ABC Politik

Ahmet Süha Umar
15 Ekim 2024
Email :

ÖLÜMCÜL TUZAK

CUMHURİYET TARİHİNİN EN KARANLIK DÖNEMİ

Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşlarının, yüce Türk ulusu ile birlikte, “tarihte görülmemiş bir galibiyetin mümessili olan” emperyalist yedi düvelle çarpışarak, canları, kanları pahasına kurdukları Türkiye Cumhuriyeti, tarihinin en karanlık yıllarını yaşıyor. Hala bunu görmeyenler, görmek istemeyenler varsa, bir süre sonra artık görseler de yapılacak hiç bir şey kalmamış olabilir.

Aslında her şey apaçık ortada. Yapılanlar herkesin gözünün önünde, göstere göstere yapılıyor. Sadece her alanda, her an yeni bir algı operasyonu ile amacın gizlenmesine çalışılıyor. Türkiye Cumhuriyeti tam bir beka, varoluş sorunu ile karşı karşıyadır. Bu, Türkiye’ye kurulmuş bir tuzaktır ve içine düşüldüğü takdirde kurtulmak, bugünün koşullarında ve ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durum, iç ve dış siyasi koşullar nedeniyle, hemen hemen olanaksızdır. Anlaşılmaz biçimde -veya anlaşılır biçimde, konuya hangi açıdan baktığınıza bağlı- Türkiye’de bazıları adeta bu tuzağa kendi ayaklarıyla ve koşar adım gitmekte, hatta tuzağın hazırlanmasında etkin rol oynamaktadırlar.

ANAYASANIN DEVLETİN TEMELİNİ OLUŞTURAN MADDELERİ

Çok kısa bir süre önce iktidar ortağı HÜDA-PAR Başkanı, Anayasa’nın, Türkiye Cumhuriyeti’nin varlık nedeni olan, temelini oluşturan, ilk dört maddesinin değiştirilmesi talebini açıkça gündeme getirdi. Henüz o tartışma bir sonuca bağlanmamışken ve Cumhurbaşkanı dâhil, Cumhur İttifakı’nın diğer ortaklarından tepki bile görmemişken hatta üstü kapalı da olsa teşvik görmüşken, bu defa AKP üyesi TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş, Anayasa’nın yine 3. maddesinin “Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.” yazımını tartışmaya açtı. Bir maddenin yazımının tartışmaya açılması ile değiştirilmesinin önerilmesi arasında hiç bir fark olmadığını unutarak veya unutmuş görünerek.

DEVLET NEDİR? HANGİSİ ESAS UNSURDUR?

Önce, Sayın Kurtulmuş’a bir temel hatırlatmada bulunmak gerek. Devlet, hükumet veya tek yetkili de olsa, cumhurbaşkanı değildir. Devletin üç unsuru vardır. Ulus, ülke ve hükumet/yönetim. Ulus ve ülke olmaza, devlet olmaz. Hükumet olmazsa devlet yine olmayı sürdürür. Geçmişte, Türkiye dâhil uzun süre hükümetsiz kalmış devletler, sürgünde hükumetlerle yönetilmiş devletler -örneğin Fransa- vardır. Anayasa’nın 3. maddesinin bugünkü yazımı doğrudur. Tekrar edelim. Ulus yani millet olmazsa devlet olmaz. Diğer bir değişle, devletin bölünmez bütünlüğü, milleti ve ülkesinin varlığı şartına bağlıdır.

DENENMİŞ VE FELAKETE YOL AÇMIŞI YENİDEN DENEMEK

Tam bunlar olurken, MHP Başkanı Bahçeli, Erdoğan’ın talimatı ile olduğunu söyleyerek, daha kısa bir süre öncesinde kapatılmasını istediği DEM Parti Başkanı’nın elini sıkıyor. Arkasından Erdoğan, olmayan bir İsrail tehlikesini gündeme getirerek, DEM Parti ile işbirliğini gündeme getiriyor. Aradan daha birkaç gün bile geçmeden, daha önce planlanmış ve kapalı kapılar arkasında gerçekleştirilmiş temaslarla epey yol almış yeni bir “Açılım Süreci”nin devreye sokulduğu ortaya çıkıyor. Geçmişte bu konuda önemli rol oynamış veya oniki yıl önceki süreç konusunda bilgili Amberin Zaman ve Cengiz Çandar gibi kişilerin yaptıkları açıklamalar, İmralı ve Abdullah Öcalan’ın ve onun kanalıyla, Kandil’in de devrede olduğuna işaret ediyor.

