ABC Politik

Merdan Yanardağ
1 Mayıs 2022
Email :

Gezi direnişi davasının sonuçlanması nedeniyle bu hafta, “Faşizm ve İslamcı faşizm” konusunda yazdığım seri yazıya ara vereceğim. Çünkü açıklanan ağır hükümleri sıcağı sıcağına değerlendirmek yerinde olacak. Önümüzdeki hafta seri yazıya devam edeceğim. Şimdi Gezi davasında verilen insafsız cezaların anlamını analiz etmeye çalışalım.

Türkiye bir seçime giderken ve Gezi/Haziran direnişi hakkında, siyasi iktidarın direktifiyle açılan davanın sonuçlanması anlam taşıyor. Davada açıklanan ağır hükümler biliniyor. Gezi Direnişi’nde belirleyici ya da etkin bir rolü olmayan iş insanı Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılması, aralarında Can Atalay ve Mücella Yapıcı gibi arkadaşlarımızın bulunduğu diğer sanıklara da 18’er yıl gibi uzun hapis cezalarının verilmesi, iktidarın bu dava üzerinden özel bir siyasal hesap yaptığını ortaya koyuyor.

Bu nedenle önce AKP iktidarının yaşadığı Gezi paranoyasının nedenlerine ve niçin hukuku/ mahkemeleri bu kadar hoyrat şekilde zorladığına bakalım.

1- Daha önce (geçen yıl) yine BirGün gazetesinde yazdığım, “Gezi/Haziran Direnişinden Siyaset Dersleri” başlıklı yazılarımda da belirttiğim gibi; Gezi Direnişi, belli bir siyasal önderlik ve programdan yoksun da olsa, gerici/İslamcı bir iktidara yönelik olarak toplumsal bir refleks şeklinde gerçekleşen, Cumhuriyet tarihinin en büyük kitlesel isyanıydı. AKP iktidarının bütün tarih ve toplum hipotezlerini çürüten ve çökerten bir anlam taşıyordu.

2- Gezi/Haziran Direnişi, siyasal bakımdan yenilse bile, ahlaki ve felsefi anlamda “zafer” kazandı. Topluma kurtuluşun yolunu gösterdi, Sadece gerici-faşizan bloku değil, liberal tezleri de dağıttı. İslamcı bir iktidar eliyle “vesayet rejimi” yıkılarak ülkenin demokratikleştirileceği ve özgürlükçü bir gelecek kurulabileceği şeklindeki liberal ve muhafazakâr/İslamcı palavra çöktü.

3- Bu nedenle, Gezi’nin anlamını belki de en iyi kavrayan AKP liderliği oldu. Çünkü ideolojik, siyasal ve toplumsal bakımdan iktidarı bir daha geri alamamak üzere kaybedeceğini, toplumsal başkaldırının yıkıcı niteliğini gördü.

4- Gezi, yenildiği için, daha gerici ve baskıcı karakter kazanan bir iktidarla sonuçlansa da, bütün büyük toplumsal isyanlar gibi kalıcı izler ve sonuçlar bıraktı. Bu nedenle iktidar, toplum nezdinde sürekli olarak Gezi Direnişi’nin aslında bir “terör” eylemi olduğunu, “halkın inançlarına, yani dinine bir saldırı” niteliğini taşıdığını ve dış kaynaklı bir kalkışma anlamını taşıdığını ileri sürdü. Bunu sürekli tekrarlayarak, genel kabule dönüştürmeye ve direnişi itibarsızlaştırmaya çalıştı. Yapamadı.

5- Hiç kuşku yok ki, Gezi isyanının diğer bütün özelliklerini şu ya da bu düzeyde belirleyen yanı; tarihsel kazanımlarını tehdit altında gören milyonların laiklik ve yeni bir aydınlanma istemiyle ayağa kalktığı büyük ve yaygın bir halk hareketi olmasıydı. Başkaldırıya karakterini veren olgu, toplumun seküler hakları için eyleme geçmesiydi. Eylemler sırasında Türk bayrağının bir direniş sancağına dönüşmesinin nedeni de buydu. Bayrak, hem eylemlerin meşruiyet alanını genişletiyor hem de daha da kitleselleşmesini sağlıyordu. Kitle hareketinin bu özelliği, AKP iktidarı için “siyasi ölüm” demekti.

6- Burjuvazinin cumhuriyetçi kanatlarının da şu ya da bu düzeyde, ama daha çok örtük şekilde eyleme sempati duyduklarını göstermeleri ya da hissettirmelerinin anlamı da bu seküler özelliğiydi. Batıcı Türk sermayesi, bütün kirli işlerini gördürdüğü İslamcı iktidarı artık istemiyor, ama iktidardan da alamıyordu.

