ABC Politik

Merdan Yanardağ
11 Ağustos 2016
Email :

Olayların akışı ve alınan kararlara bakıldığında, Tayyip Erdoğan ve AKP iktidarının, başarısızlıkla sonuçlanan 15 Temmuz darbesinin yol açtığı siyasal krizi fırsata çevirerek, kendi darbe sürecini başlattığını kesin olarak tespit edebiliriz. Türkiye artık yeni bir İslamcı-faşizan darbe tehdidiyle karşı karşıyadır. Başta laiklik olmak üzere Cumhuriyetin tarihsel kazanımlarını ve insanlığın ilerici birikimini tasfiye etmeye yönelen bir karşı devrimdir bu.

Türkiye, bir bakışla yaklaşık 70 yıla yayılan, çizgileri daha belirgin bir sınıflandırmayla son 35 yıldır (12 Eylül darbesinden sonra) derinleşen ve nihayet daraltarak ve odaklanarak baktığımızda ise AKP iktidarıyla birlikte son 14 yıldır yoğunlaşan pasif karşı-devrim* sürecinin sonuçlandırılma girişimiyle, radikal ve siyasal şiddet içeren son etabıyla karşı karşıyadır.

Erdoğan bu durumu en yetkili ağız olarak açıkladı ve Yeni Türkiyeyi inşa etmeye başlıyoruz dedi. Bu sözler bir karşı devrim hamlesini ilan etmektir. Çünkü, Yeni Türkiyeyi inşa etmeye başlamak demek, eskisini tarihe gömmek demektir. Eski olanı yıkmadan, yenisini kuramazsınız.

Öyle anlaşılıyor ki, dinci Gülen Hareketinin öncülüğünde kalkışılan İslamcı darbe, Erdoğan-AKP kliğine tarihsel hedeflerini gerçekleştirmek için altın değerinde bir fırsat sundu. Daha önce de ifade ettiğim gibi; darbenin bastırılıp, darbecilerin geri çekilmeye ve teslim olmaya başladığı, 15 Temmuzu 16 Temmuza bağlayan gecede sabah karşı Erdoğan’ın, Bu bize Allahın bir lütfu demesinin anlamı budur.

* * *

Israrla vurgulamak isterim ki, bugün asıl tehdit, bir Erdoğan-AKP darbesidir. Bütün ülkede yakın tehlike, Olağanüstü Hal (OHAL) ilan eden, hükümeti cunta yetkileriyle donatan, valileri birer sıkıyönetim komutanı haline getiren Erdoğan-AKP gericiliğinin, laikliği bütünüyle yıkmayı ve düşük yoğunluklu da olsa bir İslami rejim kurmayı hedefleyen karşı devrimci saldırısıdır.

AKP ve Erdoğan iktidarı bu nedenle darbe girişimini gerekçe göstererek Cumhuriyet kurumlarına saldırıyor. Başkanlık rejimi diye kodladığı islamcı-faşizan dikta rejiminin kurulmasının önünde engel oluşturacağını düşündüğü, Osmanlı-Türk modernleşmesinin kurumlarını işte bu nedenle yıkıyor.

Oysa bu darbe girişimine olanak ve zemin hazırlayan AKP iktidarıdır. Darbecilerle 11 yıl iktidar ortaklığı yapan Erdoğan yönetimidir. Cemaatle birlikte Ergenekon, Balyoz, Askeri Casusluk gibi kumpas davalarını hazırlayarak fiilen tasfiye ve karşı devrim sürecini başlatan onlardır. Ağır şekilde hukuku çiğneyen, anayasayı askıya alan, sınav yolsuzluklarına göz yuman, Adliye ve Polis örgütünü darbeci çeteye teslim eden bu hükümettir. Özetle, Cumhuriyeti bu dinci örgütle birlikte boğazlayan Erdoğan ve AKP iktidarının kendisidir.

Bu anlamda Erdoğan ve AKP iktidarı, bu darbe girişiminin birinci dereceden sorumlusu ve darbecilere yardım ve yataklık yapmaktan dolayı ilk sıradaki zanlıdır.

Olacak şey midir? Siz hem başkalarını FETÖ yapılanmasına yardım yapmaktan, onlarla şu veya bu düzeyde ilişkili olmaktan dolayı tutuklayacaksınız hem de 11 yıl ortak olduğunuz halde sizin hakkınızda hiçbir işlem yapılmayacak. Siz yargıçları, işadamlarını, devlet memurlarını, gazetecileri, subayları neredeyse bu örgüte selam vermekten hapse atacaksınız, ama devleti ele geçirme sürecinde bu çeteye destek veren, örgüt mensuplarını önemli  devlet kurumlarına-makamlarına yerleştiren ve onların istediği her şeyi, üstelik yasaları çiğneyerek veren Erdoğan-AKP iktidarı hakkında hiçbir işlem yapmayacaksınız!

