AKP iktidarı giderek bir Amok koşucusuna dönüşmeye başladı. Ortak aklı teslim alan bir çılgınlık hali… İnsanın doğasına, tarihin mantığına, çağın ruhuna aykırı ölümcül bir koşu… Önüne çıkan her şeyi yok eden, dahası sonunda kendisinin de yok olmasına yol açacak çaresiz bir saldırganlık durumu..
Amok sözcüğü Endonezya-Malezya kültüründen geliyor. Amok, bir tür delilik humması, yok edici bir saldırganlık durumudur. Bu hummaya yakalanan kişi, engellenemez kör bir öfke ile önüne çıkan herkese elindeki bir hançerle saldırır. Amok koşucusu durmaz, duramaz.. Çünkü Amok, hiçbir şeyi duymaz ve görmez.. O, hedefine kilitlenmiştir. Amacına ulaşmak için sadece koşar ve yoluna çıkan her şeyi yıkar. Bu koşu, biri onu vuruncaya ya da kendi kendine düşüp ölünceye kadar sürer.
Çağımızın büyük yazarlarından Stefan Zweig, ilk baskısı 1922 yılında yapılan ve güncelliğini hiç yitirmeyecek Amok Koşucusu adlı ünlü yapıtında, insan ruhunu teslim alan böyle yıkıcı bir yolculuğu anlatır. Hollanda sömürgesi Doğu Hint Adalarındaki bir doktorun saplantı haline getirdiği amacına ulaşmak için başladığı ölümcül bir koşunun hikayesidir. (Geçenlerde yeni baskısı yapıldı, biz de ABC Gazetesi olarak “Haftanın Kitabı” seçtik.)
Erdoğan-AKP iktidarı, sanki bir Amok gibi, bu toprakların 200 yıllık aydınlanma ve modernleşme yürüyüşünü tersine çevirmek için hiçbir siyasi ve ahlaki ölçü tanımayan ölümcül bir koşuya başlamış durumda. Bir Amok koşucusu gibi saldırgan ve yıkıcı… Uçurumun kenarına sürüklenen bir ülkenin kaderi üzerine oynanan kumar.. Ne kadar yıkıcı ve kahredici olursa olsun, kazanma şansının çok az olduğu bir son hamle…
AKP bir Amok koşucusu gibi, çünkü, referandumu kaybederse iktidarı da kaybedeceğini biliyor. Dahası bunun sıradan bir iktidar değişikliği olmayacağını, Cemaatin başına gelenlere benzer şekilde, onlarca yıldır sinsice elde ettikleri kazanımların riske gireceğini, hatta ellerinden gideceğini anlıyor. Bu nedenle hedefe kilitlenerek, kazanmak için her şeyi yapmaya hazır görünüyor.
AKP bir Amok koşucusu gibi, çünkü, iktidarı kaybederse ağır bir hesap sorma dalgasının altında ezileceğini, siyaseten ve tarihsel bakımdan tasfiye edileceği bir sürece girileceğini seziyor. Siyasal İslam’ın dünyada yaşadığı iflas ve çöküşün bütün sonuçlarını kendilerinin de yaşayacağını biliyor. Bu nedenle önüne çıkan her şeyi yakıp yıkıyor.
AKP bir Amok koşucusu gibi, çünkü, 70 yıldır devam eden ve hedefe ulaşmanın eşiğine gelen pasif karşı devrim sürecinin sert ve kesin bir kırılmaya uğrayacağını anlıyor. İslamcı hareket yüz yıl sonra yakaladığı fırsatın bir daha hiç ulaşılamayacak şekilde elinden kaçacağını görüyor. Bu durum onu daha saldırgan hale getiriyor.
Şimdi, 16 Nisan referandumundan çıkacak sonuca göre Türkiye’nin önünde bulunan olasılıklara ve AKP’nin geleceğinin nasıl şekilleneceği konusuna biraz daha yakından bakalım:
1. Referandumdan, dünyada örneği bulunmayan bir başkanlık anayasasına evet sonucunun çıkma olasılığı çok zayıf görünüyor. Tablo böyle olmasına karşın Tayyip Erdoğan yönetiminin yine de son ana kadar şansını deneyeceği anlaşılıyor. Eğer Hayır sonucunun çıkması kesinleşirse, referandumun ertelenmesi ya da iptali için toplumu sarsacak provokatif işlerin yapılabileceğini değerlendirmek gerekiyor. Bu konuda Meral Akşener’in yaptığı uyarıyı dikkate almakta yarar bulunuyor.
2. Referandumu hangi gerekçeyle olursa olsun, iptal ya da erteleme girişimi de Erdoğan-AKP iktidarı için bir yenilgi anlamına gelecektir. Böyle bir gelişme karşısında, ne olursa olsun AKP iktidarının sürdürülmesi imkansızdır. Bu durumda ya Türkiye erken seçime gidecek ya da AKP parçalanarak iktidardan düşecektir. AKP’den ayrılanların MHP muhalefetiyle birleşerek, milliyetçi tonu ağır basan bir merkez sağ parti kurmaları sürpriz olmayacaktır.
