ABC Politik

Merdan Yanardağ
15 Temmuz 2016
Email :

Erdoğan-AKP iktidarının, İsrail ve Rusya’dan özür dileyip ilişkileri düzeltmeye çalışma hamlesinden sonra, beklediğim gibi bu çizginin mantıksal bir devamı olarak PKK ile yeniden masaya oturmaya hazırlanıyor. Aynı şekilde  PKK yönetiminin de bu yönde bir hazırlık yaptığı, yeniden masaya oturmak için uygun bir psikolojik ve siyasal ortam oluşturmaya çalıştığı anlaşılıyor.

Bütün bunlar, 7 Haziran 2015 seçimlerinden hemen sonra başlayan ve bir yıla ulaşan kanlı sürecin sonunda gerçekleşiyor. Daha kısa bir süre önce kentlerin yakılıp yıkıldığı, yaklaşık 7 bin kişinin (bu rakamın yaklaşık 1.100ü polis ve asker) öldürüldüğü ve henüz sonlanmamış bir dönemde oluyor.

ÖRGÜT MANEVRASI MI AKIL DIŞI DEĞERLENDİRİ Mİ?

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Duran Kalkan,13 Temmuz 2016 günü örgüt çizgisindeki MED NÛÇE TVde yaptığı değerlendirmede, 7 Haziran seçimleri sonrasında başlatılan operasyonlar için, tuhaf bir akıl yürütmeyle CHP ve MHPyi suçluyor.

Güvenlik bürokrasisinde neredeyse CHPli bir başkomiserin bile bulunmadığı, eğitim alanında cumhuriyetçi tek bir okul müdürünün bile kalmadığı bu dönemde,Duran Kalkanın her türlü mantık sınırını zorlayan bu açıklamalarının bir anlamı olmalı. Var da.

Bu yaklaşımı, haklı olarak, AKP ile PKK arasında görüşmelerin yeniden başlayacağı yönünde bir sinyal olarak yorumlamak gerekiyor. Kalkan söz konusu açıklamasında, 7 bin kişinin ölümüne yol açan ve bir iç savaş boyutu kazanan çatışmaların, iktidarda olması bir yana devleti bütünüyle ele geçiren AKP ile herhangi bir ilişkisinin bulunmadığını öne sürüyor. İnsanı akıl sağlığı konusunda kuşkuya düşüren Kalkan burada da durmuyor, kent savaşına dönüşen bu çatışmaların tamamen MHP-CHP politikası olduğunu öne sürüyor.

Hiçbir bilimsel ve siyasal veriye dayanmayan bu akıl ve mantık dışı değerlendirme ya da iddia; durduk yerde, hem de tarihinin en zor döneminden geçen AKP’yi aklamakla kalmıyor, PKK ile ilişkili sol çevreler ile bu hareketin etkisindeki toplum kesimleri üzerinde de ciddi bir bilinç kararmasına yol açacak boyut taşıyor.

Dolayısıyla bu şaşırtıcı aklama girişiminin ciddi bir anlamının ve amacının olduğu anlaşılıyor. Çünkü arkasında büyük bir hesap olmadan, ortalama akıl ve mantık sahibi her kesimde tepki çekebilecek böyle bir açıklama yapılamaz.

KAOS SÜRECİNİN SEYRİ

Türkiyenin Kürt sorunu bağlamında geldiği noktayı anlamak için sürecin nasıl geliştiğine anımsamakta yarar var. Tablonun bütününü görebilmek için birkaç noktaya işaret edelim:

Birincisi; 7 Haziran 2015 seçimlerini kaybeden AKP ve Tayyip Erdoğan, Türkiye’yi bir kaos ve çatışma ortamına sürükleyerek milli irade diye kutsadıkları sandık sonuçlarını iptal etti. Şiddet yoluyla seçim sonuçlarını değiştirerek bir tür iktidar gaspı yaptı. Bu dönemde Suruç ve Ankara Gar Meydanı başta olmak üzere birçok yerde kitle katliamları gerçekleşti. Erdoğanın kararıyla çözüm süreci sonlandırıldı ve PKK ile yeniden şiddetli bir savaş başlatıldı.

İkincisi; bu bir provokasyondu ve PKK bu provokasyona düştüğü gibi, onun bir parçası haline geldi.

Üçüncüsü; PKK kent gerillası ya da milisleri diyebileceğimiz silahlı güçlerine dayalı olarak girdiği bu savaşı ağır bir yenilgiye uğrayarak kaybetti.

Dördüncüsü; PKK liderliğinin (Kandil) böyle ağır bir yenilgiden sonra hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etmesinin, imkansız demesek bile, çok zor olacağı bir evreye girildi. Çünkü dünyanın hiçbir yerinde yaklaşık 6 bin kişinin ölümüne yol açan bir yenilgiden sonra, hiçbir siyasal hareket ya da örgüt hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam edemez.

