Hukukçu Salim Şen, Erdoğan-Trump ilişkisi ve Suriye’deki gelişmelere dair çarpıcı açıklamalar yaptı.

ABC POLİTİK HABER MERKEZİ

TELE1’de Burçin Atılgan’ın sunduğu “Söz Bizde” programında konuşan hukukçu Salim Şen, Erdoğan ve Trump ilişkisine dair önemli değerlendirmeler yaptı. Şen, Türkiye’nin iç ve dış politikadaki çelişkilerine dikkat çekerek önemli mesajlar verdi.

HIZLA DEĞİŞEN GÜNDEM

Şen, Türkiye’nin sürekli değişen gündemi hakkında şunları dile getirdi:

“O kadar hızlı ve şaşırtıcı bir gündem yaşıyoruz ki… Bugün, mesela, seninle saat 15.00’e kadar bambaşka bir program planlamıştık. Saat 15.00’ten sonra tamamen değişti. Özgür Özel’in büyük sürpriz açıklaması geldi. Arkasından Musavat Dervişoğlu’nun göndermeleri üzerinden yeni bir gündem oluştu. Birdenbire ‘Ne oluyoruz?’ dedik. Ardından Bahçeli-Erdoğan görüşmesi haberi 16.30’da düştü. Bizim tüm gündemimiz değişti. İşte böyle bir ülkede yaşıyoruz ve bu hızlı değişimlere ayak uydurmaya çalışıyoruz.”

TÜRKİYE’NİN AĞIR GÜNLERİ

Şen, Türkiye’nin içinden geçtiği ağır döneme dikkat çekti.

“Bir taraftan da ülke çok ağır günlerden geçiyor. Hem küresel hem yerel anlamda zor bir süreçten geçiyoruz. Çevremizde bir şeyler oluyor, bir şeyler dönüyor. Trump bir yandan açıklamalar yapıyor. Suriye’de yeni bir düzen kuruluyor. Yeni bir devlet ya da devletler oluşuyor; oralar parçalanıyor. Öte yandan, radikal İslami bir devlet yapısı inşa ediliyor. Bir terör örgütünden adeta bir devlet adamı yaratılıyor. Trump ise bunun Türkiye eliyle yapıldığını tüm dünyaya ilan ediyor.”

TRUMP’IN TEHDİT MESAJLARI

Şen, Trump’ın açıklamalarını tehdit olarak değerlendirdi:

“Trump, Barış Pınarı Harekatı sırasında yaptığı ‘Aptal olma’ açıklamasına göndermede bulunarak, Türkiye’nin o dönemde söz dinlediğini ifade ediyor. Şimdi de benzer bir şekilde Türkiye’ye mesaj veriyor. Trump’ın bu açıklamaları açıkça tehdit içeriyor. Ancak bazı çevreler bunu anlayamıyor ve ‘Ne kadar önemliyiz!’ diye algılıyor.”

KÜRT SORUNU VE MUHALEFETİN ROLÜ

Şen, Kürt sorunu ve muhalefetin belirsiz tutumunu eleştirdi:

“Türkiye’de ise farklı bir süreç işliyor. Buna çözüm süreci, barış süreci ya da Kürt sorunu diyebilirsiniz. Ancak bu süreç çok anlaşılmaz bir denklem üzerinden yürüyor. Bir yanda Devlet Bahçeli’nin bu süreçte rol alıyor gibi görünmesi, diğer yanda iktidarın bu konudaki sorumluluğu dikkat çekiyor. Bahçeli’nin fiili bir sorumluluğu yok, ancak sürecin içinde yer alıyor gibi görünüyor. Bu da kamuoyunda kafa karışıklığı yaratıyor.”

AHMET TÜRK ÖRNEĞİ VE ÇELİŞKİLER

Şen, Ahmet Türk’ün durumunu sürecin karmaşıklığına örnek gösterdi:

“Ahmet Türk örneği ise durumu daha da karmaşık hale getiriyor. Ahmet Türk, geçmişte akil adam sıfatıyla anılmış bir isimken, şimdi terörle iltisaklı olduğu gerekçesiyle görevden alınıyor ve yerine kayyım atanıyor. Bu çelişkili durumlar, sürecin ne kadar karmaşık ve tutarsız ilerlediğini ortaya koyuyor.”

SURİYE’DEKİ GELİŞMELER VE BÜYÜK ORTADOĞU PROJESİ

Şen, Suriye’de yaşanan gelişmelerin Türkiye’ye etkilerini değerlendirdi:

“Tüm bu gelişmelerin Suriye’deki Büyük Ortadoğu Projesi bağlamında yürütüldüğü de görülüyor. Devlet Bahçeli’nin bu plan içinde yer alması ise kendi söylemleriyle çelişiyor. Kürt sorunu diye bir şeyin varlığını dahi reddeden Bahçeli, şimdi bu sürecin bir parçası gibi davranıyor. Bu, Suriye’de değişen denklemlerle bağlantılı bir durum gibi görünüyor.”

MUHALEFETİN YETERSİZLİĞİ

Şen, Cumhuriyet Halk Partisi’ni eleştirerek şu ifadeleri kullandı:

“Cumhuriyet Halk Partisi’nin bu noktada nasıl bir pozisyonda olduğu belirsiz. Muhalefetin bu süreçte aktif bir rol oynayıp oynamadığı veya Kürt sorununa dair somut bir çözüm önerisi sunup sunmadığı kamuoyuna açıklanmış değil. Bu, halkın beklentilerini karşılamaktan uzak bir tavır olarak değerlendiriliyor.”

ŞEFFAFLIK VE ÇÖZÜM ÇAĞRISI

Şen, sürecin şeffaflıkla yürütülmediğini vurguladı:

“Tüm bu gelişmelerin hem Türkiye’nin iç siyaseti hem de bölgesel politikaları açısından büyük bir etki yarattığı ortada. Ancak bu sürecin şeffaf bir şekilde yürütülmediği ve kamuoyunun yeterince bilgilendirilmediği de açıkça görülüyor. Muhalefetin daha proaktif bir yaklaşım sergilemesi ve çözüm önerilerini net bir şekilde ortaya koyması gerektiği vurgulanıyor.”