3. Bu hafta sahaya inen Erdoğan-AKP iktidarının referandum tarihi yaklaştıkça daha agresif bir kampanya yürüteceği açıktır. Almanya ile yaşanan gerilimi fırsata çevirmeye çalıştıkları gibi, yeni kriz alanları yaratacakları öngörülebilir. Daha da önemlisi, milliyetçi kamuoyunu etkilemeyi amaçlayan dış macera (Ege, Suriye ya da Irak/Kandilde düşük yoğunluklu bir savaş) arayışlarına açık bir döneme girdiğimiz saptanmalıdır.
4. Bir dış macera girişimi, 1977de askeri darbeyle Arjantin yönetimine el koyan faşist cuntanın İngiltere ile giriştiği Falkland Savaşından farklı sonuç doğurmayacaktır. Bilindiği gibi İngiliz sömürgesi olan Falkland adalarını 1982de işgal eden Arjantin cuntası, İngiltere ile giriştiği savaşı kaybetmişti. Bu yenilginin yarattığı kriz sonucu askeri cunta neredeyse eş zamanlı olarak aynı yıl iktidardan devrilmişti.
5. Referandumdan Hayır çıkması halinde Erdoğan ve AKP’nin iktidarı hemen terk etmeyeceği açıktır. Bu durumda da iki olasılık bulunuyor: Birincisi AKP iktidarının tıpkı 7 Haziran seçimleri sonrasında olduğu gibi toplumu terörize ederek ülkeyi kendisinin bir erken seçime sürüklemesidir. Yani bir kez daha korku yayıp güvenlik kaygısı yaratarak toplumsal rıza üretmeyi denemesidir. Ancak seçmenin, büyük sermayenin ve Batının desteğini kaybeden AKP’nin bu denemesinin başarısızlıkla sonuçlanacağı açıktır. İkincisi olasılık ise, AKP’nin parçalanarak iktidardan düşmesi ve ülkenin görece daha adil bir ortamda erken seçime gitmesidir.
6. AKP’nin Cumhuriyet ile kavgalı olmayan kanadının ayrılarak, başta Meral Akşener ekibi olmak üzere MHP muhalefetiyle birleşerek bir merkez sağ parti kurması, bütün siyasal dengeleri değiştirecektir. Böylece, hiçbir zaman bir merkez sağ ve muhafazakar parti olmayan AKP, kendi geleneksel İslamcı tabanına doğru daralacak ve eski Refah Partisi (RP) konumuna gerileyecektir. Bu durum artık kolay kolay iktidar yüzü göremeyecekleri anlamına da gelir. AKP sağ-muhafazakar bir parti değil, merkez sağı da kapsamaya çalışan ve bunu bir süre başaran siyasal İslamcı bir harekettir.
7. Referandumda Hayır sonucunun çıkması en güçlü olasılıktır. Toplumun geniş bir kesimi, Türkiyeyi çağından koparacak, ülkeyi bir önceki çağın değerler dünyasına iade edecek, Cumhuriyetin birikimini yıkacak, 200 yıllık aydınlanma ve modernleşme yürüyüşünde köklü bir kırılma yaratacak girişime hayır diyor. Bu hayır, içinden geçtiğimiz tarihsel dönemeçte neredeyse toplumu birleştiren tek ortak zemini haline geliyor. O nedenle cumhuriyetçilerden dindarlara, solculardan ülkücülere, devrimcilerden demokratlara, Türklerden Kürtlere, Sünnilerden Alevilere kadar uzanan geniş bir kesim ilk kez politik bir tavırda birleşiyor.
8. Kuşkusuz, referandumdan Hayır sonucunun çıkmasıyla bütün kötülükler bitip hayat bayram olmayacak. Ama karşı devrim ve gericilik dalgasının momentumunda kesin bir kırılma yaratacaktır. Bütün ülke rahat bir nefes alacak ve yeni bir başlangıç için güç toplayacaktır. AKP iktidarda kalamayacak, adeta bir Amok koşucusu gibi kendi kendisini yok edecektir. Dolayısıyla Türkiye kaçınılmaz olarak bir erken seçime gidecek ve bir restorasyon süreci başlayacaktır. Dengeleri bozulan, öngörülenden çok daha fazla dinselleşen ülkede dengeler yeniden kurulmaya, Batıya yeniden yaklaşmaya, kimi cumhuriyet kurumları yeniden yapılandırılmaya çalışılacaktır.
Ve nihayet.. Sol eğer bu toplumsal dalgayı yakalar, dönemin maddesine ve ruhuna uygun bir siyasal mücadele hattı kurabilirse, beklenmedik bir güç ve etkiye ulaşacaktır. Bütün olarak sol yeniden etkili bir güç olarak tarih sahnesine çıkacak ve siyasete ağırlık koyma şansını yakalayacaktır.