ABC Politik

Merdan Yanardağ
27 Kasım 2022
Email :

Rusya izlenimlerime, bazı konularda tekrara düşmeyi göze alarak bu hafta da devam edeceğim. Önceki yazımda da belirttiğim gibi, Rusya’nın başkenti Moskova’da 15 Kasım 2022 günü düzenlenen “Uluslararası Eşitlik ve Diyalog Konferansı” adlı etkinliğe katıldım. Benim de konuşma yaptığım etkinliğin bir adı da “Rusya’nın Dostları ve Kırım’ın Dostları Uluslararası Forumu” olarak konulmuştu. Konferansa 40 ülkeden gelen aydın, akademisyen, siyasetçi ve gazetecilerin de arasında bulunduğu çok sayıda delege katıldı. Moskova’da dört gün kaldım, başta büyük medya kuruluşlarının üst düzey yöneticileri olmak üzere bazı görüşmeler yaptım.

Konferansı yöneten, Putin’in Kırım Daimi Temsilcisi ve Duma Milletvekili Georgiy L. Muradov ve Rusya Federasyonu Konseyi Üyesi Aleksey K. Pushkov ile Kırım ve Ukrayna sorunu, Türkiye ve Rusya ilişkileri konularında konuştuk. Ben bir gazeteci refleksiyle sorular sordum, onlar da bana Türkiye’deki siyasal durum ve özellikle muhalefetin Rusya’ya ilişkin tutumu hakkında sorular yönelttiler. Kaygılarını ifade ettiler. Pushkov ve Muradov, Rusya’da son derece etkili yönetici ve siyasetçiler.

Sadece Rusya Federasyonu yöneticileri değil, aydınlar ve gazeteciler de şaşırtıcı bir şekilde Türkiye’ye önem veriyor. Pushkov, Rusya için en çok önemli üç ülkenin Çin, Hindistan ve Türkiye olduğunu söyledi. Ukrayna savaşından sonra Türkiye onlar için Batı’ya açılan tek kapı özelliği kazanmış. Savaş nedeniyle Batı’nın yaptırımlarına (ambargolara) AKP iktidarının katılmamış olmasına büyük değer veriyorlar. Dolayısıyla iki ülke arasındaki ticaretin sürdürülmesini, Rus şirketlerine Türkiye’de faaliyet izni verilmesini, çok sayıda Rus şirketinin Türkiye’de ofis açmasını ve turizm köprüsünün açık tutulmasını çok önemsiyorlar. Tarım ürünlerinin dünya pazarına aktarılmasını sağlayan “Tahıl Koridoru” operasyonu nedeniyle AKP iktidarına sempati duyuyorlar. Pushkov, AKP’yi kastederek, “Biz onlardan ne isteğimizi biliyoruz, onlar da bizden” diye durumu özetliyor.

Rusya büyük ve güçlü bir ülke. Sovyetler Birliği’nin çözülmesinden sonra ağır bir yıkım ve yağma dönemi yaşayan ülke toparlanmış. Sosyalist olmasa da eski güçlü günlerini yakalamak üzere olduğu her halinden belli. Çin ile birlikte Asya’nın yükselişini başlatan iki ülkeden biri. Bu yükselişin somut bir ifadesi olan Şanghay İşbirliği Örgütü’nün öncüsü. Moskova’daki yönetim çevreleri, Rusya ve Türkiye’nin, imparatorluk geçmişleri nedeniyle bölgenin en önemli iki ülkesi olduğunu düşünüyor. Batı’nın “neo-kolonyalist” politikalarının önüne geçmek için, iki ülke arasındaki ilişkilerin büyük değer taşıdığına inanıyorlar.

BELİRSİZLİKTEN ÜRKÜYORLAR

Rusların Türkiye bağlamında en çok merak ettikleri konu ise 2023 seçimleri. Rusya, normal şartlarda Erdoğan-AKP iktidarının gidici olduğunu görüyor. Bu nedenle Türkiye’de muhalefet alanında ne olup bittiğini de izlemeye çalışıyorlar. AKP’den sonra Amerikancı ve NATO’cu bir iktidarın işbaşına gelmesinden endişe ediyorlar. AKP’nin iktidarı kaybetmesi halinde, yerine gelecek yönetimin Batı’nın uyguladığı yaptırımlara katılma olasılığından ürküyorlar.

Bu arada, Türkiye’den AKP dışında hiçbir partinin Rusya eliti ve Putin yönetimi bir teması bulunmuyor. CHP’nin Moskova’da bir büro ya da temsilcisinin bile bulunmaması Rusya yönetiminin kuşkularını artırıyor.

