Erdoğan-AKP iktidarı, Fethullahçı Çetenin 15 Temmuz 2016 askeri kalkışmasının yarattığı siyasal krizi bir fırsata çevirerek kendi darbesini yaptı. Ancak, bu darbe aynı zamanda AKP iktidarının paralel/gizli programının da gizlenemeyecek şekilde açığa çıkmasına yol açtı. İnsanlığın ve Cumhuriyetin bütün ilerici kazanım ve birikimine yönelik açık saldırının başlatılması, ancak bu ortamda mümkün oldu. Çağdaş yaşam tarzına yönelik aşağılayıcı tutumun derinleşmesi, zaten içi boşaltılan laik kurumların bütünüyle yıkılması, darbenin bastırılmasının yarattığı aldatıcı meşruiyet atmosferinin sayesinde gerçekleşti.
Oysa bu aldatıcı meşruiyet, gerçekte, 20 Temmuz Erdoğan-AKP darbesinin üstünü örten bir şal işlevi gördü. Darbeyi bastırma gerekçesiyle yapılan yıkıcı hamlelere karşı, başlangıçta yaygın ve etkin bir toplumsal tepkinin gelişmesi de böylece önlenmiş oldu.
Ancak, eğitim sistemi başta olmak üzere laik kurumların yıkılmasına karşı toplumsal fay hatlarında biriken gerilim, kendisini, 16 Nisan 2017 referandumunda bütün baskılara karşın, resmen yüzde 49, gerçekte yüzde 53-56 aralığındaki kararlı bir hayır oyu ile ortaya koydu.
ERDOĞAN YALNIZ!
AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan hızla yalnızlaşıyor. ABD ve Batı, AKP iktidarını gözden çıkarmış görünüyor. ABD’de görülen Rıza Sarraf davası ve bu ülkenin kısa süre önce Türkiye’ye uygulamaya başladığı vize ambargosu, Washington’un tutumunu açıkça ortaya koyuyor. Almanya ile AKP iktidarı arasında yaşanan ve neredeyse ilişkilerin kopmasına kadar derinleşen gerilim ile Norveç’teki NATO tatbikatında ortaya çıkan skandal da aynı anlama geliyor.
Batı, AKP liderliği ve iktidarını, öngörülemez, sinsi hesapları olan ve iki yüzlü buluyor. Güven duymuyor. Kendisini aldatılmış hissediyor. Bütün kirli işlerini gördürdüğü işbirlikçisinin, kendi dinci programını uygulamak için hizadan çıktığını düşünüyor.
New York’taki Rıza Sarraf davasının AKP iktidarına, dolayısıyla Türkiye karşı bir şantaj ve baskı operasyonuna dönüşmesinin nedeni de budur. Yolsuzluklara batmış, yüz kızartıcı sicili bulanan bir iktidar, dünyanın her yerinde siyasi şantaj ve baskı yapılabilecek kolay bir hedeftir. Üstelik bu partiyi projelendiren ve iktidara taşıyan güçler bakımından böyle bir operasyonu yapmak hem daha kolay hem de zorunludur. Bu nedenle AKP iktidarı, Türkiye için artık bir güvenlik sorununa dönüşüyor.
İstanbul burjuvazisinin de (Cumhuriyet sermayesi de diyebiliriz) başlangıçta uzlaştığı ve emekçiler alayhindeki bütün ayıplı işlerini yaptırdığı AKP’yi artık terk ettiği anlaşılıyor. Dolayısıyla, Erdoğan-AKP iktidarının siyasal ömrünü tamamladığını saptamak gerekiyor. İslamcı iktidar tarihsel ömrünü uzatmaya çalışıyor, bunun için bütün koşulları zorluyor. Çatışmayı göze alıyor.
DAR KLİK PARTİSİ
AKP son yıllarda hızla dar bir klik partisine dönüştü. Başlangıçta egemen güç odaklarının ortak çıkarlarını temsil etmeye özen gösteren AKP, iktidarını sürdürebilmek için zorunlu olan bu özelliğini yitirdi. Öyle ki, İslamcı-muhafazakâr sermaye çevrelerinin tümünü temsil etme yeteneğini bile kaybetti.
Ergenekon ve benzeri davaların tutuklu sanıklarının serbest bırakılması yoluyla cumhuriyetçi ve ulusalcı çevrelerle yeni bir diyalog kurma ve belki ittifak oluşturma girişimi de, önemsiz bazı istisnalar dışında başarısız oldu. AKP’nin bu manevrası kimseye güven vermedi.
AKP iktidarı ülkeyi eskisi gibi yönetemiyor. Bu durum açık! AKP iktidarının artık olağan koşullarda bu ülkeyi yönetemeyeceğini Tayyip Erdoğan da görüyor ve bu nedenle bir gerilim siyaseti izliyor.