* * *

Yukarıda kısaca ifade etmeye çalıştığım bu vahim gerçek, başta CHP olmak üzere ilerici muhalefet güçleri tarafından yeterince bilince çıkarılmış değil. Hala Darbeye karşı demokrasi cephesi gibi fantastik ve romantik girişimler içinde zaman kaybedildiği gibi, esas olarak AKP’nin amaçlarına hizmet ediliyor.

Oysa dinci darbe bastırıldı. Fethullahçı çete Türk Silahlı Kuvvetleri’nden (TSK) büyük ölçüde temizlendi. Artık TSKdan gelecek dinci bir darbe –dikkat dinci bir darbe- olasılığı çok zayıf. Ama İslamcı darbe tehdidi devam ediyor. Bu tehdidin odağı ise Erdoğan-AKP iktidarıdır.

O nedenle, Darbeye karşı demokratik cephe gibi etkinlikler esas olarak darbe girişiminden büyük yara alarak çıkan AKP iktidarının konsolide edilmesine yarayacaktır. Muhalefetle düzenlenecek kimi ortak etkinlikler, şirazesi ve fiyakası bozulan Erdoğan’ın yeniden güç kazanmasına katkıda bulunacaktır.

Erdoğan ve AKP iktidarı tam da bu nedenle başta CHP olmak üzere, muhalefeti yedeklemek için elinden geleni yapıyor. Muhalefet, darbe gerekçesiyle eleştirilerini geri çektikçe, Erdoğan yönetimi karşı devrim sürecini bir ileri mevziye taşıyor. Çünkü, Erdoğan-AKP iktidarı ancak bir karşı hamle, radikal bir karşı saldırı ile bu krizi bir fırsata çevirebileceğini görüyor.

Erdoğan ve AKP, yeni bir hamle daha geldiği ya da cumhuriyetçi bir iktidar çıkışıyla karşılaştıkları taktirde tutunamayacaklarını sezgisel olarak biliyor.

* * *

Açık ki, darbeden en büyük yarayı alarak çıkan Erdoğan ve yönetimidir. Bu darbe girişimi, Erdoğan’ın ve AKP iktidarının sanıldığı kadar güçlü olmadığını dramatik olarak gösterdiği gibi, bütün iç ittifak ilişkilerini de parçalamıştır. AKP iktidarının büyüsü bozulmuş, deyim uygunsa kılıcı kırılmıştır. Erdğan’ın çağrısıyla sokaklara çıkanların sayısı sanılanın aksine çok azdır. Miting meydanları boş, demokrasi nöbetleri militan bir grubun sürüklediği küçük topluluklardan ibarettir. Haftalardır hazırlanan, Yenikapı mitingine 5 milyon değil, 1 milyon civarında bir kitle katılmıştır. Bu rakam, CHP’nin çağrısıyla yapılan Taksim mitinginin büyüklüğü kadardır hatta onun gerisindedir.

Neden böyle olduğunu, daha önceki kimi yazılarımda açmaya çalışmıştım, konumuz bağlamında bir kez daha şöyle özetleyebilirim;

1- Erdoğan ve AKP, iktidarını ABD ve Batının desteğine borçludur. Esas olarak bu güce yaslanarak Cumhuriyeti tasfiye etmeye yönelmiştir. Emperyalizmin, küresel sermayenin ve Türkiye büyük burjuvazisinin bütün kirli işlerini görmüş ve fakat burada durmamış ve kendi özel ajandasını (dar dinci programını) uygulamaya yönelmiştir.

2- ABD ve Batı, bütün kirli işlerini gördürmüş olmanın da rahatlığıyla, artık Suriye ve Ortadoğu’da izlediği siyaset nedeniyle öngörülemez ve güvenilmez buldukları Erdoğan-AKP iktidarından desteğini geri çekmiştir. Erdoğan iktidarı Suriye’de yenilmiştir. Rusya ve İsrail ile ilişkilerini düzeltmeye çalışsa da artık güvenilemez bir ortak durumundadır. AKP bölgede de yalnızdır.

3- AKP, 7 Haziran 2015 seçimlerini kaybettiği halde iktidardan çekilmemiş, ülkeyi kaosa sürükleyerek 6 ay sonra yönetime yeniden el koymuştur. Bu durum, zaten çok azalan sandığa olan güveni iyice sarsmıştır. Seçimlerle iktidardan gitmeyeceğine ilişkin bir algının toplumda yerleşmeye başlaması, başka arayışları meşrulaştıran bir işlev görmüştür. Bu durum, ülkeyi ve iktidarı darbelere açık hale getirmiştir.