Oysa, yüzlerce Türk firması ve on binlerce Türkiyeli Rusya’da çalışıyor. Her yıl milyonlarca turist gidip geliyor. Rusya’nın Türkiye ile ekonomik ilişkileri de tahminlerin çok ötesinde bir büyüklüğe ulaşmış durumda. Sadece Türkiye ile yaptıkları doğalgaz ticareti bile milyarlarca doları buluyor. Başta petrol ve doğalgaz boru hatları olmak üzere, Mersin Akkuyu Nükleer Santralı gibi dev yatırımları yürütüyorlar. Dolayısıyla, başta CHP olmak üzere muhalefetin Rusya’ya karşı, bu kadar ilgisiz olmasını anlamak gerçekten zor. Muhalefetin bu ilgisizliği, Rusya yönetiminin AKP’yi desteklemesine yol açıyor. Bu desteğin çok kritik bir öneme sahip olduğu açık. Batı’nın desteğini büyük ölçüde yitiren AKP iktidarı, hem siyasal ömrünü uzatabilmek hem de ülke içinde yaşadığı iktidar ve güç kaybını telafi edebilmek için Moskova’ya yaslanıyor. Bu anlamda, 2023 seçiminin hemen öncesine, Erdoğan-AKP iktidarını ayakta tutacak en önemli dış dinamik ve güç Rusya oluyor. Dolayısıyla, muhalefetin ve solun ilk işi, Rusya-Ukrayna savaşında, Batı’nın kuyruğuna takılarak Kiev’deki darbeci yönetime destek vermekten vazgeçmektir. Neo-Nazilere karşı net tutum almaktır. Batı’nın yaptırımları konusunda ya da BM oylamalarında yüzeysel yaklaşımlardan kaçınmaktır. Örneğin, Kırım’daki Tatar Türkleri, Rusya Federasyonu’na bağlanmaktan son derece mutlu. Bunu gördüm. Ukrayna’da iktidarı ele geçiren çete, Tatar Türkçesini yasakladığı gibi, Müslümanların ibadet etmelerini de sınırlamış ve göçe zorlamıştı. Tatar Türkçesi artık, Kırım Cumhuriyeti’nin iki resmi dilinden biri. Referandum sonuçları da ortada; ‘Rusya’ya katılalım’ diyenlerin oranı yüzde 95’e varıyor. Bunun yüzde 15’ini de Tatar Türklerinin oyları oluşturuyor. Kırım, tarihte hiçbir zaman Ukrayna’nın bir parçası olmadığı halde, bu konuda Kiev cuntasına destek vermek tam bir saçmalıktır.

MUHALEFET ALDANMAMALI

CHP yöneticileri başka ülkelere gittikleri zaman, iktidarın “icazet almaya çalışıyorlar” şeklindeki suçlamalarına ve iki yüzlü iddialarına aldırmamalıdır. Dahası, söz konusu ülkelerde iktidar çevreleriyle görüşmekten de kaçınmamalıdır. Üstelik bunu açıkça ilan etmelidir. Önemli olan şey, başkasının size yönelik suçlamaları değil, sizin ne yaptığınız ve ne dediğinizdir. Yaptığınız işin doğru olduğuna inanıp inanmadığınızdır. Gerisi palavradır.

Erdoğan-AKP iktidarının bir alternatifinin olduğu Rusya’ya da anlatılmalıdır. AKP iktidarının Suriye’de izlediği dinci siyasetin tutarsızlığı ve Rusya ile çatışma potansiyeli ortadayken, yüksek bir beceriksizlik sergilenmediği sürece, muhalefetin kendisini anlatmak konusunda zorlanmayacağı açıktır. Putin’in Erdoğan yönetimine vereceği desteği önemsememek büyük hata olacaktır. Bu nedenle muhalefet partileri ilk iş olarak, Amerikancı bir siyaset izlemeyeceklerini açıkça ifade etmelidir.

Moskova ziyareti sırasında edindiğim izlenimler genel çizgileriyle böyle. Son olarak ekleyeyim; Rusya yönetimi, Türkiye’deki muhalefet partilerinden gelecek bir yaklaşımı olumlu karşılamaya hazır görünüyor. Doğal olarak, AKP iktidarının bir alternatifinin bulunup bulunmadığı anlamak ve buna göre pozisyon almak istiyor.

Diğer taraftan Kemal Kılıçdaroğlu, ABD ve İngiltere’yi ziyaret ettiği gibi, pekala dünyanın en güzel kentlerinden biri olan Moskova’ya da gidebilir. İktidar mensuplarıyla görüşüp görüşmemek kendi takdiridir, -bence doğrusu görüşmektir- CHP lideri Rusya’ya gittiğinde, orada çalışan, eğitim gören, iş yapan, dernekler ve kurumlar oluşturan binlerce Türk ile karşılaşacaktır. Rusya’da dostlarının çokluğu karşısında şaşıracaktır. Doğru mudur bilmiyorum, ama bugüne kadar bazı Rus kuruluşları defalarca CHP’yi davet etmiş, ancak ya karşılık alamamış ya da geri çevrilmişler. Bu hata telafi edilmelidir.