ABC Politik

Merdan Yanardağ
29 Ekim 2017
Email :

Cumhuriyetin 94. yılının kutlandığı bu 29 Ekim’de ülkenin ve toplumun şizoid bir yarılma yaşadığı garip ve gerilimli bir tarihsel dönemeçten geçiyoruz. Garip çünkü, tam anlamıyla bir riya, iki yüzlülük ve ihanet çemberi içine sıkışan bir ülkede; cumhuriyetin bütün tarihsel kazanımlarına düşman olan bir siyasal iktidar altında gerçek bir kutlama mümkün değildir. Ama resmi kutlama yapılıyor. Gerilimli çünkü; kutlanmaya çalışılan Cumhuriyeti yıkmayı amaçlayan gerici bir saldırı ortamında, onun kurucu önderi Mustafa Kemal’e dinmek bilmeyen bir düşmanlık içinde olanların sinsi bir darbe ile el koydukları ülkede, dürüst bir kutlama yapmak imkansızdır. Ama iki yüzlü bir kutlama gerçekleştiriliyor.

Ülkede ve toplumda şizoid bir yarılma yaşanıyor, çünkü; halkın büyük kesimi Cumhuriyet’i samimi şekilde ve kendi olanakları ile kutlarken, devleti yönetenler inanmadıkları bir rejimi sırf yasal zorunluluk olduğu için (şimdilik) içi boş tören programlarına sıkıştırıyor. Bilinci kuşatılıp teslim alınan, aklı din istismarıyla iptal edilip cahilleştirilen önemli bir toplum kesimi de, gerçekte neye karşı çıktığını ve neleri kaybedeceğini anlamadan Cumhuriyet’e yönelik ilkel bir düşmanlık temelinde yeniden biçimlendiriliyor.

Ancak yolun sonuna gelinmiş görünüyor. Bu riya ve iki yüzlülüğün daha fazla sürdürülmesi mümkün değil. Ya ülke bu çemberi kırarak tarihsel ilerleme ve aydınlanma kanalına yeniden girecek ya da Yeni Ortaçağ’ın değerler dünyasına teslim olarak gezegendeki yerini, Taliban’ın yıktığı Afganistan, emeryalizmin soğuk savaş stratejisine kurban edilen Pakistan ve İngiliz sömürgeciliğinin imalatı olan Suudi gericiliğinin yanında yeniden tanımlayacaktır.

Peki.. Cumhuriyet nasıl bu aşamaya geldi? Nasıl oldu da Cumhuriyet böyle büyük bir ihanete uğradı? Ve 70 yıllık karşı devrim süreci nasıl 15-20 Temmuz darbe mekaniği içinde hedeflerine ulaştı? Ateş ve kanla kurulan Cumhuriyet uzun ve sancılı bir sürecin sonunda nasıl yıkıldı? Şimdi, okuduğunuz yazıda kısaca bu konuyu irdelemeye çalışacağım.

AKP’NİN KARŞI DEVRİMCİ KODLARI

AKP, Batı ve ABD ile çatışarak iktidar olamayacaklarını gören ve bu nedenle emperyalizmle yüz kızartıcı ve sınırsız bir işbirliği yapmaya karar veren İslamcıların partisidir. Tayyip Erdoğan liderliğindeki AKP, kendi dar dinci programlarını ancak ABD ve Batıya teslim olarak hayata geçirebileceklerini anlayan İslamcıların kurdukları bir örgüttür. Bu grubun, görece daha otantik ve Batı karşıtı bir İslamcılığı temsil eden Necmettin Erbakan’ın Milli Görüş hareketinden ayrılmasının nedeni de budur.

AKP’nin başarısı, kurulu düzene yönelik gerici eleştirileri demokratik bir itiraz gibi sunmasında yatıyor. Yaratılan bu yanılsama, liberallerin (özellikle soldan gelen liberallerin) büyük ihaneti ve katkısıyla, solun önemli bir bölümünün iktidara / İslamcı gericiliğe yönelik yüz yıllık eleştirilerinin geri çekilmesine neden oldu. Dahası bu liberal ihanet, solun ve laikliği içselleştirmiş halk kesimlerinin direniş refleksinin kırılmasına yol açtı.

Bu yanılsamanın yaygınlaşması, liberallerin kapitalizmi iktisadi ve toplumsal temelleri olan bir sistem değil de kültürel bir kategori olarak göstermesi, dolayısıyla Siyasal İslamcıların Cumhuriyeti ve laikliği hedef alan gerici saldırılarını demokratik eleştiri gibi sunmasına dayanan ideolojik hileye düşülmesinden kaynaklandı.

