Büyük Adalet Yürüyüşü ve Maltepe Mitingi Erdoğan-AKP iktidarının temellerini sarstı. Yaklaşık 4 milyon kişinin katıldığı bu miting, herhangi bir siyasal etkinlik, bir açık hava toplantısı olmanın çok ötesine geçti. Adeta bir halk hareketine dönüşen, bu özellikleriyle CHP ve bu eyleme önderlik eden Kemal Kılıçdaroğlu’nu aşan Adalet Yürüyüşü ve Mitingi, AKP iktidarının sonuna gelindiğini gösterdi.
Artık bu iş bitmiştir. Maltepe Adalet Mitingi, Erdoğan-AKP iktidarının hem sanıldığı ve gösterilmek istendiği gibi güçlü olmadığını ortaya koymuş hem de halkın çok geniş bir kesiminin totaliter ve dinci iktidara karşı ayağa kalktığını göstermiştir.
İstanbul’un bütün sokak ve caddelerinden sel gibi akan, kentin bütün kıyılarından mavi sulara açılarak motorlarla, teknelerle, vapur ve gemilerle dalga dalga Maltepe sahiline süzülen kitleler, artık eskisi gibi yaşamak ve bu iktidar tarafından yönetilmek istemediklerini ilan etti.
İktidar çevreleri ve İstanbul Valiliği ile gerici ve yandaş medyanın gerçeği bütün gizleme ve çarpıtma girişimlerine karşın her şey apaçık ortada; Maltepe Adalet Mitingi, Türkiye yakın tarihinin en büyük kitlesel eylemiydi. Ancak Cumhuriyet Mitingleri ile karşılaştırılabilecek bu etkinlik, AKP lideri Tayyip Erdoğan ve çevresinin göklere çıkardığı Yenikapı mitingini de en az üçe katladı.
Ankara’dan İstanbul’a yürüyen ve bu çıkışıyla korku duvarının yıkılması ve ülkedeki gerici kuşatmanın yarılmasında önemli bir işlev gören Kemal Kılıçdaroğlu, CHP Genel Başkanı olarak başladığı eylemi bir lider olarak tamamladı. Kılıçdaroğlu’nun kendi içinde iyi hazırlandığı görülen konuşması, alandaki coşku ve kamuoyundaki beklentilerin gerisinde kalsa da, eylemin yarattığı etki, söz konusu konuşmayı da aşacak bir niteliğe sahipti.
Kılıçdaoğlu konuşmasında,16 Nisan Referandumunu net ve kesin ifadelerle mahkum edebilirdi. Daha da önemlisi, 16 Nisan Referandumunu ve bu oylamanın sonuçlarını tanımadığını ilan ederek, iktidarı açıkça istifaya çağırabilirdi. Türkiye’nin, partiler üstü bir hükümetle erken seçime götürülmesi, bir Kurucu Meclis oluşturulması ve toplumun geniş kesimlerince benimsenecek demokratik bir anayasanın yapılması talepler sıralamasının merkezine yerleştirilebilirdi. Böylece, bir iktidar ve değişim isteminin hem öncülüğünün hem de sözcülüğünün üstlenildiği ortaya konulabilirdi. Bu türden bir kararlılık, hiç kuşku yok ki, kitlelerde daha büyük bir güven yaratacaktı.
* * *
Yukarıda da belirttiğim gibi, bizatihi eylemin kendisi, nesnel bakımdan yakın gelecekte siyaset ortamını yeniden düzenleyecektir. Sokağa çıkarak Maltepe’ye akan aydınlanmadan, laiklikten ve adaletten yana 4 milyon yurttaşın eyleminin siyasal bir karşılık bulması kaçınılmazdır. Kaldı ki, Ankara-İstanbul kara yolunun belli etaplarında bu eyleme katılanlarla birlikte yaklaşık 6 milyon insanın son bir ayda iktidara karşı harekete geçtiğini belirtmek abartılı olmayacaktır.
