Dinci-faşist bir diktatörlük kurulmasını hedefleyen başkanlık rejimi anayasası eğer referanduma sunulur ve bugün var olan koşullarda sert ve dramatik bir değişim olmazsa, Erdoğan-AKP kliğinin kaybedeceği kesindir. Bütün kamuoyu araştırmaları, kendisini bugüne kadar, deyim uygunsa, muhafazakar demokrat diye yutturmaya çalışan Siyasal İslamcı iktidarın kaybedeceğini gösteriyor.
Muhalefet, özellikle CHP, büyük bir hata yapmaz ise, olası bir hayır zaferinden sonra –bu başarı kıl payıyla kazanılsa bile- AKP’nin iktiranını sürdürmesi imkansızdır. Zaten çözülme işaretleri veren AKP hızla dağılacak ve en iyi olasılıkla yüzde 16 ila 24 oy aralığında seyreden dar bir İslamcı partiye dönüşecektir. Kaldı ki, toplumsal desteğin daha aşağılara düşmesi de olasılık dahilindedir.
Çünkü Erdoğan-AKP iktidarı, normal şartlar altında dönüşü olmayan bir çözülme sürecine girmiş görünüyor. Bütün servetini AKP iktidarının yanaşması olmaya borçlu olan, çağrıldığı bazı etkinliklerde başarı öyküsü olarak yaptığı sahtekarlıkları anlatan medya esnafı Acun Ilıcalının bile evet demekten kaçındığı bir ortamda, bu iş bitmiş görünüyor.
İktidar olmak için her yolu mübah gören AKP, emperyalizmle -yüz kızartıcı da olsa- işbirliği yaparak iktidar olacaklarını düşünen İslamcıların partisiydi. Bir ABD projesi olarak kuruldu ve bitti. Hadise budur.
Başta ABD olmak üzere, Batı ve büyük sermaye çevrelerinin bütün kirli işlerini gören AKP iktidarının artık görevi de gereği de kalmadı. AKP ile işleri bitti. Ancak durum onlar açısından böyleydi, Erdoğan ve AKP için değil! Çünkü AKP, esas olarak kendi siyasal-ideolojik programını uygulamak için onların bütün kirli işlerini görmüştü. Bu nedenle gitmesini istediklerinde, artık gerekli güce ulaştıklarını düşünen İslamcılar hayır dedi; Sizin istediklerinizi yaptık, şimdi biz programımızı uygulayacağız.
AKP böylece, özellikle 2010dan itibaren kendi dar ve dinci ideolojik programını uygulamaya yöneldi. Dolayısıyla AKP, artık bütün sermayenin çıkarlarını gözeten bir parti olmaktan çıktı ve bir hizip partisine, sermaye içinde dar bir fraksiyona, yandaş bir zenginler sınıfı yaratmaya ve onları gözetmeye çalışan bir siyasal harekete dönüştü. O andan itibaren sistem için gereksizleşti, hatta bir tehdide dönüşmeye başladı.
Ancak, AKP iktidarı bütün zorlamalara direndi ve bir yeni rejim, kendi meşrebine uygun islami bir düzen kurmaya yöneldi. Öyle ki, 7 Haziran 2015 genel seçimlerini kaybetmesine karşın iktidarı terk etmedi ve ülkeyi bir kaos ortamına sürükleyerek 1 Kasım 2015te yeniden yönetime el koydu.
Bugün yaşanan siyasal gerilimin, 15 Temmuz 2016 darbesinin, ABD ve Batı ile AKP iktidarı arasında açılan mesafe ve hatta çatışmanın en önemli nedeni budur.
* * *
Dünya’da Siyasal İslamın iflas ettiği bir tarihsel kesitte, Türkiye’de düşük yoğunluklu da olsa şeriatçı bir iktidarın sürdürülmesi mümkün değildir. Dünyada Siyasal İslam, IŞİD’in bize önerdiği hayat ve siyasal gelecek projesi ile özdeşleşmiş durumdadır. Daha da önemli ve dramatik olanı ise şudur; bu yargı ve değerlendirme pek yanlış değildir.
