Hürriyet gazetesinin eski genel yayın yönetmeni ve halihazırda fiili başyazarı konumunda olan Ertuğrul Özkök, 24 Haziran 2016 tarihli yazısında bir soru soruyor; Türkiye kimin kontrolünde? Ardından bu soruya Cumhuriyet yazarı Aslı Aydıntaşbaş’ı referans göstererek yanıt vermeye çalışıyor.
Aslında Özkök’ün yazdıkları Aydıntaşbaş’ın söylediklerini tekrardan ibaret. Zaten söz konusu yazıyı da Aydıntaşbaş’ın çarpıcı bulduğu tespitini paylaşmak için kaleme aldığı anlaşılıyor
Özkökün yazısının ilgili bölümü, aynı zamanda Aslı Aydıntaşbaş’ın bir gün önce (23 Haziran 2016) Cumhuriyette yazdığı yazının da özeti niteliğinde.
Ertuğrul Özkökün yazısı şöyle:
Soru; Türkiye kimin kontrolünde… Aslı Aydıntaşbaş dün Cumhuriyet gazetesindeki yazısında bu sorunun cevabını veriyor…
Solculara sorarsanız her şey Sarayın kontrolünde ve diktatörlüğe gidiyor…Kürtlere sorarsanız her şey askerin kontrolünde 90lı yıllara dönüyor.Cemaate sorarsanız her şey Ergenekonun kontrolünde, büyük bir tasfiye yaklaşıyor. CHP, derin devletin Tayyip Erdoğan’ı kullandığını düşünüyor…
Öyleyse ülkemiz kimin kontrolünde ve nereye gidiyor…Aslı Aydıntaşbaş çok önemli bir şey diyor:
Olan bitenin Türkiyenin en güçlü, en kudretli ismi sayılan Tayyip Erdoğan’ın kontrolünde olduğunu düşünmüyorum…
Devam ediyor:
Erdoğan hükümeti kurabilir, devirebilir, kanun metinleri hazırlayabilir, her gün televizyonlarda konuşabilir, belediyelere el koyup şirketlere kayyum tayin edebilir…Ama…Ne Türkiyeye ne de devlete hâkim…
Çok iddialı, çok gerçekçi, çok polemiğe açık bir iddia… (…) Kontrolsüz, şuursuz ve sonu felaketle bitecek bir koşu…
Bence önce Cumhurbaşkanı Erdoğanın, onunla aynı zamanda AKPnin ve hepimizin sorup gerçekçi cevabını bulmamız gereken bir soru…
Önce: Ülkemiz nereye gidiyor… Sonra: Ülkemizi bu felakete kim götürüyor…
Önemli bir yazı. Ancak, Aslı Aydıntaşbaş, Erdoğan-AKP iktidarının içinden geçtiği tarihsel dönemeci ve siyasal durumunu görmesine karşın, sorunu tam olarak ve derinliğine kavrayamadığı anlaşılıyor. Hatta yaptığı değerlendirmede, Erdoğanı kurtarmaya ve belki aklamaya çalıştığı bile söylenebilir.
Ertuğrul Özkök de böyle yapıyor.
Aydıntaşbaş, solculara yüklediği değerlendirmeyi nereden çıkarmış bilmiyorum, ancak somut bir bilgiye dayanmadığı kesin. Belli ki, kafasında bulunan sola ve CHP’ye ilişkin önyargıları gerçek saymış. Özetle uydurmuş!
Ancak, Erdoğan’ın Türkiye’yi yönetemez duruma geldiği tespiti doğru. Dahası sadece Erdoğan’ın da değil, Türkiye’yi hiçbir güç odağının tam olarak kontrol edemediği neredeyse çıplak gözle görülebilecek bir olgu durumunda.
Bu köşeyi izleyenlerin anımsayacağı ve halen yayında (arşivde) olan son yazılarımda görebilecekleri gibi; Erdoğan ve AKP iktidarı, gücünün zirvesinde olduğunun sanıldığı bu dönemde, gerçekte tarihinin en zayıf evresinde bulunduğunun altını ısrarla çizdim. Son dönemde, Erdoğan ve AKP hükümetinin Türkiye’nin kontrolünü yitirmeye başladığını, daha da önemlisi yıkılmaya çok yakın bir noktada durduğunu da bu analizlerimde sıkça vurguladım. Eğer etkili bir toplumsal muhalefet geliştirilebilirse bu hükümete bir yıl ömür biçtim. Bunun koşullu bir öngörü olduğuna bir kez daha dikkat çekerek belirteyim ki, halen aynı kanıdayım.
