Bir güne sığan iki sıcak olay Türkiye’nin nasıl kırılgan ve bıçak sırtında yol aldığı bir dönemden geçtiğini açıkça ortaya koyuyor. Birincisi kısa süre önce gerçekleşen başarısız askeri darbenin (15 Temmuz) artçı sarsıntıları henüz devam ederken AKP iktidarının IŞİD’e müdahale etme gerekçesiyle Suriye topraklarına girmesi; ikinci isi ise, CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na Artvin gezisi sırasında suikast yapılmasıdır.
Sarsılan iktidarını restore etmek, yeniden güç toplamak ve siyasal kirizi fırsata çevirebilmek için gerekli psikolojik iklimi yartacak bir başarı hikayesi arayan Erdoğan-AKP iktidarı, hiç kuşku yok ki Suriyede bir kez daha hayal kırıklığına uğrayacaktır. Beklentilerin aksine, Carablus opersyonu ülkedeki krizi daha da derinleştirecektir.
Diğer taraftan Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) komuta kademesinin, ordunun sarsılan itibarını kurtarmak, yeniden toplumun gözünde meşruiyet ve saygınlık kazanmak, daha da önemlisi sistem içindeki yerini bir ölçüde korumak için hevesle giriştiği anlaşılan Carablus operasyonu, kısa vadede kimi beklentileri karşılasa da orta vadede tam tersine bir etki yaratacaktır.
Kılıçdaroğluna yönelik saldırı ise, darbe ve kaos ortamının derinleşerek devam edeceğini gösteriyor. Bu saldırı siyasal dengeleri değiştirecek bir etki yaratabileceği gibi, liberallerin katkısıyla son 30 yıldır CHP hakkında oluşturulan önyargının yıkılmasında da bir dönüm noktası olabilir. Eğer gereği yapılabilirse, bu olayın merkez sağ seçmendeki CHP ambargosunu yıkacak etkilere yol açabilir.
Bu suikast girişimini PKKnın üstlenmesi bile, saldırının siyasal niteliği ve sonuçlarını değiştirmeyecektir. Bu suikast girişimi, eğer eylemin arkasında istihbarat örgütleri ya da darbecilerin yönlendirmesi yoksa, tipik bir terör eylemi olmasının yanı sıra darbecilere hizmet eden kötü bir provokasyon olacaktır.
MİLLİYETÇİLİĞE SARILMA ROTASI
Türkiye, mezhepçi ve dar milliyetçi hesaplarla Suriye’de sonu felaketle sonuçlanabilecek karanlık bir yola sokuldu. Tayyip Erdoğan ve AKP yönetimi, pamuk ipliğine bağlı olduğu ortaya çıkan iktidarlarını kurtarmak için bütün bir toplumu ateşe atmaktan kaçınmadı.
Darbe girişiminden ağır hasar alarak çıkan Erdoğan-AKP iktidarının, içine düştüğü yalnızlıktan kurtulmak amacıyla dışarıda Rusya ve İsraille ilişkilerini düzeltmeye çalışırken, içeride de milliyetçi kesimlerle yeni bir ittifak arayışına girdiği görülüyor. Erdoğan yönetiminin, ayağı dinciliğe basan yeni türden bir “Türk-İslam sentezi” denemesine girişeceği anlaşılıyor.
AKP iktidarının devlette ve toplumda bulunan milliyetçi kanat ve güçleri yanına çekme taktiğini sürdüreceği görülüyor. Kuşkusuz bunu sağlamanın en kestirme ve geçerli yolu, Kürt sorununun çözümünde savaş yöntemine dönmek oluyor. Çünkü Kürt sorununun çözümüne ilişkin uzlaşmaz ve radikal yaklaşım, devletin ve kurulu düzenin bütün parçalarını birleştirme özelliğine sahip tek zemin olmaya devam ediyor.
IŞİDLE ANLAŞMALI BİR HAREKAT MI?