SOLUNU TASFİYE EDEN CUMHURİYET

Cumhuriyet’in soluna kapalı yapısının, kendisinin tasfiye edilme sürecinde önemli bir rol oynadığı kesindir. Sol korkusu nedeniyle tarihsel ve kategorik bakımdan bir önceki çağa ait sınıflar, güçler ve ideolojiler (din) ile yeniden ittifak içine girerek kendi solunu tasfiye eden Cumhuriyet burjuvazisi ve asker-sivil bürokrasinin bu politikası, onların da sonunu hazırladı.

Biz Soğuk Savaş kurbanı bir ülkeyiz. Ankara, NATO’ya girdikten sonra Sovyetler Birliği ve Sosyalist Blok’a karşı ABD ve Batılı ortaklarının uyguladığı Yeşil Kuşak projesinin üssü haline geldi. Türkiye NATO’nun Dolaylı Saldırı Doktrini’nin hayata geçirildiği ilk cephe ülkesiydi.

Dolaylı Saldırı Doktrini, esas olarak iki blok arasındaki nükleer silah dengesi nedeniyle doğrudan bir savaşın çıkmayacağı varsayımına dayanır. Bu nedenle, NATO’ya göre kapitalist ülkelerdeki sosyalist partiler, sol gruplar, devrimci gençlik örgütleri vb. Sovyetler Birliği’nin yönlendirmesiyle Batı sistemine karşı dolaylı bir saldırı yürütmektedir.

Daha açık bir ifadeyle, bu doktrine göre Sosyalist Blok kapitalist ülkelerdeki sosyalist partiler, sol örgütler, devrimci gençler, sendikalar ve diğer toplumsal muhalefet güçleri aracılığıyla dolaylı bir savaş yürütmektedir. O halde adı geçen bu kesimler yurttaş değil, düşmandır. Bu durumda onlara karşı hukuk ve yasalarla sınırlandırılmamış örtülü bir gayri nizami savaş yürütülmelidir.

İşte, asıl ve genel adı Süper-NATO olan, tek tek ülkelerde ise Gladyo ya da Kontrgerilla gibi isimler alan, NATO ülkelerindeki yasa dışı örgütlenmenin kuruluşu, bu siyasal değerlendirmeye dayanır. Sovyetler Birliğinden gelecek bir açık işgal girişimine karşı gerilla savaşı verme hazırlığı ise, derin devlet de denilen Kontrgerillanın önemli ve fakat ikincil gerekçesidir.

Bu doktrin, küresel ölçekte NATO’nun, ulusal ölçekte de başta TSK olmak üzere Cumhuriyetin kurucu güçlerinin, solun önünü kesebilmek için İslamcılarla işbirliği yapmalarının, ırkçı milliyetçiliği güçlendirmelerinin, faşist operasyon örgütleri oluşturmalarının ve bu yapılanmaları destekleyip büyütmelerinin belirleyici nedenini ve gerekçesini oluşturdu.

Bu bağlamda açıkça ve altını çizerek belirtmeliyiz ki; Siyasal İslamcı hareket bir Soğuk Savaş ürünü ve emperyalizmin imalatıdır.

KENDİ EVLATLARINI BOĞAN CUMHURİYET

Cumhuriyet burjuvazisi korkak ve siniktir. Asker ve sivil bürokrasinin sistem içinde öne çıkmasının ve merkezi bir güç kazanmasının belki de en önemli nedeni Cumhuriyet burjuvazisinin bu korkaklığıdır. Cumhuriyetin daha kuruluşundan itibaren burjuvazinin sosyal / sınıfsal, ekonomik ve entelektüel bakımdan zayıf olması tarihsel korkaklığının başlıca nedenidir.

Cumhuriyet’in kurucu kuvvetlerinin sola karşı düşmanca bir tutum izlemesi, Soğuk Savaş döneminin hoyrat ve kıyıcı anti-komünist siyasetiyle birleşince, Türkiye’de Cumhuriyet’in en parlak evlatlarının harcandığı, mirasının imha edildiği tam bir faciaya yol açtı.

Rejim, bu ülkenin en seçkin aydınlarını, toplumu 21. yüzyıla taşıyacak kadrolarını, en pırıltılı yurttaşlarını, akademisyenlerini, sanatçılarını ve solcuları acımasızca ezdi.

Örneğin birer modernleşme ve aydınlanma örgütlenmesi olan, bu yanıyla aslında çubuğu burjuvaziden ve hatta liberalizminden yana büken Köy Enstitülerine ve Halkevlerine bile tahammül edilemedi.

Rejim sola karşı çok acımasız oldu. Bu ülkenin seçkin denebilecek yazar ve sanatçılarından yaşamlarının bir döneminde hapis yatmamış ve eziyete uğramamış tek bir kişiyi bulmak bile mümkün değildir. Bu kesime, bugün el üstünde tutulan bazı sanatçılar ve yazarlar da dahildir. Öyle ki, bu ülke, Hababam Sınıfı gibi artık klasik haline gelmiş ve neredeyse foklorümüzün bir parçası olmuş eserin yazarını (Rıfat Ilgaz’ı) bile hapsetmiştir.

