IVAN ILYIÇ’İ OKURKEN
BULUTA ÖVGÜ
İstanbul’da gökyüzü çoktandır bulutsuzdu. Güneş, bütün yakıcılığıyla dolaşıp duruyordu gökyüzünde… tek başına… Sabah gökyüzünde bulutları gördükte, övgü yazayım dedim bulutlara… derken bir haber, Mehmet Haberal’a bilimsel açıdan bir ödül vere-vermişler… Medavvar ödülü… Biliyorsunuz, “Türkiye bağırsaklarını temizliyor” diye birçok dava açıldı. Ergenokon bu davalardan biriydi. Mehmet Haberal, Ergenokon’dan dolayı dört yıl hapis yattı. Mehmet Haberal’ın ödül aldığını gördükte düşündüm. Haberal’ı tutuklayan savcılar… yargıçlar ne der… ne düşünür.
DGM’de yargılanırken en çok düşündüğüm buydu. Bir savcı… bir yargıç… bir yazar. Savcıyla yargıç, yazarı 90 yıl hapise tıkmayı düşünüyorlar… Peki, savcı, yargıç o gece evde ne düşünürler… Dayanamadım, bunu sordum yargıca. Yanıt vermedi, “Burası kültür merkezi değil” dedi.
IVAN ILYIÇ
İvan İlyiç’in Ölümü, Tolstoy’un insan için yazdığı önemli bir yapıt (çev.Mehmet Özgül, Cumhuriyet Kitap, İstanbul 2000) Tolstoy, bu yapıtı Bir Yargıcın Ölümü diye düşünmüş, daha sonra romanın adı İvan İlyiç’in Ölümü olmuş.
Bu roman, bir insanın… bir yargıcın kapitalizmin çarkına kapıldıkta nasıl yabancılaştığnı gösterir.
Yargıç İvan İlyiç, sisteme göre yaşar. Evini ona göre düzenler… Özellikle varsıl soylularla ilişkiler kurar… vist oynar onlarla. Hükumetle arası açıkmış gibi davranır. Liberal gözükür. Evliliği bile gösteriştir. Bu gösteriş evlilikte sorunlar çıkarır. Ivan Ilyiç, buna şöyle çözüm buldu: Evde az kalıyordu. Evinde yemek toplantıları düzenliyor… oyunla yemekle mutlu oluyordu. Yargıçlıkta çok yüselmişti. İstediğini tutuklayabilirdi. Karısıyla arada sevişiyorlar. Ateşkes dönemleri başlıyordu.
NEDEN YAŞANIR?
Mutluluk için gerekeni yaptığına inanan Ilyiç, sayrı oldukta aslında gerekeni yapmadığını… sisteme göre kendini kurguladığını düşünür. Ivan Ilyiç, kapitalizmin çarkına girmiş, o çarkın bir dişlisi olmuştur, Ivan
Ilyiç, bunu kırk yaşlarında… ölürken anlamıştır. Henri Troyat şöyle yazar: “Birden düşünce belirdi kafasında. Belki de ben yaşaması gerektiği gibi yaşamadım? Zavallı boşuna aklının sesini dinlemeye çalışır, iflas bellidir. Artık mesleğinde sivrildiğine inanarak hayatını heba ettiğinin bilincindedir, görevi de, kurduğu yaşam da, ailesi de, toplumsal görüşleri de, yaptığı her şey yapması gereken şeyler olmayabilir, diye düşünür. O halde insanın yeryüzündeki rolü nedir? Neden yaşanır? ( Henri Troyat, Lev Tolstoy, Çev, Z. Canan Özatalay- Işık Ertüden, İletişim, İstanbul 2010 Y-/32.33)
Ivan Ilyiç’in “Nasıl yaşamalı” sorusu, kapitalizmin burgacında yitip gitmemişse, yaşamsal bir sorudur. Bu soruya Aristoteles şöyle yanıt verir: “Ancak insanın insan olarak yeşermesi, ‘büyümesi’ bütünüyle kendine bağlıdır. Çünkü eğer yaşam bir tasarı ise onun gerçekleştirilmesi bize bağlıdır. İnsan yüklemlerden oluşan bir hamal özne değildir. Aristoteles’in bize bin yıl önce duyurduğu gibi insani olan, insanın kendi doğa sırana dayanarak var olmasıdır. Başkasına dayanrak, başkasının doğası aracılığıyla var olma tanımı gereği kölesel/yüklemsel var oluştur. İNSANA
YAKIŞMAZ, UYGUN DÜŞMEZ
(Prof. Dr. H. Nur Beyaz Erkızan, Aristoteles’te İnsan: Var Oluşun Anlamlı Olanaklığı Üzerine Y-126-İnsan Felsefesi, 40. Kitap Bahar 2024, Çizgi Yayınevi, İstanbul)
Kapitalizmin burgacında yitip gitmeyen için yaşamsal soru. Aristoteles’ten Tolstoy’a… oradan Ergenkona kadar uzanan bir soru, insan nasıl yaşamalı..