Beşincisi; Erdoğan-AKP iktidarı Suriye’de yenilgiye uğradı. IŞİD başta olmak üzere, İslamcı terör örgütlerine verdiği destek nedeniyle dünyada yalnızlaştı. Türkiye’de iktidarının dayandığı sınıfsal ve siyasal taban ve güçlerde büyük bir daralma gerçekleşti ve iktidarı sallanmaya başladı. (Yeni Başbakan Binali Yıldırımın dışarıda ve içeride düşmanlarımızı azaltacağız sözlerinin anlamı budur.)

BÜYÜK YATIRIM VE HAYAL KIRIKLIĞI

Yaptığı değerlendirmede iktidarın dili ve kavramlarını da sorgusuz sualsiz devralmakta bir sakınca görmeyen Kalkan, söz konusu açıklamasında, Erdoğan’ın yaptığı tümüyle kendini inkardır diyor. Kalkan, yine hiçbir olgu ya da veriye dayanmadan Erdoğan’ın zamanında söz konusu savaş-çatışma yöntemine karşı olduğunu da ileri sürüyor ve Şuan normalleşme denilen politikanın Ergenekon’a hizmet ettiğini belirtiyor.

Bu yaklaşım, PKK’nın Erdoğan ve AKP iktidarına sanılandan da büyük bir yatırım yaptığını ortaya koyuyor. Kalkan şunları söylüyor:

Bu 93 yıllık TC’nin en eski politikasını esas almaktır. Gelinen nokta eskiye dönüştür. Ordu ve Ergenekonla, 2007de Yaşar Büyükanıt ile Dolmabahçe’de yaptığına benzer ve daha büyük bir antlaşma vardır. Antlaşmaya göre Erdoğan, 90 yıldır süren geleneksel Kürdü inkar eden ve imha etmeye çalışan politikayı kabul etti. Dolayısıyla Kürt siyasetini Orduya, Özel Harp Dairesine teslim etti. Ordu da Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olarak kalmasını kabul etti.

KONTRGERİLLA MI ERGENEKON MU?

Kalkanın “derin devlet” olgusunu ifade etmek için, bu yapılanmanın Türkiyedeki adı olan “Kontrgerilla” yerine, AKP-Cemaat tertibi ile cumhuriyetçi muhalefeti bastırmak için yürütülen komplo davaların adı olan “Ergenekon” ifadesini kullanması da dikkat çekti.

Oysa, bu davaların düzmece olduğunu doğrudan AKP iktidarının kendisi itiraf etmişti. Daha da önemlisi, yaygın kanının aksine söz konusu davalarda yargılanan askerler ise, Kürt sorununda demokratik ve barışçıl diyebileceğimiz bir çözümden yanaydı. Bu duruma A. Öcalan da 2011-2012 yıllarında avukat görüşmelerinde defalarca işaret etmiş ve “başlangıçta hatalı değerlendirme içinde olduklarını” belirttiği bu konuda “özeleştiri yaptığını” söylemişti. (Öcalan’ın bu değerlendirmesi örgüt yayınlarında da yer aldı.)

PKK’nın Kandil yöneticilerinin, kent savaşlarında 7 bin kişinin ölümünden, bu alanda dramatik bir yenilgi yaşanmasından sonra, dilin ideolojik bir araç olduğunu unutarak gerici iktidar çevreleri ile alık liberallerin kullandığı dili benimsemesi de yeni bir uzlaşma arayışı olarak değerlendirmek gerekiyor.

AKP İKTİDARINA STRATEJİK DESTEK

Duran Kalkanın, mantığın almayacağı ve hiçbir kanıta dayanmayan bir akıl yürütme ile AKP iktidarını dökülen kan ve kitle katliamlarına yol açan terör eylemleri konusunda aklaması, Erdoğan yönetiminin çok sıkıştığı, bu nedenle İsrail ve Rusya ile ilişkileri düzeltmeye çalıştığı bir dönemde, ona verilen stratejik bir destek anlamına da geliyor.

Diğer taraftan Erdoğan-AKP iktidarının neredeyse sadece cami cemaatine dayalı bir yönetim haline geldiği bu dönemde; Rusya ve İsraille ilişkileri düzeltme girişiminin hemen arkasından, savaşta inisiyatifi kazanmanın da verdiği göreceli bir güvenle, PKK ile de yeniden masaya oturmanın yollarını araması kaçınılmazdı. HDP ve PKK çevrelerinden tam da bu aşamada devrilen masaya dönme çağırılarının yapılmaya başlaması anlamlıydı.

Bu politika, HDP ve PKK çevrelerinin hala Türkiye’nin ilerici ve aydınlanması damarına değil, bu toprakların gerici geleneğine yaslanarak Kürt sorununu çözebileceklerine ilişkin yaklaşımı koruduklarını ortaya koyuyor. Kürt siyasal hareketi ile sağlı sollu liberaller, Türkiye’nin Batısında, Kuzeyinde, Kuzey Doğusunda, Güney Batısında İslamcı/dinci bir faşist diktatörlük kurulurken; Diyarbakır’da Şırnak’ta Cizre’de Hakkari’de özgürlük ve demokrasi olabileceğini sanıyor.