ABC Politik

Merdan Yanardağ
6 Mayıs 2017
Email :

(Türkiye solunun efsane haline gelen üç görkemli isminin, Can Yücelin deyimiyle bir maraton olan devrim koşusunun en güzel yüz metresini” koşan üç sosyalistin, devrimci gençliğe ruhunu veren üç delikanlının… Deniz gezmiş, Hüseyin İnan ve Yusuf Arslan’ın Amerikancı, Nato’cu darbeciler tarafından idam edilişlerinin 45. yıl dönümünde, daha önce kaleme aldığım bir yazımı paylaşmak istiyorum. 

Tam 6 yıl önce, henüz Erdoğan-AKP kliğinin Fethullahçı çeteyle iktidarı paylaştığı, cumhuriyeti birlikte boğazladıkları günlerde kaleme aldığım bir yazı bu.. Diğer bir anlatımla Ergenekon, Balyoz ve Askeri Casusluk gibi kumpas davalarının devam ettiği bir tarihte yazdığım bir makale.. Küçük bir-iki düzeltme ve düzenlemeyle yeniden ilginize sunuyorum.)

Bu hafta bir fotoğraf üzerinde durmak ve o fotoğraftaki bir ayrıntıyı dikkatlerinize sunmak istiyorum. Önemli bir fotoğraf çünkü. Bugün yaşadığımız hayatları ve bu ülkenin dramını özetleyecek kadar önemli. Beni derinden etkiledi.

Ankaralı koleksiyoner Muhammet Yükselin arşivinde yer alan bu fotoğraflarda Deniz Gezmiş, yargılandığı sıkıyönetim askeri mahkemesine götürülürken görülüyor. Fotoğraflardan anlaşıldığı kadarıyla Deniz mahkeme koridorunda slogan atıyor, askerlerle tartışıyor. Askerlerin tümü rütbeli, yani subay ve astsubaylardan oluşuyor. Bir başka karede ise Deniz Gezmiş, mahkeme salonunda ve ayakta. İleriye doğru uzattığı parmağıyla darbecilerin askeri yargıçlarına meydan okuyor. Adeta mahkeme heyetini ve arkasındaki gücü yargılıyor.

İşte yeni ortaya çıkan bu fotoğraflardan birinde, mahkeme salonunun hemen dışında, havaya kalkmış bir el görülüyor. Kelepçeli Denize kaldırılmış sıkılı bir yumruk. Vurmak istiyor belli. Korkak, alçak bir el. Kirli. Bir asker eli. Amerikancı… Rütbeli.

Anlaşıldığı kadarıyla Deniz, darbecilerin kurduğu askeri mahkemenin girişinde tartışıyor askerlerle.. Ortalarına almışlar Denizi. Aralarından biri tam orada kaldırmış elini. Vuramamış anlaşılan. Bu ülkenin en pırıltılı çocuklarına, yurtseverlerine, devrimcilerine, sosyalistlerine kaldırılmış o el. Asker eli, rütbeli… Denizi idam sehpasına götüren cellatların eli. Deniz aldırmamış.

İşte o el irticanın elidir. Türkiye’yi 2000’ler dünyasında gericilere teslim edenler ile Deniz Gezmişe kalkan elin sahipleri aynıdır. Kendi cumhuriyetlerine ihanet edenlerin elidir o.

Bu ülkenin devrimcilerine ve sola karşı, gericileri koruyup kollayanlar, besleyip büyütenler, örgütleyip saldırtanlar onlardır. Asker elidir o… Üniformalıdır. Gericiliğin elidir.

Deniz Gezmişe 1972de kalkan o el, bugünün AKP-Cemaat iktidarını hazırlayan ve ülkeyi örgütlü gericiliğe teslim edenlere aittir.

Sağlı sollu liberallerin büyük katkısıyla bugün mağduriyet edebiyatı yapanlar bu ülkenin muhafazakarları ve İslamcıları, örgütlü gericilik, Deniz Gezmişe kalkan o elin imalatıdır. Devrimcilere, sosyalistlere ve yurtseverlere saldıran, onları katleden, işkence tezgahlarından geçiren ve idam sehpalarına götürenlerin mahkemelerinde mahkum edilen bir İslamcıya rastlamak bu nedenle imkansızdır.

Bugün vesayet rejimi kavramı üzerinden statüko eleştirisi yapanlar, gerçekte karşı olduklarını söyledikleri statükonun çocuklarıdır. Ötekileştirildiklerini ileri sürenler, yaklaşık 70 yıldır dolaylı ya da doğrudan iktidardadır. İnançları üzerinden mağduriyet edebiyatı yapanlar bu ülkenin çoğunluğunu oluşturan Sünni İslam’ın siyasal yorumcularıdır. Bırakın baskı altında olmayı, toplumsal ve siyasal baskının araçları onlardır.

Bu ülkenin İslamcı geleneğinin siyasal örgütlerinden Milli Selamet Partisi (MSP) 1970li yılların faşizan, katliamcı ve işbirlikçi Milliyetçi Cephe (MC) hükümetlerinin ortağı, Necmettin Erbakan da o iç savaş hükümetlerinin başbakan yardımcısıdır.

Türkiye’nin en eski İslamcı teorisyen ve militanlarından Mehmet Şevket Eygi, Allahsız kızıl komünistlere karşı yapıldığını söylediği 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri faşist darbelerini desteklediklerini açıkça yazmaktadır. Eygi, İslam’daki ehveni şerriye kaidesi gereği, kızıllara ve Allahsız olduğunu ileri sürdüğü Sovyetler Birliği’ne karşı Amerikan nüfuzu altında olduklarını da itiraf etmektedir. Dahası aynı Mehmet Şevket Eygi, kızıl birer terörist olduğunu ileri sürdüğü Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamı hak ettiğini de savunmaktadır. (Hem de yeni sayabileceğimiz bir tarihte, 8 Şubat 2008 günlü Milli Gazetedeki köşe yazısında.)

Sevsinler böyle mağdurları! Sevsinler ve alık liberaller yanlarına alıp birlikte darbeye dur de yürüyüşleri yapsınlar. Üstüne Deniz Gezmişi de utanmadan Ergenekoncu ilan etsinler.

Trajikomik olan şudur emperyalizmin, ABD’nin ve NATO’nun istekleri doğrultusunda hazırladıkları düzenin siyasal ve toplumsal sonuçları karşısında bugün büyük bir şaşkınlık içinde olanlar da, yine Deniz Gezmişe kaldırılan o elin sahipleridir.

Kullandıklarını zannettikleri güçlerin elinde bugün birer şamar oğlanı durumundalar. Kişisel olarak değil belki, ama kurumsal bakımdan sorumlu oldukları bu siyasal ortamın/rejimin oyuncağı oldular.

Kadere bakın ki, 1972de Deniz Gezmiş’e el kaldıranlar, bugün koruyup kolladıkları gericiliğin ayakları altında ezilmektedir.