Suriyenin kuzeyinde bulunan ve yaklaşık 3 yıldır IŞİD işgali altında kalan Cerablus’a yapılan operasyon, gerçekte İslamcı teröristlerle mücadele amacı taşımıyor. Bunu anlamak için saldırıya katılan kuvvetlere kabaca göz atmak bile yetiyor. TSK operasyonuna dinci ÖSO çeteleri ve İslamcı terörist El Nusra artıklarının da katılıyor oluşu, bu operasyonun asıl hedefinin PYD/YPG yapılanması olduğunu gösteriyor. Ayrıca, Carablusa Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve müttefiklerinin girişi sırasında neredeyse tek bir merminin bile atılmamış olması dikkat çekiyor. Ciddi bir çatışma olmadan Carablusun alınması, IŞİD ile önceden bir anlaşma yapılma olasılığının çok yüksek olduğunu gösteriyor.
Bir Arap kenti olan Carablus, bölgedeki Kürt kantonları arasında bulunuyor ve YPG’nin eline geçmesi halinde –ki bu olasılık son günlerde artmıştı- Türkiye’nin güneyinde geniş bir özerk bölge oluşuyor. YPGnin 50 bin kişilik bağımsız bir silahlı güce sahip olduğu da düşünülürse eğer, bu gelişmenin PKK için yaşamsal bir kazanım olacağı anlaşılıyor.
DİNCİLERLE BİRLİKTE DİNCİLERİ TASFİYE SAÇMALIĞI
Carablus harekatının çok önemli bir başka yanı daha bulunuyor. TSK ilk kez, Cumhuriyetin bütün ilke ve değerlerine düşman olan dinci teröristlerle açıkça ortak hareket ediyor. Böylece modern Türk ordusunun 200 yıllık tarihinde yeni bir aşamaya girildiği anlaşılıyor. Hiç kuşku yok ki, bu yeni aşama kendi içinde bir dizi çelişki, gerilim ve çatışma potansiyeli taşıyor.
Öncelikle şu olgunun altını çizelim; AKP iktidarı, ideolojik bir akrabalık içinde olduğu, yakın tarihte lojistik sağladığı, silah ve üs verdiği İslamcı terör örgütleriyle samimi, kararlı ve tutarlı bir şekilde mücadele edemez. Etmeyecektir de… Böyle bir niyeti ve amacı olmadığı gibi, hesabının çok başka olduğu da açıktır. Erdoğan-AKP iktidarı kendilerini iktidara getiren bölge jeopolitiğindeki büyük değişimi zamanında okuyamamanın sonuçlarını hafifletmeye çalışıyor. Bu nedenle, bölge jeopolitiğini yeniden şekillendirme girişiminde bulunuyor.
DARBEYİ BASTIRMAK MI TAMAMLAMAK MI?
Erdoğan ve AKP, Suriyeye müdahaleyi, darbeyle sarsılan ve dramatik şekilde güçlü olmadığı ortaya çıkan iktidarını sağlamlaştırmanın yolu olarak görüyor. Yeniden kuruluş için bir zafer hikayesi arıyor. Meşruiyetini, imal edilecek kahramanlık hikayesinden alacak yeni bir başlangıç yaratmaya çalışıyor.
Altını çizerek belirtirsek eğer; darbecilerle sert bir mücadeleye giren Erdoğan ve AKP, aslında bu darbeyi tamamlamak istiyor. Çünkü, ezan susmayacak şeklindeki ucuz sahtekarlıkların örtemeyeceği kadar dinci bir niteliğe sahip olan 15 Temmuz darbesinin hedefleriyle AKP iktidarının programı arasında temelde bir fark bulunmuyor. Bu anlamda, ülke genelinde Olağanüstü Hal (OHAL) ilan ederek krizi fırsata çevirmeyi deneyen Erdoğan-AKP yönetimi, Cumhuriyetten kalan son kurumlara saldırıyor.
