ABC Politik

Merdan Yanardağ
22 Mayıs 2016
Email :

AKP ve Tayyip Erdoğan’ın iki iktidar dinamiği kaldı; sandık ve polis… Daha doğrusu biri, içinde bol hilenin de olduğu iktidar kaynağı, diğeri ise bu iktidarı destekleyen ve garanti eden zor aygıtı. Peki yeter mi? Hayır! Çünkü, Türkiye gibi büyük ve jeopolitik dengeleri her an değişebilen bir ülkeyi sadece cami cemaati ve polis-adliye gücüne dayanarak  yönetemezsiniz.

AKP’yi iktidara getiren iç ve dış dinamiklerde son birkaç yıldır çok hızlı bir değişim yaşanıyor. AKP dar siyasal programını uygulamaya yöneldikçe, Cumhuriyet kurumlarını (laiklik gibi) tasfiye ısrarını sürdürdükçe, İslamcı/mezhepçi yeni rejimin kuruluş simgesine dönüşen Tayyip Erdoğanın başkanlığını ülkeye dayattıkça, sadece toplumun içinde değil, egemen sınıf ve güçler arasındaki bütün ortak zeminlerin de imha olmasına yol açıyor.

Bugüne kadar emperyalizm ve büyük sermayenin bir dediğini iki etmese ve onların bütün kirli işlerini görse de, Erdoğan ve iktidar partisi, artık burjuva sınıfının ortak çıkarlarını temsil eden bir siyasal hareket olmaktan çıkıyor. Dolayısıyla bir klik partisine, sermaye içi bir fraksiyona dönüşüyor. Durum böyle olunca, yeni arayışların ortaya çıkması da kaçınılmaz oluyor.

İşte bu nedenle, Sarayın, “Erdoğansız AKP iktidarı” arayışını görüp hızla hareket ederek bu seçeneği daha başlangıcında (Davutoğlu’nu tasfiye ederek) yok etmeye çalıştığını saptamak gerekiyor.

AKP’yi iktidarda tutan başlıca dinamiğin kitle desteği (kendisine oy veren toplumsal kesimler) ile İslamcı-muhafazakâr yeni yetme sermaye çevrelerine kadar daraldığı görülüyor. Kendisine verilen rolü abartan ve öngörülen sınırları aştığı anlaşılan Erdoğan-AKP İktidarı, gerçekte siyasal ömrünü tamamlamış görünüyor. Başta ABD olmak üzere Batının verdiği desteğin; BOP’un çöküşü, siyasal islamın büyük iflası ve Suriye yenilgisi gibi nedenlerle geri çekildiği gözleniyor.

Ancak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve ekibi direniyor. Rejim değişikliğini öngördükleri bütün sonuçlara doğru götürmek konusunda ısrar ediyor. Çünkü İslamcı hareket böyle bir tarihsel fırsatın bir daha yakalanamayacağını biliyor. Bunun için en yakında bulunan kişileri bile harcamaktan, giyotine göndermekten kaçınmıyor. Bülent Arınç, Hüseyin Çelik ve Ahmet Davutoğlu gibi isimlerin tasfiyesi bu anlama geliyor.

Çünkü, kutlu dava ve yürüyüş için bir süredir kardeş katli hukukunun yürürlüğe konulduğu bir dönemden geçildiği anlaşılıyor. Amaç, küfür rejimi olarak gördükleri cumhuriyeti tasfiye ve İslami bir rejim kurmak olunca, her yol ve yöntem de mübah sayılıyor. Allah ve kutsal dava varsa bir ahlaka ihtiyaç olmadığı sanılıyor.

* * *

Geleneksel iktidar blokunu dağıtan AKP, yerine yeni bir iktidar bileşimi oluşturamıyor. Cumhuriyeti yıkan Erdoğan yönetimi, yerine yeni bir rejim kuramıyor. Buna gücü, ittifakları, görgüsü ve bilgisi yetmiyor. Çünkü ülkeyi tarihsel ilerleme yatağının dışına düşüren, Osmanlı egemen sınıflarının kalıntılarına kadar daralan bir tarihsel arka plana sahip olan İslamcılar, yeni ittifaklar oluşturmakta da zorlanıyor.

Erdoğan-AKP yönetiminin hedefine ulaşabilmesinin artık tek bir yolu bulunuyor; Kürtlerle savaşı tırmandırmak… Ancak “bölücülükle savaş” stratejisi, neredeyse federatif şekilde dağılan egemenlik kurumlarının unsurlarını/parçalarını yeniden birleştirme kapasitesine sahip görünüyor. Erdoğan yönetimi de bunu yapıyor. Çünkü bu savaşı kazanırsa, ancak o zaman gerçek anlamda Türkiye’yi yeniden kurma kudreti ve meşruiyetini de kazanacağını, dolayısıyla 1923 Cumhuriyetini geride bırakabileceğini hesap ediyor.

Gel gelelim Erdoğan ve AKP; MHP’yi kuşatıp Kürt savaşı üzerinden milliyetçi dalgayı yükselterek, geçici de olsa, toplumun yüzde 60’ına yakın bir kesimini kendi iktidarının arkasına yığma girişiminden başka bir yöntem geliştiremiyor. Daha da önemlisi, savaş dışında toplumsal rıza ve ideolojik onay araçları üretemiyor. Peki, sadece bunu yapmak, yani savaş siyasti izlemek Erdoğan ve AKPye İslamcı bir rejim kurmak için gereken kudreti ve meşruiyeti sağlar mı? Hayır! Bunun böyle olmadığını göreceğiz.

Ayrıca unutulmasın ki, bu savaş kaybedilebileceği gibi, etkili bir muhalefet ve provokasyonun boşa çıkarılması gibi hamlelerle söz konusu silah ters de tepebilir.

* * *

Israrla yazmaya ve anlatmaya devam edeceğim; Erdoğan-AKP iktidarı, gücünün zirvesinde görüldüğü bu günlerde paradoksal olarak tarihinin en zayıf, güçsüz ve yukarıda da ifade ettiğim gibi iktidar bileşenlerini kaybettiği ve yalnızlaştığı bir dönemden geçiyor. Dolayısıyla iktidar her an büyük bir bozguna dönüşebilecek bu süreci; yeni bir iktidar bileşimi oluşturarak, fiilen değiştirdiği rejimi hukuksal ve anayasal güvenceye alarak ve böylece geri dönüş eşiğini aşarak atlatmayı planlıyor.

Bunun tek aracı olarak da içeride ve gerekirse dışarıda savaş çıkarmayı görüyor. Çünkü; içeride ve dışarıda savaşın derinleştirilmesi çizgisi, nesnel bakımdan, Erdoğan-AKP yönetiminin stratejik hedeflerini destekleyen bir işlev görüyor. Buna karşılık etnik temelli böyle bir savaş, sol ve ilerici güçlerin siyaset alanını ise büyük ölçüde daraltıyor.

Erdoğan yönetimi gücünü, esas olarak toplumsal muhalefet kesimlerinin politikasızlığı, dağınıklığı, örgütsüzlüğü, devrimci bir siyasal hat ve mücadele tarzına sahip olmaması gibi nedenlerden alıyor. Unutmayalım ki, Erdoğan’ın Gezi’den çok korkmasının nedenini de, onun (Haziran direnişinin) devrimci ve yıkıcı karakteri oluşturuyor.

Dolayısıyla Haziran direnişi, Erdoğan-AKP iktidarıyla nasıl mücadele edileceğinin de yolunu gösteriyor.