ABC Politik

Merdan Yanardağ
6 Aralık 2015
Email :

Muhafazakârlık özü itibarıyla, dünyada Fransız devrimini Türkiye’de ise Osmanlı-Cumhuriyet aydınlanmasını yaratan, onun düşünsel arka planını oluşturan akılcılığa ve moderniteye karşı bir tepkidir.

Kavramı oluşturan sözcük, muhafaza etmek, korumak kökünden gelir. Bütünüyle eski düzen savunusu değildir. Radikal dönüşüme karşıdır. Muhafazakârlık tarihin akışına, toplumsal yaşama ve siyasal düzene yönelik devrimci müdahalelere karşı çıkar. Onun yerine yavaş, tedrici/evrimci bir değişimden yanadır. İdeolojik bir iç tutarlılığı yoktur.

Klasik muhafazakârlık, eski toplumsal kurumlara karşı yürütülen burjuva devrimci müdahaleler ile her türden politik radikalizm karşısında, aydınlanma ve modernleşmeye kuşkuyla bakan tutucu taşranın politik eğilimi olarak şekillenmiştir.

Dolayısıyla, muhafazakârlık aynı zamanda değişimin kaçınılmazlığı karşısında duyulan bir çaresizlik halidir.
Başka bir açıdan bakıldığında, değişimin kaçınılmazlığını görmek ve fakat onun hızına ve kapsamına itiraz etmektir. Bu anlamda muhafazakârlığı, devrimci ve radikal değişime ya da sadece değişime yönelttiği itiraz yoluyla değişimin kendisini denetim altına alma çabası olarak da tanımlamak mümkündür. Eğer değişim kaçınılmaz ise, muhafazakârlık bu değişimin kontrol altına alınmasından yanadır.

Muhafazakârlık, dincilik değildir. Örneğin Türkiye’de İslamcılık ile muhafazakârlık ortak ve kesişen alanlara sahip olsa da bir ve aynı şey değildir.

Dincilik ya da Siyasal İslamcılık (aynı anlama gelmek üzere mezhepçilik) bir Ortaçağ ideolojisidir. Akıl, bilim, aydınlanma ve modernitenin kesin ve kategorik olarak reddine dayanır. Dincilik, aklı ve bilimi değil inancı esas alır. Dinci en fazla teknolojiyi benimser ya da kullanır. Ancak, teknolojik akıl ile bilimsel akıl aynı şey değildir.
Örneğin; esir aldıkları kadınları cariye yapan ya da Musul’da kurdukları pazarda, 1500 yıl önce olduğu gibi açık artırmayla satan, tiyatro izleyen insanları kör bir inanç ve intikam güdüsüyle tekbir getirerek öldüren, insan boğazı kesen IŞİD militanları; ileri teknoloji ürünü silahları kullanırlar, ama aklı ve bilimi reddederler. Kurnazlık, tuzak ya da pusu kurmak ile akılcılığın hiçbir ilgisi yoktur.

***

Muhafazakârlık, Aydınlanma felsefesine karşıdır, radikal bir modernleşme sürecinden ürker. Eski sınıfların toplumsal statülerinin ve ayrıcalıklarının korunmasını ister. Bu yanıyla muhafazakârlar hiçbir zaman tarihi ve toplumları değiştiremezler. Devrim yapamazlar. Gerçek anlamda hiçbir değişime öncülük edemezler.

Dinciler ise doğrudan değişimin kendisine, akılcı, bilimsel ve ilerici olan her şeye karşıdır. Onlar en fazla teknolojinin de kullanıldığı birer Ortaçağ düzeni kurabilirler; kadınların hala seçme seçilme hakkının olmadığı Arabistan ve Körfez Emirlikleri gibi. Lüks, modern yaşam değil görgüsüzlüktür.

Bu anlamda AKP muhafazakar değil, Siyasal İslamcı bir partidir. AKP’nin parlamenter yöntemler kullanıyor oluşu, onun ideolojik bakımdan dinci/mezhepçi bir niteliğe ve radikal bir karaktere sahip olmasını engellemiyor.

Örneğin; Demokrat Parti, Adalet Partisi, DYP ve ANAP muhafazakar; Milli Selamet Partisi, Refah Partisi ve AKP ise dincidir. ANAP ya da DYP’nin rejimle esastan bir sorunu yoktur; AKP ise gerici bir hat üzerinden rejim karşıtıdır.
Türkiye siyasetinde merkez sağ ya da muhafazakar partiler çöktüğü için AKP 14 yıldır bu alanda bir hegemonya kurmuş durumda. Bu alanda yeni bir oluşumu önlemek için de elinden geleni her yolu kullanarak yapıyor.
Süleyman Demirel muhafazakâr, Tayyip Erdoğan ise Siyasal İslamcıdır. Fark açıktır.