CUMHURİYET ÇÖZÜLÜYOR
Kendisini iktidara getiren iç ve dış dinamiklerde köklü bir değişim olduğunu gören Erdoğan-AKP yönetimi, son bir hamleyle kurumsal ve toplumsal bir temeli ve derinliği de olan milliyetçiliği kendi projesine eklemlemeyi, böylece kaybettiği iktidar kudretini yeniden yakalamayı hesaplıyor. Geri çekildiği ya da durduğu taktirde iktidarı kaybedeceğini gören bu siyasal islamcı kadro, işte bu nedenle üst üste hamleler yaparak siyasal hedeflerine ulaşmaya, mezhepçi-faşist bir dikta rejimi kurmaya çalışıyor.
İkiyüz yıllık aydınlanma ve modernleşme çizgisinde sert bir kırılma yaşanıyor. Laiklik hiç olmadığı kadar bu topraklarda yaşamsal bir önem ve değer kazanıyor. Cumhuriyet çözülüyor, toplumu birleştiren bütün ortak zeminler parçalanıyor. Hassas ve kırılgan bir inanç haritası ve etnik mimariye sahip olan Türkiye, kendi evini tutuşturacak adımlar atıyor. Toplum geleceğini bıçak sırtında yaptığı bir yolculukta arıyor.
AKP MUHALEFETİ YEDEKLİYOR
Tablo böyle vahim olmasına karşın, ne yazık ki, bu gerici ve karşı devrimci saldırıyı durdurma gücüne sahip olanlar, bu kritik siyasal-tarihsel dönemeçte durumu yeterince bilince çıkarmış görünmüyor.
Örneğin, bu topraklarının aydınlanma ve modernleşme birikimini temsil etmesi gereken en büyük güç durumundaki CHP’de, yönetimde de etkili olan bir çevrenin, gelişmelerin taşıdığı niteliğin pek farkında olmadığı anlaşılıyor. Çünkü, laiklik mücadelesinde neredeyse bütün mevzileri terk eden CHP, uzun süredir muhafazakar ve dinci kesimlere sempatik görünmek ve liberalizmi solculuk saymak gibi bir tutum takınıyor. Ancak, CHP böyle bir siyaset izlediği halde, bu kesimleri hiç etkileyemediği gibi, büyük bir güven kaybına da uğruyor.
Oysa, daha önce de ifade ettiğim gibi, Erdoğan ve AKP iktidarı tarihinin en zayıf ve kırılgan döneminden geçiyor. Bu nedenle bir yandan milliyetçileri kendi projesine eklemlemeye çalışırken –ki Carablus operasyonunun amaçlarından biri de budur- diğer yandan da ülkenin en büyük muhalefet potansiyelini oluşturan cumhuriyetçi güçleri yedeklemeyi hesaplıyor. İki yüzlü şekilde CHP ile ilişkileri yumuşutma görüntüsü veriyor.
KAOS BÜYÜYECEK
Carablus müdahalesi, Kılıçdaroğlu’na suikast girişimi, PKK ve IŞİD eylemleriyle daha da derinleşme eğilimi gösteren kriz, AKP iktidarının da sonunu getirecek bir niteliğe sahip bulunuyor.
Sonuç olarak, Erdoğan-AKP iktidarı Suriyede çok ağır bir yenilgiye uğradı. Daha önce“Esad kalırsa Erdoğan gider” demiştim. Bu denklem hala geçerlidir. Çünkü Suriye’de girilen savaş Türkiye’nin çözülme sürecini hızlandıracaktır. Siyasal İslamcıların yönetiminde toplumsal mimarisi ve kültürel dokusu harap olan Türkiye, ya unsurlarına ayrışarak ufalanıp dağılacak ya da aydınlanmacı temelleri üzerinde yeniden kurulacaktır.
Her iki yol da zor ve sancılıdır. Ama bir şey kesindir; artık bu ülke eski Türkiye olmayacaktır.
Not: Yazı uzadı.. CHP konusunda yapacağım geniş değerlendirmeyi bir sonraki yazımda paylaşacağım.