Takiye yapan, öngörülebilir olmayan, kolaylıkla yalan söyleyen; özetle, bir ahlaka sahip olmadığı için sahtekarlığı siyaset yapma tarzı haline getiren bir iktidarın sürdürülme koşulları hiç kalmadı. Tarihsel ömrünü dolduran AKP, bütün koşulları zorlayarak siyasal ömrünü uzatmaya çalışıyor. Ancak sorun da tam burada. Erdoğan yönetimi direniyor. Rejimi değiştirmek, kendi düzenini kurmak ve böylece kalıcı olmak istiyor. Dolayısıyla Erdoğan ve AKP iktidarı bir kurucu irade gibi hareket ediyor.
AKP, Cumhuriyetin başlangıç ilkeleri ile Emevi İslamı’nın şeriatı arasında bir ortalama alarak durumu idare edebileceğini, tepkileri görece yumuşatabileceğini sanıyor. Ancak yanılıyorlar. Tarih bilincinden yoksunlukları ve siyasal-kültürel donanımsızlıkları nedeniyle böyle bir şeyin olamayacağını anlamıyorlar.
* * *
Bilindiği gibi bir süredir Erdoğan-AKP iktidarının tarihinin en zayıf dönemini yaşadığını ileri sürüyorum. Paradoksal olarak gücünün doruğunda olduğunun sanıldığı bu dönemde gerçekte inişe geçen, kaybeden bir güç olduğunun altını çiziyorum. AKP iktidarının bu inişi önlemek ve bir bozguna dönüşmesini engellemek için son bir hamleyle başkanlık rejimi kurmaya çalıştığına dikkat çekiyorum.
Çünkü yukarıda da işaret ettiğim gibi, AKP’yi iktidara getiren bütün dış dinamikler de son üç yılda değişti. Türkiye’de cami cemaatinin bir bölümü dışında toplumun her kesimiyle çatışan AKP, Suriye’de ve genel olarak izlediği Ortadoğu siyasetinde ağır bir yenilgiye uğradı. Yeni Osmanlıcı siyasal-kültürel iddia çöktü. AKP iktidarını kolaylaştıran bölge jeopolitiği değişti.
Bu görüşlerimi değiştirmemi gerektirecek bir gelişme henüz ortada yok. Aynı değerlendirmemi koruyorum.
Görünen o ki, yukarıda da belirttiğim gibi, şartlarda dramatik ve ani bir değişiklik olmazsa, AKP referandumu kaybedecek. Türkiye’yi dinci-faşist bir diktatörlüğe sürükleyecek başkanlık anayasası için yapılacak referandum, siyasal İslamcılar için ağır bir yenilgiyle sonuçlanacak.
Dahası, AKP bu oylamayı (referandumu) kazansa bile, ülkeyi yönetecek güce, meşruiyete, iradeye ve toplumsal-ahlaki rızaya sahip olamayacak. Çünkü bu başarı bozgundan beter bir Pirus zaferi olacak. Baskı ve tehdit ile kazanılan bir başarı olacağı için, sürdürülebilir olmayacak.
Ancak, unutulmamalı ki, Erdoğan-AKP iktidarının en zayıf dönemini yaşıyor oluşu, onun kendiliğinden yıkılacağı anlamına da gelmiyor. Bunun için mevcut siyasal ve tarihsel ortamın ruhuna ve maddesine uygun bir mücadele çizgisi izlemek gerekiyor.
Önümüzde tarihsel bir eşik vardır; topluma dayatılan İslamcı faşist diktatörlük girişimini yenilgiye uğratarak, 70 yıllık karşı devrim momentumunda bir kırılma, gerici dalgada bir çözülme ve çöküşe yol açacak yeni başlangıç yaratmak mümkündür.
Bu nedenle AKP iktidarı kesin olarak kaybedeceğini gördüğü bir noktada, referandumu engellemek ya da ertelemek için elinden geleni yapacaktır. Bir sınır ötesi operasyon ya da toplumu şok edecek bir saldırı veya suikast olasılığı da dahil, beklenmedik bazı gelişmelerle karşı karşıya kalabiliriz.
Bu türden provokatif girişimleri engellemek için elimizden geleni yapmak ve dikkatli olmak, dahası toplumu uyarmak zorundayız. Sandık güvenliğini sağlayarak Türkiye’nin bu referanduma götürülmesi için bütün gücümüzü harcamalıyız. Bu tarihsel fırsatı kaçırmamalı, AKP iktidarını, cumhuriyet ve laiklik düşmanlarını kendi oyununda yenilgiye uğratma olanağını akıllıca sonuçlandırmalıyız.