel ortamında tuhaf ve o ölçüde vahim bir durum yaşanıyor. Kürt siyasal hareketi ve ona kayıtsız şartız destek vermeyi solculuğun ya da demokratlığın bir gereği sayan liberaller ve kimi sosyalist çevreler bu toprakların ilerici ve aydınlanmacı geleneğinden kopuyor.

Bu tutum, esas olarak gericiliği güçlendiren ve karşı devrimi besleyen bir etki yaratıyor. Sorunun vahimdiye nitelendirilebilecek boyutunu da bu durum oluşturuyor.

EMPERYALİZMİ RASYONALİZE ETMEK!

Öyle anlaşılıyor ki, sözünü ettiğimiz bu çevreler Kürt sorununun, Soğuk Savaş ürünü gericiler ve Siyasal İslamcı AKP ile çözüleceğine, bir ölçüde inanmaya devam ediyor.

Daha kötüsü, bütün bir modern tarih boyunca muzlum halkların en büyük düşmanı olan emperyalizmin himmeti ve desteği ile Kürt sorununun adil, onurlu ve demokratik bir şekilde çözülebileceğini sanmak, belli ki tahminimizden daha yaygın bir eğilime işaret ediyor.

Bu anlayışın mantıksal sonucu ise, büyük bir aymazlık ve cehaletle emperyalizme karşı mücadeleyi reddetme, anti-emperyalist mücadeleleri milliyetçilik diye mahkum etme ve nihayet başta ABD olmak üzere emperyalizmle şu ya da bu düzeyde uzlaşmayı rasyonalize etme şeklinde ortaya çıkıyor. Bu tutumun en tehlikeli ve çürütücü etkilerinden biri de tam burada yatıyor.

Öte yandan, kendisini güncelleyen emperyalizm, ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı ilkesinin devrimci ve/veya ilerici içeriğini boşaltarak, onu yeniden Wilsoncu bir silaha, yeni tipte sömürgeciliğin bir aracına ve nihayet direnme potansiyeli taşıyan ulus devletlerin ufalanması için bir hançere dönüştürüyor. Bu gelişmeyi görmeden, gerek ulusal gerekse uluslararası planda olup biteni tam olarak kavramanın mümkün olmadığını bilmek gerekiyor.

ÜLKENİN İLERİCİ BİRİKİMİNDEN KOPMAK 

Yukarıda da işaret ettiğim gibi, bu durumun yol açtığı en önemli siyasal ve tarihsel sonuç şudur; Kürt hareketi ve onlarla ittifak halindeki sol liberaller ile kimi sosyalist çevreler, bu ülkenin aydınlanma geleneği ve ilerici birikiminden kopuyor. Daha kötüsü, Türkiye’nin ilerici, modernleşmeci ve aydınlanmacı damarını neredeyse faşizmle özdeşleştirme tutumu, bu çevrelerde genel bir anlayışa dönüşüyor.

Bu siyasal anlayış ve tarihsel-kültürel tutum, hem bilime hem tarihsel gerçeğe hem de solun kaynakları ve varlık gerekçesine tamamen aykırı bir durum oluşturuyor.

Durum böyle olunca, söz konusu çevrelerin ayakları bu topraklardan ve onun tarihinden kesiliyor. Köksüzleşiyor ve topluma yabancılaşıyorlar. Tarihten ve toplumdan geriye de koyu bir karanlık ve gericilik kalıyor.

Örneğin; CHP’ye oy veren kitleler, gericilik karşısındaki en büyük potansiyeli oluşturduğu halde, iktidardaki AKP bırakılıp, onun yerine bu kesimlere saldırılıyor. Bir anlamda AKP adına alan temizliği yapılıyor. Dahası bu aydınlanmacı çevreler, sosyolojik hiçbir veriye, yasaya ve tarihsel kanıta dayanmayan koyu bir cehaletle darbeci hatta faşist ilan ediliyor. Gerçekte ise, asıl bu zihniyetin yön verdiği politik pratik, gericiliği ve mezhepçi faşizmi besleyen bir kanala doğru akıyor.

Oysa, HDP ve sağlı sollu liberallerin saldırdıkları söz konusu aydınlanmacı çevreler ve toplum kesimleri, potansiyel olarak, Kürt sorununun adil ve demokratik bir anlayışla çözümü için gerçek bir kitle tabanı ve siyasal dayanak oluşturuyor.

Önüne gelene anlaşılmaz bir ahmaklık, ideolojik ön yargı ve kabul edilemez bir sığlıkla faşist, darbeci, ulusalcı vb. diye saldırmayı alışkanlık haline getirenler; bu bilim ve tarih dışı tutumu solculuk ya da demokrat olmanın gereği sayıyor.

İTTİFAK YAPILACAK CUMHURİYETÇİ ARAMAK!

Gel gelelim, AKP’nin çözüm sahtekarlığının ortaya çıkmasından sonra, Kürt hareketi ve söz konusu liberal çevreler bir süredir şaşkınlık yaşıyor. Bu nedenle olsa gerek, ironik bir tablo oluşuyor; AKP ihanetinin açığa çıkmasından sonra bu arkadaşlar, ilişki kurulacak ve mümkünse ittifak yapılabilecek uygun ulusalcı arıyor.

Ancak birinin onlara böyle bir ilişki ya da ittifakın, o insanlara hakaret etmeyi sürdürdükleri taktirde gerçekleşemeyeceğini anlatması gerekiyor.

Bu arada haksızlık etmeyelim; aydınlanmacı ve cumhuriyetçi kesimlere asıl saldıranlar HDP ya da Kürt hareketinden çok, onların gücüne yaslanarak siyaset yapmayı solculuk ya da demokratlık sanan liberaller oluyor. Hem de bunu Kürt hareketi adına yapıyorlar.

Anlayacağınız, aymazlık ve siyasal akılsızlık iç içe geçiyor.

Selahattin Demirtaş’ın Amerika ziyareti sırasında, başkanlık rejimi konusunda yaptığı açıklama, bu hareketin gericilikle çözüm arayışının her şeye karşın bugün de devam ettiğini gösteriyor. Bu çevrelerin Erdoğan-AKP iktidarından umudunu hala kesmemiş olmaları insanı şaşırtıyor.

Oysa çok açık ki; Erdoğan-AKP iktidarı, başkanlık sistemi için gerekli desteği HDP’den aldıktan sonra, onları bir kez daha buruşuk bir peçete gibi kenara atacak. Bundan hiç kuşkumuz yok. Ancak bu arkadaşlar, o günlerde ittifak yapacak cumhuriyetçi, yurtsever ve sosyalist aradıkları zaman onları bulabilecekler mi, işte onu kestirmek zor olacak.