ABC Politik

Merdan Yanardağ
19 Ocak 2018
Email :

Gazeteci Hrant Dink cinayetinin üzerinden tam 11 yıl geçti. Ergenekon kumpasının gerekçesini oluşturmak, ülkede bu gerici operasyon için uygun bir sosyo-psikolojik iklim yaratmak ve nihayet bu davayı bir terör faaliyeti ile ilişkilendirmek amacıyla işlenen cinayet, hala tartışılıyor. Ancak, bütün zorlamalara, sahte kanıt ve düzmece ifadelere karşın Hrant Dink cinayeti Ergenekon davası ile ilişkilendirilemedi. Yargıtay, 2011in son aylarında sonuçlanan davada verilen hükmü bozdu. Henüz AKP-Cemaat koalisyonunun bozulmadığı, iki İslamcı gücün, Kemalist-askeri vesayet düzenini yıkıyoruz diye, Cumhuriyeti ve demokrasiyi boğazladıkları o günlerde, mahkemenin verdiği karar büyük bir şaşkınlıkla karşılandı.

O günlerde, özellikle kendisine Hrant’ın Dostları diyen, liberal-muhafazakar ittifakıyla oluşan bir çevre, değerli dostumuz Dink’in aziz hatırası üzerinden büyük bir sahtekârlıkla küçük hesaplarını görmeye devam ediyordu. İşte o dönemde, daha önce Dink cinayeti hakkında hazırladığım yazı ve haberlerden farklı olarak  üst üste iki yazı yazdım ve Hrant’ın sahte dostlarını teşhir etmeye çalıştım. Bu yazılarda da daha öncekiler gibi cinayetin arkasındaki gücü ve gerçek katilleri gösterdim.

Nitekim, Ergenekon kumpası çöktükten, bu davanın sahte kanıtlara ve düzmece ifadelere dayalı bir tertip olduğu itiraf edildikten sonra, cinayet soruşturması da Fethullahçı çeteye yönelmeye başladı. Bu sonuçta benim ve Nedim Şener gibi gazetecilerin büyük payı vardı. Çünkü, bütün kanıtlar, o günlerde demokrasi için çalışan hayırsever bir dini cemaat gibi gösterilen Fethullahçı Çeteyi işaret ediyordu. Sonuçta, AKP ve Cemaat arasındaki 17-25 Aralık 2013deki yolsuzluk soruşturmaları üzerinden başlayan çatışma ve 15 Temmuz 2016 darbe girişiminden sonra ortalığa saçılan kanıtlarla bütün yazdıklarımız doğrulandı. Ramazan Akyürek ve Ali Fuat Yılmazer gibi emniyet müdürlerinin de aralarında olduğu onlarca Fethullahçı polis Dink cinayetinden tutuklanarak yargılanmaya başladı.

Liberaller ve Hrant’ın sahte dostları da utançlarıyla baş başa kaldılar. Aralarında Dink’in bazı avukatlarının da bulunduğu bu çevreler, şimdi de bu suikast hakkında, bir milli mutabakat cinayetiydi gibi, saçma ve esas olarak cinayeti bir kez daha örtbas etmeye ve Fethullahçı Çeteyi aklamaya yarayacak bir tutum sergilemeye başladı. Çok açık ki; bir cinayeti ne kadar anonimleştirirseniz katilleri de o kadar gizlersiniz. Güya, devletin bütün kanatları bu cinayetin işlenmesinde ortaktı demeye çalışıyorlar.

Eldeki bu kadar kanıta karşın, liberallerin gerçeği görmemekteki ısrarlarının nedeni şudur; yaşam onları o kadar yalanladı ki, bir kez daha yanlışlanmaları halinde bütün siyasal ve entelektüel sicillerinin çöp olacağını biliyorlar. Örneğin, ülkeyi demokratikleştireceğini savundukları AKP, dinci faşizan bir diktatörlük kurmaya girişti, onun ortağı Cemaat de askeri darbe yapmaya kalkıştı. Hep Kemalistler darbe yapar zanneden liberaller de bu durumun şaşkınlığını bir türlü üzerlerinden atamadı.

