ABC Politik

Merdan Yanardağ
25 Aralık 2022
Email :

Hukuksuz bir şekilde 85 yaşında hapse konulan ve orada yaşamını yitiren E.Korgeneral Vural Avar’a yapılan muamele, İslamcı iktidarın ne kadar acımasız ve intikamcı olabileceğinin somut bir örneğidir. Bu tutum, İslamcı iktidarın cumhuriyetten duyduğunu nefreti ortaya koyması bakımından da önemlidir. Nedeni bellidir; Kemalist askerler onlar için cumhuriyet ile özdeşleştirdikleri birer simge gibidir.

İslamcılar için artık uzlaşma aranacak, gerektiğinde geriye çekilerek sonra yeniden başka bir hamle yapılacak dönem değildir. O dönem geçmiştir. Artık ülke ya bütünüyle kazanacakları ve düşmanlarını yok edecekleri ya da kaybedecekleri bir kavşaktadır. Ortası yoktur. O nedenle 85-90 yaşındaki eski askerlere karşı kusulan kin, bir “ibret-i alem” yaratmayı amaçlamaktadır. Bu bir tehdittir. Bütün topluma verilen bir gözdağıdır.

İstanbul Belediyesi’ni seçimlerden önce ele geçirmek için Ekrem İmamoğlu hakkında verilen mahkumiyet kararı da bir boyutuyla bu bağlamda ele alınmalıdır. Söz konusu mahkeme kararı olağan koşullarda bir seçime gidilmeyeceğinin işaretidir. Baskının dozunun artırılacağının, devletin şiddet aygıtlarının sıklıkla devreye sokulacağının kanıtıdır.

Öncelikle belirtelim; iktidarın seçimlerden kaçma olasılığı yoktur. Dolayısıyla, “seçimler yapılacak mı” diye sıkça sorulan soruların bir karşılığı bulunmuyor. Çünkü, bütün ahlaki, siyasal, toplumsal, tarihsel ve küresel iktidar dinamiklerini tüketen AKP, seçimleri geçici olarak erteleyecek bir gerekçe yaratsa bile, sandıktan bütünüyle kaçamayacaktır. Çünkü, tek meşruiyet kaynağı olarak sadece sandık kalmıştır. Dolayısıyla AKP, her zaman olduğu gibi, devleti ele geçirmenin sağladığı olanaklara ve kadrolaşmasına dayanarak halkın iradesini yine “çalma” yolunu deneyecektir.

Yukarıda sözü edilen iki olayı, yani Vural Avar’ın ölümü ve İmamoğlu davası bile AKP-MHP-BBP’den oluşan dinci faşizan blokun iktidarı kolay kolay bırakmak istemeyeceğini ortaya koyuyor. Eğer Haziran 2023 seçimlerinin, 7 Haziran 2015 seçimlerine benzer şekilde sonuçlanacağı ortaya çıkarsa, yıllardır “milli irade” edebiyatı yapanların, her yol ve yöntemi kullanarak iktidarda kalmaya çalışacakları açıktır. 2015’te yapılan budur. AKP’nin klasik bir muhafazakar ya da merkez sağ parti olmadığı hiçbir zaman unutulmamalıdır.

HER ŞEY KUTLU DAVA İÇİN

Siyasal İslamcı hareket için esas olan kutsal davadır. İktidar uğruna her araç meşrudur. Onlar için yalan, hile, riya, pusu, sahtekârlık, yani özetle takiyye amaca ulaşmak için kullanılacak “meşru” yöntemdir. Siyasal bir ahlakları yoktur. Kutsal bir dine sahip oldukları için -bunun hak dini olduğu özellikle vurgulanır- bir ahlaka ihtiyaçlarının olmadığını düşünürler.

Siyasal İslamcı hareket için, “milli irade” kendi dar ideolojik programlarını desteklemek için verilen oydan, millet ise kendilerine oy veren kalabalıklardan ibarettir. Gerisinin bir önemi ve değeri yoktur. Halk, zorla ya da rızayla “hak yoluna sokulmayı bekleyen” ve günahkarlardan oluşan bir kalabalıktır. Demokrasi, iktidara ulaşmak için bir araçtır.

Her şey iktidara ulaşmak içindir. Ancak bir kez iktidar ele geçirilip, rejim ve toplum dönüştürülmeye başlayınca gerçek yüzleri de ortaya çıkar. Asıl programlarını uygulamak için her fırsatı değerlendirirler. Sinsice ele geçirdikleri iktidarı acımasızca kullanırlar. Devlet onların elinde, kendilerinden olmayan herkese ve direnen her kesime yönelik bir baskı ve zulüm aracına dönüşür.

Cumhuriyetçi asker-sivil bürokrasinin ve burjuvazinin ihaneti ile “ahmak” liberallerin paha biçilmez desteği sonucu her şey böyle gelişmiştir. Tablo bütün açıklığıyla gözlerimizin önünde durmaktadır.