Çengiz Çandar’ın, bu girişimin, Erdoğan’ın 2028 seçimlerinde yeniden cumhurbaşkanı olmasını sağlamaya yönelik olup olmadığı sorusuna verdiği olumsuz yanıt ise mantıklı düşünenler açısından Çandar’ın tam bir yanılgı içinde olduğuna işaret etse de aslında Çandar, Erdoğan’ın amacını saklayarak ve ülke için bir şeyler yapmaya çalışıyor izlenimi vererek ona ağırlık kazandırmaya, tuzağın iyice içine çekmeye çalıştığını gösteriyor.

ÖNÜMÜZDE YAŞANMIŞ VE FELAKETLE BİTMİŞ ÖRNEK VAR

Tam bu günlerde, konunun esasını doğru saptayan Prof. Dr. Emre Kongar’ın, Cumhuriyet’teki köşesinde kaleme almaya başladığı, Zülal Kalkandelen’le birlikte yazdıkları, “Devrimin ve Karşı Devrimin Yüz Yılı” kitabının, 3.üncü cildinden derlediği, “Kanlı 5 Ay” yazı dizisi, fotoğrafı tüm açıklığı ile herkesin adeta gözüne sokuyor.
Olan biten hiç bir tartışmaya yer bırakmayacak kadar açık.

Erdoğan’ın amacının, 7 Haziran 2015 seçimlerinde kaybettiği iktidarı hangi yöntemle geri aldıysa bu kez de benzer bir yöntem uygulayarak aynı sonuca varmak olduğu görülüyor.

DEM Parti’nin, geçmişte yaşadıkları ve “özyönetim” girişimleri ile Türk ve Kürt kökenli vatandaşlarımıza felaketi yaşatan “Açılım Süreci” oyununa, gerek içte (Erdoğan’ın gücünü büyük ölçüde kaybedip, kendilerine daha da muhtaç hale geldiğini varsaymaları vb.) gerek dışta (Kuzey Irak ve Kuzey Suriye’de yaratılan Kürt üniteleri, Suriye’deki gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki varlığı, ABD’nin tutumu ve nihayet İsrail’in bir yıldır süren saldırıları vb.) bu kez daha şanslı olduklarını düşünerek daha istekli katılmaya hazır oldukları anlaşılıyor. Bu vahim bir yanılgıdır.
22 yıldan beri süren Erdoğan-AKP iktidarı dönemimde içeride ve dışarıda nelerin, hangi yönde ve ne kadar değiştiğini görenler ve bilenler ise bu oyunun Türkiye Cumhuriyeti’nin sonunu getirebileceğini de görebiliyorlar.

AMAÇ BELLİ, OYUN AÇIK, TUZAK ÖLÜMCÜLDÜR

DEM milletvekili olduğunun unutulmaması gereken Cengiz Çandar’ın, CHP’nin, tasarlanan yeni “Açılım Süreci’nin içine mutlaka alınması gerektiği sözleri bir diğer gerçeği ortaya koyuyor. Türkiye Cumhuriyeti devletinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün bozulabilmesi için buna karşı durması olası tüm kurumların da bu oyunun içine alınması şarttır. İşte tam da bu nedenle CHP’nin artık aklını başına toplaması ve olup bitene, parti grup toplantılarında veya ülkenin küçük turistik kasabalarında bağırarak atılan nutuklarla yanıt vermeyi bırakıp, durumun ciddiyeti bir yana, vahametine uygun bir tavır almasının zamanı geldi de geçiyor bile.

Ama en çok da, hangi kökenden olursa olsun tüm Türk vatandaşlarının akıllarını biran önce başlarına toplayıp, bu iktidarı değiştirmek üzere çalışmaya başlamaları şarttır.

Amaç belli, oyun açıktır. Tuzak ölümcüldür.

Yarın herkes için çok geç olabilir.