ABC Politik

Cihan Aydın
11 Aralık 2024
Email :

“DEMOKRASİ KARANLIKTA ÖLÜR”

Washington Post, birinci görev döneminde Trump’ın medyayı “halk düşmanı” ilan etmesinden sonra yeni logo olarak “Demokrasi karanlıkta ölür/Democracy dies in darkness” sloganını kullanmıştı. Ve bu Gazete: “Biz sade misyonumuzu ve kim olduğumuzu okurlarımıza anlatmak için bu logoyu kullanıyoruz” diye eklemişti.

Washington Post’un, yayın yönetmeni Ben Bradlee, son derece dikkat çekici bir yaşam öyküsüne sahip bir gazeteci olmuştur. Bradlee, basın özgürlüğünün ve bu konudaki karar alma özgürlüğünün, özerkliğinin ihlal edildiğini hissettiği durumlarda en radikal kararları almaktan çekinmeyen bir gazeteci olmuştur. Bradlee, ABD basın tarihinde “Washington Post” gazetesi üzerinden gelişen önemli olayların merkezinde yer alarak ve onlara ilişkin tarihin yazılmasına katkı sağlayarak, basın ve ifade özgürlüğünün şekillenmesinde, “ilke ve kurallar”ının oluşmasında önemli derecede etkili olmuştur. Bu efsanevi yayın yönetmeninin tanıklık ettiği konulardan biri, “Rand Corporation”da askeri analist olan Daniel Ellsberg’in hazırlanmasında görev aldığı ve ABD’nin Vietnam’a askeri ve siyasi müdahalesi konusunda kamuoyuna söylenen yalanları konu alan: “Amerika Birleşik Devletleri- Vietnam İlişkileri, 1945–1967, Savunma Bakanlığınca Hazırlanan Bir Çalışma ” olan “Pentagon Belgeleri” nin “yalan ve yanıltıcı” bilgilerinin yine Daniel Ellsberg tarafından kamuoyuna sızdırılması sonrası gelişen olaylardır. Bu sızıntı bilgiler 13 Haziran 1971 günü New York Times tarafından “kamu yararı, basın özgürlüğü hakkı” düşünülerek risk alınarak yayınlanmıştır.

Dönemin yönetimi, bu kamuoyuna ve kongreye yalan ve yanıltıcı yönlendirici bilgileri yayınlayan basın organlarını “devlet sırr”ını ifşa ve “ulusal güvenliği” tehlikeye atan girişim nedeniyle sansürlemeyi ve daha ötesi yargılama girişiminde bulunmuştur. Bu aşamada gelişen olaylar üzerine o dönemin ABD Başkanı Richard Nixon devreye girerek, vatan hainliği klişesine sarılarak “milli güvenliği” tehlikeye düşüren yayın olarak nitelediği bu girişimleri durdurmaya çalışması üzerine olaylar iyice büyümüştür. Mesele şu ki; New York Times gazetesine dönük kapsamlı bir saldırı girişimi üzerine Washington Post’un yayın yönetmeni Benjamin Bradlee korkusuzca sahneye çıkmıştır. Bu belgeler kısa bir süre içinde yine daha büyük risk alınarak rakip olunan gazeteye destek ve basın özgürlüğüne sadakat amacıyla yayınlanmıştır. Bradlee’nin içinde olduğu bir diğer konu ise ünlü “Watergate skandalı” ve sonrası gelişen olaylar dizisidir.

Bir diğer olay, ise 17 Haziran 1972’de “Demokrat Parti”ye bağlı Demokratik Ulusal Komitesi’nin (DNC) Washington D.C.’ de bulunan Watergate Binasındaki ofislerine dinleme cihazı koyan kişilerin yakalanması ve sonrası bu kişilerin de “Cumhuriyetçi Parti”nin kurduğu bir komplonun parçası olduklarının saptanmasıyla gelişen akıl almaz olaylardır.
Ben Bradlee, “Cumhuriyetçi Parti”nin içinde olduğu bu komplonun kaynaklarını ve detaylarını ortaya çıkaran Bob Woodward ve Carl Bernstein’ı koruyarak ve o zor şartlarda yanında durarak, muhabirliği, “dünyanın en iyi yalan dedektörü”lüğü olarak ifade ederek haberleri Washington Post ’ta yayınlatarak bu süreçte ABD Başkanı Nixon’un istifasını sağlayan kilit isimlerden biri olmuştur. Ben Bradlee’nin basın dünyası tarihine kaydedilen şu sözü asla unutulmamalı: “Vicdanlı ve adaletli şekilde gerçeği yazdığı sürece, gerçeğin ortaya çıkmasının sonuçları hakkında endişelenmek gazetecinin işi değildir. Bir ülke için hiçbir gerçek, uzun vadede yalanlar kadar tehlikeli değildir. Bütün içtenliğimle inanıyorum ki gerçekler, insanı özgür kılar” şeklinde ifade buluyor.

Söyleyeceğim şu ki; böyle kritik süreç ve konjonktürlerde, bu tarz zorluklar ve risklere rağmen, bu eşikleri aşarak, korkuları mağlup ederek, doğru karar alabilen bu basın mensupları, “evrensel gazeteci”lik ve “basın özgürlüğü”nün sembol isimleri olmuştur. Bu konuda bedel ödemiş ve hâlâ ödemekte olan yerli ve yabancı birçok basın mensubunun çabalarını da unutmamak gerek…