İHANETE UĞRAYAN CUMHURİYET

Cumhuriyet, kendi kurucu unsurlarının bir bölümünün büyük bir ihanetine uğrayarak, varlık temelleri ve gerekçesi de yok etti. Toplumun sola kaymasını önlemek için İslamcılık desteklendi, din siyasallaştı ve sonuçta kendisini büyüten gücü tasfiyeye yöneldi. AKP-Cemaat iktidarını hazırlayan tarihsel arka plan budur. Bugün Fethullah Gülen Çetesiyle yollarını ayıran AKP, bir neden değil sonuçtur. AKP, sadece Cumhuriyete son darbeyi vurmuş, kaçınılmaz olarak kendisini besleyen, büyüten ve iktidara taşıyan güçleri tasfiye etmiştir. Askeriyle, bürokrasisiyle Cumhuriyet burjuvazisinin dramı bu tarihsel gerekçede yatmaktadır.

Türkiye’de 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbelerinde solun, sosyalist ve devrimci hareketin ezilmesinin yanı sıra, esas olarak devletteki solcular ve Sol Kemalistler tasfiye edildi. Özellikle, 12 Mart 1971 darbesinin başlıca amacının sola yakın Kemalistleri tasfiye etmek olduğunu söyleyebiliriz.

Sol Kemalistlerin tasfiyesi 12 Eylül 1980 darbesiyle tamamlandı. Sağcı Kemalistler, İslamcılar, muhafazakârlar ve aşırı sağcılarla (faşistler) ittifak içinde Cumhuriyetin solu budandı. Bu tasfiyeden sonra kendi egemenlikleri ve tayin edici konumlarının da devam edeceği sandılar. Oysa, solu tasfiye edilen cumhuriyet bütün dengelerini yitirerek sağa devrildi. Cumhuriyet, kendisini daha ileriye taşıyacak güçleri tasfiye edince geriye savruldu ve teslim oldu.

Amerikancı bir örtülü darbe ile iktidara gelen AKP-Cemaat koalisyonunun 2008-2011 yılları arasında yürüttüğü Ergenekon, Balyoz gibi davalarla, Türkiye’de sağcı ya da son Kemalistler de tasfiye edildi. Son Kemalistler, bu operasyon ile ordudan, bürokrasiden ve geleneksel iktidar blokundan atıldı.

Kendi solunu 12 Mart ve 12 Eylülde tasfiye eden Cumhuriyetçi-Kemalist kadro, gerçekte kendi sonunu da hazırladı. Çünkü içi boşalmış, gücünü yitirmiş ve bir kabuğa dönüşmüştü. Bu nedenle kolaylıkla bertaraf oldu. Böylece solu ve sağıyla Kemalizm ve Kemalistlerin tasfiyesi tamamlandı. Devlette Kemalist kalmadı. Sonuç olarak; Cumhuriyet burjuvazisi sol düşmanlığı ve muhafazakârlaşma politikalarının sonucunda kendi devrimini teslim etti.

HALKIN / ULUSUN CUMHURİYETİ

Halk durumu geç de olsa gördü ve ilk kez 29 Ekim 2012 günü, AKP iktidarının yasaklarını ve Siyasal İslamcıların, muhafazakârların ve liberallerin kurduğu ablukayı dağıttı. Sokağa çıkan milyonlarca insan hem Cumhuriyeti hem de bayramını geri aldı. Artık devlet başka yerde millet başka bir yerdeydi. Büyük kentlerde, 2007’deki barışçıl ve demokratik Cumhuriyet Mitinglerinin liberal-gerici ittifak tarafından darbeci kalkışma diye lekelemesinden sonra geri çekilen sivil cumhuriyet kutlamaları, 2012den sonra yeniden yükseldi. Gezi /Haziran 2013 direnişi de bir yanıyla bu kategori içinde değerlendirilebilir.

Bu yıl, yani 2017deki Cumhuriyet kutlamaları da bu sivil yükselişin giderek dev bir dalgaya dönüşmeye başladığını göstermesi bakımından önem taşıyor. Gerici-faşizan AKP yönetiminin, artık devletten bağımsız ve sivil şekilde yapılan halk kutlamalarını engelleme gücü de bulunmuyor.

Çünkü, artık ne Türkiye 2003-2016 gericilik parantezine sıkıştırılmaya çalışılan bir ülkedir ne de AKP eski kudretli iktidar partisidir.

Artık devlet AKP’nin, Cumhuriyet ise halkındır. Hiç kuşkunuz olmasın, o halk devletini de iktidarı da geri alacaktır. Ülkenin önündeki yeni tarihsel görev, Cumhuriyeti eşitlikçi, özgürlükçü ve devrimci temellerde yeniden kurmaktır.