4- Erdoğan-AKP iktidarı, dar ideolojik (dinci) programını uygulamaya yöneldikçe, Türkiye’nin 200 yıllık derinliğe sahip modernleşmeci çizgisinde köklü bir kırılma yaratmıştır. Bu sürecin derinleşmesiyle son 5-6 yıl içinde AKP, sermaye sınıfının ortak çıkarlarını temsil eden bir hareket olmaktan çıkmaya ve dar bir fraksiyona (klik örgütlenmesine) dönüşmeye başlamıştır.

5- Geleneksel (eski) iktidar blokunu dağıtan AKP, yerine yeni bir iktidar bileşimi kuramamıştır. İslamcı hareket ile merkez-muhafazakar sağ ve liberaller arasındaki ittifak da dağılmıştır.

6- AKP, Cumhuriyeti Cemaatle birlikte yıkmış, ancak yerine kendi rejimini kurumamıştır. Erdoğan iktidarının buna gücü, bilgisi, görgüsü, tarihsel referansları, sınıfsal ve siyasal desteği yetmemiştir. Türkiye yeni bir fetret dönemine girmiştir.

7- Erdoğan-AKP iktidarı Türkiye’de her kesimle kavgalıdır. Geniş cumhuriyetçi kesimlerle, Türkiye’nin laik birikimiyle, emekçilerle, Kürtlerle, Alevilerle, askerlerle, kendisini desteklemeyen dini cemaatlerle itişmektedir. İktidar, amblemindeki ampul gibi havada asılıdır.

Yukarıda sıralanan nedenlerle AKP iktidarı son bir kaç yıldır, özellikle 7 Haziran 2015 sonrasında, darbelere açık durumdadır. Tarihinin en güçsüz döneminden geçmektedir. Yalnızdır.

Erdoğan-AKP iktidarının yeni ittifaklara yönelme ihtiyacı, Kemalistler ve cumhuriyetçilerle barışma girişimi, muhalefetle ortak fotoğraf verme çabası, Binali Yıldırımın yalan-yanlış okuduğu Nazım Hikmet şiirleri, işte bu büyük yalnızlık ve güçsüzlük durumundan kaynaklanmaktadır.

* * *

İktidar, gerçekte silkelense yıkılacak durumdadır. Eğer iktidar perspektifli etkili bir muhalefet geliştirilebilirse AKP ve Erdoğan yönetiminin bir yıl bile dayanması zordur. Bu nedenle toparlanıp, karşı devrim hamlesini tamamlamasına, darbe girişimini fırsata çevirerek kendi rejimini kurmasına izin verilmemelidir.

Başta CHP olmak üzere muhalefetin, özellikle ilerici muhalefet güçlerinin AKP ile yapacakları her ortak iş, eylem ve girişim Erdoğan yönetimine yazacaktır. Bu tutum, Erdoğan yönetiminin yeniden geniş bir toplumsal rıza üretimine hizmet edecek ve belki de AKP’nin 2023e kadar iktidar olmasını sağlayacaktır.

Muhalefetin, Türkiye’nin ilerici, laik ve cumhuriyetçi güçlerinin (daha doğrusu bu güçleri temsil iddiasındaki örgüt ve liderlerin) tarih ve toplum önündeki sorumluluğu büyüktür.

Türkiye’nin cumhuriyetçi güçleri ya ayaklarına kadar gelen iktidarı alarak laik, demokratik ve bağımsız Türkiye’yi yeniden kuracak ya da kapılarına dayanan ve gerçekte bütün gücünü kaybetmiş iktidara büyük bir aymazlıkla teslim olarak bütün geleceğini kaybedecektir. İkilem budur. Denkleme dahil etmediğim daha zayıf olan üçüncü seçenek ise bir önceki döneme iltica etmek, melez bir rejime evet demektir ki, bunu da ikincisi içinde görebiliriz.

Burada kullandığım pasif karşı-devrim kavramının aslı ve terminolojik bakımdan doğrusu A. Gramsci’nin pasif devrim kavramıdır. Ancak, tek başına devrim sözcüğünün pozitif bir çağrışıma sahip olması nedeniyle,yukarıda tartıştığımız siyasal duruma en uygun kavramlaştırmanın, Gramsci’nin pasif devrim deyiminden hareketle pasif karşı-devrim olabileceğini düşündüm ve öyle kullandım.