Aslında, milyonların katıldığı Adalet Yürüyüşü ülkedeki bütün siyasal dengeleri daha şimdiden değiştirdi. Kılıçdaroğlu ve CHP’nin başlattığı bu yürüyüş ve mitinge sosyalist solun neredeyse tamamı ve Kürt siyasal hareketi destek verdi. Böylece cumhuriyetçiler ile sosyalist sol ve Kürt hareketinin yaklaşık 25-30 yıldır kopuk olan ilişkisi yeniden kuruldu. Bu durum, CHP’yi aşan ve ondan bağımsız olarak sosyalist solun ve seküler Kürt hareketinin bu toprakların laik ve aydınlanmacı damarı / geleneği ile yeniden buluşması anlamına geliyor. Bizatihi bu olay bile, siyasal ortamı ve mücadelenin kaderini derinden etkileyecek bir gelişmedir.
İlk bakışta abartılı görülebilir, ama cesaretle saptamak gerekiyor; Adalet Yürüyüşü ve Mitingi ile siyasal inisiyatif muhalefet güçlerine geçti. Tarihin mantığına, toplumsal ilerlemenin doğasına ve çağın ruhuna aykırı bir iktidarı bu ülkenin daha fazla taşıyamayacağı ortaya çıktı. Arap yobazlığını (Arap halkının kültürünü değil, yobazlığını) yaşam tarzı, Emevi ideolojisini de din diye bütün topluma dayatan gerici AKP iktidarı artık yolun sonuna geldi. Tarihin akışı içinde bir sapma, küçük bir parantezden ibaret olan siyasal İslamcı AKP iktidarı bütün rezervlerini tüketti.
Adalet Yürüyüşünün İstanbul Maltepe’de milyonlarca yurttaşın katıldığı büyük bir mitingle sonuçlanması, toplumun ayağa kalktığının en önemli göstergesidir. Çünkü bu yürüyüş, daha Ankara-İstanbul karayolunda ilk adımların atıldığı andan itibaren bütün ülkede giderek büyüyen bir umut dalgası yarattı. Yön duygusunu kaybetmiş ve çaresizlik içinde çıkış yolu arayan geniş toplum kesimlerinde bir işaret fişeği işlevi gördü. Dahası, Erdoğan-AKP iktidarının 2019 yılına yönelik hesaplarını bozdu. Durum böyle olmasına karşın, mitingde topluma ve ülkeye net şekilde bir yön gösterilmemiş olması, bu eylemin en büyük zaafını oluşturdu.
* * *
Büyük Adalet Yürüyüşü ve Maltepe Mitinginden sonra Erdoğan-AKP iktidarı artık daha fazla sürdürülemez. Tarihsel ömrünü dolduran, siyasal ömrünü ise sinsi/fırsatçı darbeler, seçim hileleri ve siyasal sahtekarlıkla uzatmaya çalışan İslamcı iktidarın devam etmesi için hiçbir neden kalmadı.
Çünkü, AKP’yi iktidara getiren iç ve dış dinamiklerde son yıllarda çok hızlı bir değişim yaşandı. Özellikle 12 Eylül 2010 Referandumundan sonra devlete egemen olduğunu gören AKP, dar İslamcı programını uygulamaya yöneldikçe, egemen sınıf ve güçler arasındaki ortak zeminlerin de imha olmasına yol açtı. Eski iktidar bloku büyük ölçüde dağıldı, buna karşılık AKP yönetimi yeni bir iktidar bileşimi oluşturamadı.
AKP ve Erdoğan artık sermaye sınıfı ve egemen güçlerin bütün bileşenlerinin ortak çıkarlarını temsil eden bir siyasal hareket olmaktan çıktı. AKP, egemen güçler içindeki bir klik örgütlenmesine, bir hizbe, sermaye içi dar bir fraksiyona dönüştü. Uzunca bir süre emperyalizm, küresel sermaye ve Türkiye burjuvazisi için en kullanışlı araç olarak işlev gören AKP, artık bu konumdan da hızla uzaklaştı. Dahası dinci-faşizan bir diktatörlük kurmaya yöneldi. İşte Adalet Yürüyüşü ve Mitingi esas olarak bu girişime Dur dedi.