Öyle ki, AKP iktidarı ancak Olağanüstü Hal (OHAL) rejimi ve toplumun en geri kesimlerinin kışkırtılmasına dayanan bir destekle iktidarını sürdürmeye çalışıyor. Bu nedenle AKP iktidarı, -daha önce de kimi yazılarımda belirttiğim gibi- aniden ve hiç beklenmedik bir şekilde çökebilir. Çünkü Türkiye, bilgisiz, görgüsüz, birikimsiz, dar kafalı kadroların ideolojik ön yargıları nedeniyle her türden operasyona açık hale getirilmiş bulunuyor.
Türkiye’nin operasyonlara açık bir ülke haline gelmesine yol açan başka bir etken de şudur; ülkede eski rejim yıkıldı yıkılmasına ama, yerine yenisi kurulamadı. AKP yönetiminin gücü, birikimi, temsil ettiği kesimlerin niteliği nedeniyle kendi rejimini kurmak konusunda başarısız oldu. Dolayısıyla büyük bir siyasal, kurumsal ve hukuksal boşluk oluştu. Ortaya melez bir rejim çıktı.
DEĞİŞEN İKTİDAR DİNAMİKLERİ VE YENİ OLİGARŞİ
AKP’yi iktidara getiren iç ve dış dinamiklerde son yıllarda çok hızlı bir değişim yaşandı. Özellikle 12 Eylül 2010 Referandumundan sonra devlete egemen olduğunu gören AKP, kendi dar İslamcı programını uygulamaya yöneldikçe egemen sınıf ve güçler arasındaki ortak zeminlerin de imha olmasına yol açtı. Eski iktidar bloku büyük ölçüde dağıtıldı, ancak yerine yeni bir iktidar bileşimi kurulamadı. Siyasi iktidar, İslamcı siyaset sınıfı, dinci entelijensiya ve yeni zenginleşen muhafazakar-dinci sermaye kesimlerinden oluşan oligarşik bir grubun eline geçti. Sermaye biriktirme ihtiyacı ve hırsı, dizginsiz bir yağma ekonomisi düzeni yarattı.
Uzunca bir süre emperyalizm, küresel sermaye ve Türkiye büyük burjuvazisi için en kullanışlı araç olarak işlev gören AKP’nin artık bu konumunu kaybettiği kesindir. Sermaye içi daha dar (dinci) bir çevreye ve bu kesimlerle uzlaşan güçlere dayalı faşizan bir diktatörlük kurmaya yönelmesinin temel nedenlerinden biri de budur. Başkanlık rejimi konusundaki ısrarın anlamı da böyle açıklanabilir. Çünkü dinci iktidar, ancak bir başkanlık rejimi tesis edilirse eşiği aşıp geriye dönüş tehlikesini atlatacağına inanmaktadır.
ÜLKE ÇATIŞMAYA SÜRÜKLENİYOR
Erdoğan-AKP iktidarı, her şeye karşın, rejim değişikliğini tamamlamak ve ülkeyi öngördüğü siyasal ve toplumsal hedeflere taşımak konusundaki ısrarını sürdürüyor. Bu ısrar bütün toplumu geriyor. Türkiye, adeta boğazını sıkan gerici bir iktidardan kurtulmanın demokratik yol ve yöntemlerini arıyor. Bu yolun tıkandığı görüldükçe toplumun bir çatışmaya sürüklenmesi kaçınılmaz görünüyor.
Diğer taraftan, Siyasal İslamcı hareket sadece Türkiye’de değil, küresel ölçekte de büyük ve yüz kızartıcı bir yenilgi yaşıyor. Dahası, bu yenilginin en önemli nedenlerinden birini de AKP iktidarının başarısızlığı oluşturuyor. Çünkü Türkiye’nin model ülke olarak merkezinde yer aldığı ılımlı İslam projesi ve Büyük Ortadoğu Projesinin (BOP) başarısızlığı, sadece bölge ölçeğinde değil, küresel boyutta sonuçlar yaratacak bir dizi gelişmeye işaret ediyor. Özellikle, emperyalizm ve küresel gericiliğin Suriye’de uğradığı ağır yenilgi, AKP’yi iktidara taşıyan bölge jeopolitiğinin de köklü bir şekilde değişmesi anlamına geliyor.
Dolayısıyla, küresel ölçekte büyük bir yenilgiye uğrayan ve ideolojik ve siyasal bakımdan iflas eden İslamcı hareketin Türkiye’de başarılı olması için bir neden bulunmuyor.
Bütün veriler AKP iktidarının hızlı bir çöküş sürecine girdiğini gösteriyor. Öyle ki, AKP’nin 2019’da bırakın yüzde 50+1 oyu, yüzde 70 oranında oy alsa bile ülkeyi yönetmesi çok zor görünüyor.
Ancak sorun başka bir yerde bulunuyor; uzun süredir etkili ve güven veren bir iktidar alternatifinin olmayışı, bırakın krizi aşmayı, onu daha da derinleştiren ve uzatan bir tablo yaratıyor. Bu nedenle; ülkenin bütün ilerici ve cumhuriyetçi güçlerini, Ne AKP Ne ABD, Bağımsız Demokratik Türkiye diye özetleyebileceğimiz bir eksende yeniden birleştirmek gerekiyor. Türkiye iktidar seçeneğini yaratacaktır, bundan hiç kuşku bulunmuyor.