7- Gezi Direnişi’ne herhangi bir örgüt dolayımı olmadan katılan milyonlar, ona laik olduğu kadar bir emekçi karakteri de veriyordu. Merkez sol ve sağ cumhuriyetçilerden sosyalistlere, her renk ve meşrepten demokratlar ile anarşistlere kadar uzanan bütün muhalif ve ilerici güçleri içine aldığı için, toplumun merkezini de sarsmıştı. Korkutucu olan bu özelliğiydi

8- Gezi/Haziran isyanı dinci-faşizan AKP iktidarı ve İslamcı hareketin, liberallerin paha biçilmez desteğiyle kurduğu entelektüel hegemonyayı parçaladı. İktidara toplumsal meşruiyet üreten gerici-liberal blokun bütün tarihsel-siyasal tezleri büyük bir gürültüyle çöktü. Liberal çevreler, aşağıdan gelen bu büyük öfke patlaması karşısında şaşkına döndü. Onun aydınlanmacı, laik ve emekçi karakteri karşısında ne yapacaklarını bilemez hale geldi. Kadere bakın ki, Osman Kavala da bu liberal ve sol liberal çevrelere yakındı. Ancak, hakkını teslim etmek gerekiyor; Kavala ‘Yetmez ama evet’çi değildi, 12 Eylül referandumunda “Hayır” oyu vermişti.

9- Gözleri “milliyetçi” taleplerinden başka şeyi görmeyen Kürt hareketi, Gezi’ye destek vermedi. Tam tersine iktidarla yürüttükleri “Çözüm sürecini” her şeyin önüne koydular. Kürt hareketi, sonradan özeleştiri yapsa da, bu tutumla, köklü bir perspektif değişimi olmadan hiçbir zaman bir Türkiye hareketi haline gelemeyeceklerini gördü.

10- Ergenekon ve Balyoz gibi kumpas davalarıyla muhalefeti sindiren ve devleti bütünüyle ele geçirmeye çalışan İslamcılar, bir güç sarhoşluğu içindeydi. Küstahlaşmış ve insanların yaşam tarzlarına müdahale etmeye, dolayısıyla laikliği bütünüyle tasfiyeye yönelmişlerdi. İslamcı iktidar odakları sinsi ve kıyıcı bir saldırganlık içindeydi. Gezi Direnişi bu ikiyüzlülüğe son verdi.

KARARLARIN ANLAMI BÜYÜK KORKUDUR

Gezi Direnişi hakkında yukarıdaki kısa, ama yoğunlaşmış değerlendirmeden sonra, verilen hükümlerin anlamını da birkaç madde halinde irdelemekte yarar var.

1- Öncelikle belirtilmelidir ki, kararlar bütünüyle siyasal iktidarın beklentileri doğrultusunda verilmiş, hukuk dışı hükümlerdir. Hoyrat ve kıyıcıdır. Osman Kavala kurban seçilmiştir. Dahası vahşi bir gerici-faşist saldırı altındadır. Kurban seçilmesinin nedeni, Gezi Direnişi’nin, İslami iktidarı yıkmaya yönelik dış destekli bir eylem olduğu, üzerinden en kolay şekilde iddia edebilecekleri bir profile sahip olmasıdır. Başkaca hiçbir nedeni yoktur. Yargılamanın anlamsız ve vahşi bir intikam davası gibi görünmesinin nedeni budur.

2- AKP için, Gezi Direnişi’ni, dış destekli, Batı’nın güdümünde, yerli ve milli bir iktidara karşı eylem olarak mahkûm etmek ve bunu kayda geçirmek önem taşıyor. Çünkü Gezi eylemleriyle meşruiyeti temeli sarsılan, ittifakları dağılan, İslamcı ve muhafazakâr çevreler dışında rıza üretme zemini kalmayan AKP iktidarının, yeniden bir meşruiyet alanı /havzası yaratması gerekiyor. Bunun yolu, bir kalkışma gerekçesi yaratarak Gezi Direnişi’ni kirletmekten geçiyor.

3- Verilen kararların, insana “bu kadar da olmaz” dedirtecek türden ağır olmasının bir nedeni de, verdikleri kararlara kendilerinin inanmamasıdır. Bu nedenle, bir “şok” hamlesi yaparak, toplumda “acaba” duygusu yaratmak istediler. Nazi Propaganda Bakanı Goebbels’in, “Bir yalan ne kadar büyükse o kadar inandırıcı olur” ilkesinden hareket edildiği anlaşılmaktadır.

4- Türkiye, olağan koşullarda yaklaşık bir yıl sonra seçimlere gidecektir. Bu seçimler hem AKP-MHP bloku hem de demokrasi güçleri için yaşamsal bir önem taşıyor. İslamcı-faşizan ittifak mutlak şekilde seçimleri almak, demokratik muhalefet ise, iktidar blokunu yenilgiye uğratmak zorunda. Dolayısıyla, iktidar seçimler öncesinde toplum üzerinde baskıyı artırmak, korku iklimini yaymak istiyor.

5- Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Gezi davasında verilen kararlar büyük bir korkuya da işaret ediyor. Hile, pusu, sahtekârlık, kumpas, yağma, talan, yasa dışı servet transferleri, örtülü darbe, yasaları ve Anayasa’yı çiğnemek gibi çoğu suç olan yöntemlerle rejimi değiştirmeye çalışan İslamcı hareket, iktidarı kaybetmekten ve hesap sorulmasından çok korkuyor. Bu nedenle topluma gözdağı vererek, benzer bir isyanın ya da eylemin bir daha yaşanmasını önlemeye çalışıyor.