Diğer taraftan, ABD ve Batının desteği başta olmak üzere, AKP’yi iktidara getiren bütün dış dinamikler de son yıllarda köklü şekilde değişti. AKP, Suriye’de ağır bir yenilgiye uğradı. Yeni Osmanlıcı siyasal-kültürel iddia Ortadoğu ve Balkanlarda dramatik şekilde çöktü.
Adalet Yürüyüşü ve Maltepe Mitingi’nin, Erdoğan-AKP iktidarının sanıldığı kadar güçlü olmadığını bir kez daha ortaya koyduğunu yukarıda vurguladım. Özellikle, yurt dışında böyle bir propaganda yapılarak, yani Erdoğan ve AKP iktidarının seçeneksiz olduğu yönünde bir görüntü verilerek küresel ölçekte bir tür algı yönetiminin yapıldığını da saptamak gerekiyor. Çok güçlü olduğu yönünde sahte bir algı oluşturan AKP yönetimi, ABD başta olmak üzere Batıya bana mecbursunuz demek istiyor. Ancak, bu mızrak artık çuvala sığmıyor.
* * *
ABD Savunma Bakanlığı Pentagon’un eski üst düzey danışmanlarından, Soğuk Savaş sonrasında ABD’yi yöneten yeni muhafazakar (Neo-Conservative) düşüncenin önde gelen isimlerinden, American Enterprise Instute (AEI) siyasal analistlerinden Michael Rubin, 1 Temmuz 2017 tarihli bir makalesinde, Türkiye’nin bulunduğu yol kaosa, çöküşe ve devletin yıkımına mı uzanıyor? Ne yazık ki, cevap evet olabilir. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın sürüklediği uçurumdan Türkiye tek parça halinde kurtulamayabilir diye yazıyor. Aynı Michael Rubin’in, ABD adına Erdoğan ve AKP’yi iktidara hazırlayan birkaç kişiden biri olduğunu anımsamak, makalenin neden önemli olduğunu anlamak için yeterli oluyor.
Rubin’in yazısının en vurucu bölümünü son paragrafı oluşturuyor. Bu bölüm şöyle:
Erdoğan’ın gürlemesi gücüyle ters orantılıdır. Tabanını sağlamlaştırmak için Amerikan karşıtlığı yapıyor ve açıkça Türkiye’nin avantajına olacağını düşünerek Rusyayı ABD’ye karşı kullanabileceğine inanıyor. Fakat şunu anlayamıyor ki, Rus lideri Vladimir Putin öyle donanımlı birisidir ki, Erdoğan onunla oynayacağına Putin Erdoğan’la oynayacaktır. Her iki durumda da böyle bir strateji Türkiye için kaçınılmaz bir kayba yol açacaktır. Beyaz Saray’ın ve Pentagon’un düşünmesi gereken soru, Türkiye’yle nasıl iyi dost oluruz değil, Türkiye’nin çöküşünü nasıl yöneteceğiz olmalıdır.
Durum budur. Erdoğan’ın güç gösterisi ve savurduğu tehditler ile gerçek gücü arasında bir ters orantı, daha açık ifade ile derin bir uçurum var. Eğer AKP’yi iktidara getiren iç ve dış dinamiklerde köklü bir değişim olduysa –ki oldu- o halde iktidar da değişecektir. Adalet Yürüyüşü ve Maltepe Mitingi’nin anlamı budur.
Böyle bir sonucun elde edilemeyişinin, yani AKP’nin iktidarına son verilemeyişinin tek nedeni olabilir; o da muhalefet güçlerinin en büyük kesimini oluşturan CHP yönetiminin gerekli riski alıp tarihin çağrısına yanıt vermemesi ya da verememesidir. Bu durum ülkenin ve toplumun çürümesi demektir. Tek endişem budur.