KAZANACAK ADAY TARTIŞMASI

Türkiye’nin önünde fazla yol yok; Cumhuriyetin onarıldığı bir restorasyon dönemi ya da Siyasal İslamcıların için ülkeyi sürükleyecekleri dinci faşizan bir totaliter rejim.. İkilem budur! Ancak, bu ikilem, bizim “Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” diyebileceğimiz bir kavşak da değildir. Sorun biraz daha karmaşıktır. Türkiye’nin demokratik ve ilerici güçleri, ölüm gösterilerek sıtmaya razı edilmeye çalışılmaktadır.

İslamcı bir iktidardan sonra, “yumuşak bir geçiş dönemi” istemlerine özellikle dikkat edilmelidir. AKP iktidarı döneminde yükselen kimi sermaye çevrelerinin bu talebi, Millet İttifakı’ndaki sağ partiler tarafından sürekli dolaşımda tutulmaktadır. Özellikle tedavüle sürülen “kazanacak aday” yaklaşımı, tam da bu tutumu temsil ve ifade etmektedir. Oysa, adı adaylıkta geçen bütün kişiler, muhalefetin tek temsilcisi oldukları taktirde “kazanacak aday” konumundadır. Yani muhalefet tek adayla çıktığı sürece kaybedecek aday yoktur. Bütün kamuoyu araştırmaları bu veriyi bize sunuyor. Ancak asıl sorun, sadece “kazanacak aday” bulmak değil, doğru adayı da çıkarmaktır.

Gel gelelim, ortada öyle bir hava, öyle şiddetli bir baskı var ki, Kılıçdaroğlu bile kimi çevreler tarafından “aşırı” bulunuyor. Oysa, bunun gerçeklikle hiçbir ilgisi yok. Çünkü, ne İstanbul burjuvazisinin ne cumhuriyetçi toplum kesimlerinin ne diğer demokratik güçlerin ne de hem laik hem de İslami duyarlılığı yüksek Kürt çevrelerinin Kılıçdaroğlu’na yönelik bir ambargosu söz konusu değil. Ortada sadece, sürekli tekrarlanarak genel kabule dönüştürülmeye çalışılan bir algı operasyonu var.

ÜÇÜNCÜ BİR YOL OLABİLİR Mİ?

Elbette -zayıf da olsa- başka bir alternatif daha var. Türkiye’nin aydınlanmacı, cumhuriyetçi ve sol güçlerinin geniş ittifakına dayanan halkçı, laik ve kamucu bir siyasal programa sahip güçlerin gerçekleştireceği ilerici atılım. Kürt sorununu da çözecek olan böyle bir tarihsel atılım için, eğer oyun iyi kurulabilir, uygun siyasal ittifaklar ve taktikler geliştirilebilirse, Türkiye’nin ilerici güçlerinin önünde, böyle bir fırsat da bulunuyor. Elbette gerçek bir üçüncü yoldan söz ediyorum. Değilse, sırf “solun namusunu korumak ve kirlenmemek” için her zaman başka bir yol bulunur.

Millet İttifakı ya da Altılı Masa, iktidarın ve Beşli Çete’nin operasyonları sonucu bozulursa, bu halkçı seçenek devreye sokulabilir. Dahası, CHP, HDP ve Sosyalist Güç Birliği arasında kurulacak bir ittifaka kimi demokratik merkez sağ ve Müslüman çevreler de dahil edilebilir. Böyle bir ittifakın, kazanma şansı olan bir aday çıkarması da mümkündür. Millet İttifakı’nda yer alan sağ partiler, cepheyi bölmüş olmanın yüküyle girecekleri seçimde, artık Erdoğan için oy da isteyemeyeceklerinden, etkili de olamayacaklardır. Dolayısıyla, Millet İttifakı ya da Altılı Masa başarısız olursa, tek gerçekçi seçenek sözünü ettiğim girişimdir

Son olarak altını çizmeliyim; geniş kapsamlı bir saldırıyla karşı karşıyayız. Bu saldırıyı salt sandık ve seçim yoluyla karşılamak, geri püskürtmek, daha önemlisi yenilgiye uğratmak kuşkusuz zor. Bu nedenle sosyalist ve devrimci sol güçler, CHP’ye oy veren geniş cumhuriyetçi kitleler, laik ve demokratik Kürt siyasal hareketi arasında aydınlanmacı, demokratik ve kamucu bir güç birliği, sokakta gelişecek olası bir saldırıya karşı mutlaka sağlanmalıdır. Çünkü, ülke hızla tarihsel bir hesaplaşma eşiğine doğru sürükleniyor. Toplum şu ya da bu şekilde yeni bir yola girecektir.

Bu nedenle herkes aklını başına almalı ve tarihsel bir sorumlulukla hareket etmelidir.