Sol Portalda 20 Ocak 2012de yazdığım ve kimi düzenlemelerle Yurt gazetesinde 13 Ocak 2013 tarihinde yeniden yayınladığım yazıyı, Hrant Dink’in ölüm yıl dönümünde, anısı önünde saygıyla eğilerek aşağıya alıyorum. Çünkü “Hrant’ın dostları” diye ortalıkta dolaşan liberaller, tarih tarafından tartışılmaz şekilde yanlışlandıkları ve başta kendi hayatları olmak üzere bu topluma ihanet ettikleri halde, hala özür dilemedikleri gibi, kendilerini temize çekecek fırsatları kovalamaya devam ediyor.

Aşağıdaki yazıyı okuduğunuzda gerçeği bulmak için nasıl mücadele ettiğimizi, yazdıklarımızın zaman içinde nasıl doğrulandığını ve nasıl bir karanlık ve ihanetin içinden sıyrılıp geldiğimizi göreceksiniz. (19 Ocak 2018)

* * *

Dink’in öldürülmesinden sonra oluşturulan hava henüz tam olarak değişmedi. İkna ediciliğinden ve gücünden çok şey yitirse de egemen yaklaşım hâlâ şöyle; Dink’i, Türkiye’de kaos ortamı yaratarak AKP Hükümeti’ne karşı askeri darbe yapılmasının koşullarını oluşturmak isteyen milliyetçi ya da ulusalcı denilen güçler, yani Ergenekoncular öldürttü.

Oysa bütün verilerin ortaya koyduğu gerçek şudur; Hrant Dink, tam da bu algıyı toplumda oluşturmak, Hrant’ın katili Ergenekon düşüncesini yerleştirmek isteyen güçler tarafından öldürtüldü. Bu nedenle; olgular, çok güçlü kanıtlar ve cinayetin siyasal analizinin ortaya koyduğu nesnel sonuçlarla desteklenen bir iddiayı artık yüksek sesle ifade edebiliriz; Hrant Dink’in katili AKP iktidarının örtülü ortağı Cemaat ve onun eliyle oluşturulan yeni derin yapıdır.

Biliyoruz ki, bu cinayetin işlenmesiyle Ergenekon operasyonlarının başlatılması için gerekli toplumsal ve psikolojik iklim oluşturulmak istendi. Dahası, bu cinayetin yarattığı derin acı, öfke ve protesto eylemleri üzerinden AKP-Cemaat koalisyonunun yürüttüğü siyasal projeye güçlü bir toplumsal onay üretildi. Bu kirli projenin başarı kazanmasında en büyük pay ise liberallere aitti.

HRANTIN DOSTLARI!

Anımsanacağı gibi, Dink Davası sonuçlanınca, 19 Ocak 2012 günü İstanbul’da büyük bir protesto eylemi düzenlendi. On binlerce gösterici Taksim’den Şişli’ye, Agos Gazetesi’nin bulunduğu binanın önüne yürüdü. Ben de oradaydım. Yapılan anma töreni ve protesto yürüyüşüne katılanların bileşimine bakıldığında ilginç bir tablo gözleniyordu. Belli ki, mahkemenin verdiği karara karşın kafalar hâlâ çok karışıktı. Devlet karşıtı sloganlar yoğunlukla atılsa bile AKP iktidarına karşı belirgin, eyleme karakterini veren bir protesto havası gözlenmiyordu. AKP iktidarı fiilen esirgeniyor ve kayrılıyordu, ama ortama da bir şaşkınlık hali egemendi.

Oysa tablo açıktı; ülkeyi demokratikleştirmesi, darbecilerden hesap sorması ve derin devleti tasfiye etmesi beklenen AKP-Cemaat iktidarı cinayeti örtbas edivermişti. Bilindiği gibi, mahkeme kararında cinayetin arkasında bir örgütün bulunmadığı vurgulanmış, Emniyetteki Fethullahçı ekibin muhbiri ve cinayeti azmettirmekten yargılanan Erhan Tuncel beraat ettirilmişti.

Ekranlara çıkan kimi liberal, sol liberal aydınlar ve çok demokrat yandaş gazeteciler, davanın Ergenekonla ilişkilendirilmediğini belirtiyor ve mahkeme kararını eleştiriyorlardı. Onlar bu davadan açık bir Ergenekon mahkûmiyeti çıkmasını bekliyorlardı. Onların örgüt diye aradığı yapı Ergenekon’dan başka şey değildi. Akıllarına başka bir örgüt gelmiyordu. Oysa bu karambolde, asıl katiller, cinayetin arkasındaki güç ve o gücün somutlaşmış ifadesi olan bir örgütlenme paçayı kurtarmıştı.

