Erdoğan, Bartın, Amasra kömür madenlerinde yaşanan faciaya “kader” diyor. İnanç merkezli bilgi anlayışını kamusal yaşamın ve devlet işlerinin eksenine yerleştirmeye çalışan AKP iktidarı, tam anlamıyla bir Ortaçağ anlayışını temsil ediyor. Israrla vurguladığım gibi, zaten bu nedenle AKP muhafazakar değil, siyasal ve toplumsal yaşamın bütün alanları dini esaslara göre yönetmek isteyen İslamcı bir parti oluyor.
Bartın ili Amasra ilçesinde bir kamu kuruluşu olan Türkiye Kömür İşletmeleri’ne (TKİ) bağlı maden ocağının 300-350 metre derinliğinde bu hafta sonu (14 Ekim akşamı) meydana gelen grizu patlamasında -bu yazının kaleme alındığı saat itibarıyla- tam 41 madenciyi, dünyanın en ağır işlerinden birinde çalışan emekçi kardeşlerimizi kaybettik. İşte, yukarıda ifade edilen inanç merkezli bir bilgi anlayışı, yani akıl ve bilimin esas alınmasını reddeden anlayışın sahibi olan iktidar, olan bitene yine “kader” dedi. Üstelik 2019 tarihli bir Sayıştay raporunda, açıkça patlama riskine işaret edildiği ve önlem alınması istendiği halde.
Erdoğan, daha önce de bu işin (madenciliğin) doğasında kazaların ve ölümün olduğunu söylemişti. Dolayısıyla olup bitenler, taktiri ilahiydi, doğal karşılanmalıydı.
Amasra kömür işletmelerinin önünde madenci eşleri feryat ederken, çocuklar şaşkın ve korku dolu bakışlarıyla olan biteni anlamaya çalışırken, olay yerine gelen iktidar yetkililerinin arasında Diyanet İşleri Başkanı da vardı. AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, “kader planlaması” eksenli konuşmasını yaptıktan sonra, sözü doğal olarak dua etmesi için Ali Erbaş’a verdi. Oysa, artık ne çıkarılacak kömür ne de Ali Erbaş’ın edeceği dua babalarını kaybeden madenci çocuklarının yüreklerini ısıtabilirdi.
Yeni düzenin temeline din, siyasal erkin merkezine de Diyanet yerleştirilmeye çalışılıyordu. Erdoğan’ın konuşması, yaklaşık 300 yıllık bir aydınlanma ve modernleşme tarihine, mücadelesine ve birikimine sahip büyük bir ülkenin, nasıl bir rotaya sokulmak istendiğinin ifadesi gibiydi.
“Şu anda bizim mevcut ocaklarımızın içinde Amasra Kömür İşletmeleri bizim en ileri imkanlara sahip olan ocak olmasına rağmen, birileri bununla tabii dalgasını geçebilir, ama biz kader planına inanmış insanlarız. Kader planına inandığımız için bunun ne dünü ne bugünü ne de yarını olmayacaktır. Bunlar her zaman olacaktır, bunları da bilmemiz lazım. Maden kazalarını inşallah tarihe gömmek için elimizden gelen gayreti göstermenin içindeyiz” (R.Tayyip Erdoğan, Bartın Amasra, 15 Ekim 2022).
İnanılır gibi değil, ama AKP lideri tam olarak böyle söyledi. Bu yaklaşım devleti, akıl ve bilimden koparan, İslam dünyasının Geç Ortaçağı’na iade eden tutumun tipik bir örneğiydi. Erdoğan, “Biz kader planlamasına inanmış insanlarız” darken, kendi inancının toplum ve devlet yönetiminde de esas olacağını varsayıyordu. Tedbir almasına alacağız, ama bu yaşadıklarınız, doğaldır diyordu.
İnsanlar, Erdoğan-AKP iktidarının aldığı kararların arkasında hep bir mantık, rasyonel bir gerekçe aradı. Özellikle eğitimli kesimler, beyaz yakalılar “Bu kadarı da olmaz” diye düşünüyor ve mutlaka Erdoğan iktidarının attığı adımların arkasında bir hesap olabileceğini varsayıyor. Özellikle AKP iktidarının “inşa dönemi” dediği, ve “liberallerle yollarını ayıracağını” ilan ettiği 2015 sonrasında bu şaşkınlık daha da arttı.
Oysa iktidarın attığı bazı adımların, aldığı bazı kararların, ortaya koyduğu kimi yaklaşımların arkasında akılcı bir neden yoktu. Yani yukarıdaki soruya verilecek yanıt, basitçe ‘hayır’ olacaktı. Çünkü, ne ilk bakışta ne de son çözümlemede, iktidara yön veren temel siyasetlerin akılcı bir gerekçesi bulunmuyordu. Sadece doğa olayları da değil, toplumsal, ekonomik ve siyasal gelişmeler ve olaylar karşısındaki yaklaşımın da rasyonel bir gerekçesini aramak saçmaydı. Tıpkı, ülke ekonomisinin yıkıcı bir krize savrulmasını tetikleyen faiz indirme kararlarıyla ilgili tartışmalarda oldu gibi.. Erdoğan, “Bu konuda Nass (Kuran’ın hükmü) ortada. Nass ortada olduğuna göre sana, bana ne oluyor. Olaya buradan bakacağız ve ona göre de adımımızı atacağız” dediğinde de, olayın arkasında akılcı bir gerekçe arayanlar şaşırmıştı. Yoktu çünkü..
Teolojik literatürü dikkate almayan bir perspektiften bakıldığı sürece, AKP iktidarının bazı kritik adımlarını anlamak mümkün değildir. İslamcıların siyaset tarzı olan “takiyye” anlayışının laik dünya ve sol tarafından bugüne kadar yeterince dikkate alınmamasının bedeli, ne yazık ki ağır olmuştur.
İslam dünyası, bin yıldır tanrı/ inanç merkezli bilgi anlayışını benimseyen, akıl yerine nakli, yani tanrı kelamı olan kutsal sözü, vahiyi esas alan, bunun dışındaki her arayışı kâfirlik sayarak reddeden bir çizgi üzerinde ilerliyor. Egemen İslam yorumu günümüz dünyasında budur. Siyasal İslamcılığın temelini oluşturan anlayış da aynıdır. Bu olgu dikkate alınmadan, İslamcı hareket ve iktidarların izlediği siyasetleri tam olarak kavramak mümkün değildir.
Müslüman dünya hâlâ kendisine özgü karanlık bir Ortaçağ’ın içinden geçiyor. Bu bir geç Ortaçağdır. Bu dünyanın tek istisnası, bütün kusurlarına karşın Cumhuriyet Türkiyesiydi. İslamcı hareket onu da büyük ölçüde imha etti.
Bu bağlamda, 2023’te ülke, iş cinayetlerine kurban edilen emekçilerin başına gelenlerin “kader” mi, yoksa akıldan/ bilimden kopuşun ve kar hırsının bir sonucu mu olduğuna karar verecek. Türkiye’deki bölünme ve mücadele safları işte bu kadar nettir.