* * *
Tablo açıktır; AKP 1923 Cumhuriyeti’ni yıktı, ama yerine kendi rejimini kuramadı. Buna gücü, birikimi, bilgisi, görgüsü ve arkasına aldığı tarihsel yığınak yetmedi. Yolun başında büyük bir hata yaptı ve Türkiye’nin aydınlanma birikimini, devrimci ve cumhuriyetçi damarını hafife aldı. Cumhuriyeti bir avuç seçkinin rejimi sandı. Tarihle buluşmaya çalışırken, bu topraklarda bin yılın en önemli birikimini, kremasını temsil eden Cumhuriyet dönemini, daha geniş bir bakışla Tanzimat sonrasının (Jön Türk hareketinin) kazanımlarını yok saydı.
Akıllarınca milletle devleti barıştırıyorlardı.
Çünkü, Cumhuriyetin kurulmasıyla birlikte, devletin halkın değerlerinden koparak ona yabancılaştığını ileri sürüyor ve halkla devletin kavga halinde olduğu ileri sürüyorlardı. İşte, Gezi/Haziran direnişi, Türkiye gericiliğinin bütün tezlerini üzerine kurduğu bu tarih hipotezini yanlışlayarak yıktı.
Onlar kendi dar dinci amaçlarını milletin talepleri ve kaygıları sanıyorlardı. Oysa Türkiye gerçeği böyle değildi. Cumhuriyetin kitle tabanı sandıklarından daha geniş ve büyüktü. Cumhuriyetle kavga halinde olan ise millet değil, dar bir siyasal İslamcı kesimden ibaretti. AKP, merkez sağın çöktüğü bir tarihsel dönemeçte, çok özel koşulların üst üste gelmesinin yarattığı bir tarihsel fırsatın iktidara taşıdığı bir partiydi. Onlar ise bunu geçici bir durum değil, milletin nihayet uyanarak iktidarı sonsuza kadar kendilerine verdiğini sanıyordu.
* * *
AKPyi iktidara getiren bütün iç ve dış iktidar dinamikleri değişti. Başta bölge jeopolitiği olma üzere, AKPye iktidar yolunu açan Dünya koşullarında da büyük bir değişiklik oldu. Batı, bütün kirli işlerini gördürdüğü ve başına bela olmaya başlayan Erdoğan’a verdiği desteği çekti.
Ülkede geleneksel iktidar blokunu dağıtan Erdoğan-AKP yönetimi, yerine yeni bir iktidar bileşimi oluşturamadı. Cami cemaati dışında neredeyse toplumun hemen her kesimiyle kavgalı durumdadır. Bu ülkede sadece cami cemaatine dayanarak iktidar olmak, iktidara gelinse bile orada kalmak mümkün değildir.
AKP, giderek egemen sınıf ve güçlerin ortak çıkarlarını temsil ve koordine eden bir siyasal oluşum olmaktan çıkarak, dar bir fraksiyon (klik) partisine dönüştü. Bu büyük daralmanın yarattığı boşluk siyaset ve devlet yönetiminin her düzeyinde ve aşamasında görülüyor. Hayvanat bahçesi müdüründen bilim kurumu (TÜBİTAK) başkanı yapılıyor.
Kendileri için bir gelecek göremeyen, iktidarın dinsel bir Ortaçağ toplumu tasarladığını gören liselilerin kendiliğinden başlattığı direniş bütün toplumu sarma eğilimini içinde taşıyor. Nitekim üniversitelerde de mezuniyet törenleri sırasında kendiliğinden bu eylemler patlıyor. Bütün bu gösteriler solun örgütlenmesinin çok uzağında gerçekleşiyor. Bir başka yanıyla da sola mücadelenin yönünü ve eksenini de işaret ediyor.
* * *
Sonuç olarak Erdoğan ve AKP iktidarı, silkelense yıkılacak durumdadır. Ancak sorun da tam burada; ortada bu iktidarı silkeleyerek düşürecek etkili bir muhalefet gücü ve stratejisi henüz yoktur.
Bu nedenle Türkiye hızla çok katlı ve çok yönlü bir ulusal krize doğru sürükleniyor. Bu kriz aşılamadığı, toplum bir çözüm geliştiremediği, Ortaçağ’ın değerlerine yaslanan gerici saldırı yenilgiye uğratılamadığı için ülke ve toplum çözülmeye, yozlaşma, ahlaksızlaşmaya, hoyratlaşmaya ve çürümeye başlıyor.
Erdoğan-AKP iktidarı siyasal ve tarihsel ömrünü doldurmuştur. Ancak kendiliğinden yıkılmayacak ve gitmeyecektir. Tam tersine direnecektir. Ya toplum ilerici bir çözüm üreterek bu krizi aşacak ya da başkaları, örneğin emperyalizm, büyük sermaye vs. bu işi yapacaktır. Ama mutlaka yapacaktır.