CİNAYETİN ARKASINDAKİ GÜÇ

Hrant Dink davasında gizlenen Ergenekon değil, cinayetin arkasındaki Cemaat örgütlenmesi ve AKP iktidarıydı. Daha açık ifade edersek eğer, kurtarılanlar Fethullahçı polis şefleri ve AKP iktidarının sorumluluğuydu. Kurtarılan bu polis şefleri, aynı zamanda Ergenekon soruşturmasını yürüten ekibi oluşturuyordu.

Sonuç olarak, Yeni Gladyo, AKP-Cemaat iktidarının yarattığı adli düzen tarafından aklanmıştı.

Öyle bir akıl tutulması yaşanıyordu ki, bugüne kadar yapılan anma ve protesto eylemlerinde Hrant’ın katillerinin arkadaşlarıyla, kendilerine Hrant’ın Dostları diyen çevreler aynı kortejdeydi. Gerçekte AKP’nin ve Cemaatin dostları olan bu çevreler, büyük bir ikiyüzlülük ve utanmazlıkla bu eylemlere geliyorlar, uzatılan mikrofonlara utanmazca Ergenekon diyorlardı.

Oysa biliyoruz ki, Dink cinayetini aydınlatmaya çalışan gazeteciler Ergenekon davasında tutuklu ya da tutuksuz olarak halen yargılanıyorlar. (Ben de bu gazetecilerden biriydim.)

Bu nedenle Hrantın katillerinden hesap sormak isteyen gerçek dostları, öncelikle bu cinayetin işlenmesinde sorumluluğu olan, katillere yol veren AKP, Cemaat ve onların yandaşlarıyla yollarını ayırması gerekiyor.

DİL MASUM DEĞİLDİR

Dil, ideolojik bir araçtır. Kullandığınız kavramlar, seçtiğiniz üslup sizin hayata bakışınızı, dünya görüşünüzü, toplumsal konumunuzu ifade eder. Politikacıların, aydınların, toplum önderlerinin, kitle örgütlerinin, sendikaların, partilerin, gazetelerin seçtiği dil, onların tutumlarını ve felsefi duruşlarını da ortaya koyar.

Bu topraklarda derin devletin ve faşizan iç savaş aygıtının adı Ergenekon değil, Kontrgerilladır. Ergenekon soyut bir iddia, Kontrgerilla ise bu ülkenin tarihinin açıkça gösterdiği gibi somut bir gerçekliktir. Aydınların ve sağlı sollu liberallerin bir bölümü Ergenekon ismini, Kontrgerilla ya da derin devletle aynı anlamda kullanmaktadırlar. Bunların önemli bir bölümünün iyi niyetli olduklarından da kuşku yok.

Ancak açık ki bu arkadaşlarımız kurulan ideolojik hegemonyanın dilini kullanıyor ve böylece tuzağa düşüyorlar. Dolayısıyla yeni hegemonyanın güçlendirilmesine katkıda bulunuyorlar.
Bu ülkede biz Kontrgerillayı tanırız. Eskisini de yenisini de…

Sonuç olarak; İktidarın ve Cemaatin dili kullanıldığı sürece Hrant Dink cinayetinin çözümüne değil, ört bas edilmesine de katkı yapılıyor.

Yargıtayın, örgüt var gerekçesiyle yerel mahkemenin kararını bozması önemli. Ancak yerel mahkemenin bütün zorlamalara karşın cinayeti Ergenekon davasına bağlayamadığı anımsandığında, yeniden yargılamada gerçek örgütü mü bulacakları, yoksa kurulan tertibe teslim mi olacakları henüz belli değil.

Bu arada, AKP ve Cemaat arasındaki kavgayı anımsadığımızda çok zayıf bir olasılık da olsa bir sürpriz bekleyebiliriz; kim bilir belki bu dava Emniyetteki Cemaat örgütlenmesinin tasfiyesi için bir gerekçe haline de gelebilir.   (13 Ocak 2013)