ABC Politik

Merdan Yanardağ
13 Kasım 2018
Email :

Cumhuriyetin 95. yılı kutlamaları ve 10 Kasım etkinliklerinin ortaya koyduğu çarpıcı bir tablo var; ülke ve toplum derin bir kimlik ve kişilik bölünmesi yaşıyor.

Türkiye, garip ve gerilimli bir tarihsel dönemeçten geçiyor. Ülkede tam anlamıyla bir riya, iki yüzlülük ve ihanet iklimi hüküm sürüyor. Devleti ele geçiren İslamcı hareket, yeni bir rejim kurmakta zorlandıkça, bu iki yüzlülük, yalan ve riya daha da derinleşiyor. Örneğin; Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş, bir cumhuriyet düşmanını, ağzı bozuk bir Siyasal İslamcı olan Kadir Mısıroğlu’nu ülkenin kurucu liderinin ölüm yıldönümünde resmi kıyafetiyle ziyaret ediyor. Ancak tepki üzerine, “insani bir ziyaret, siyasi amacı yok” diye çark ediyor.

Cumhuriyet’e, onun aydınlanmacı ilkeleri ve ima ettiği değerlere inanmayanlar, bu tutumlarını açıkça ortaya koymak yerine, yasak savmak için ulusal bayramları kutluyor. Bu nedenle yıllardır sahte, içi boşaltılmış, kuru ve ruhsuz resmi törenler yapılıyor. İslamcı hareket yeni bir rejim kurmayı beceremediği; dahası bunu yapmaya görgüsü, bilgisi, birikimi ve kadro kaynakları yetmediği için resmi kutlamaları sürdürmek zorunda kalıyor.

Ancak, İslamcıların egemenliğine giren devlet cumhuriyetten uzaklaştıkça halkın cumhuriyeti sahiplenme oranı ise artıyor. Bugün durum şudur: Devlet AKP’li Siyasal İslamcıların, cumhuriyet ise halkındır.

İKİ TÜRKİYE İKİ TOPLUM

Türkiye şizoid bir yarılma yaşıyor. Tıpkı bir şizofren gibi, toplumun ruhu da kimliği de parçalanmış durumda. Birbirine yabancı, ortak zeminleri bulunmayan ve giderek düşmanlaşan kuşaklar yetişiyor. Gerici kuşatmayı aşamayan toplum, içine düştüğü hastalıklı bir durumun bütün semptomlarını yaşıyor. Artık iki toplum ve iki ülke var. Halkın büyük ve önemli bir kesimi Cumhuriyet ve 10 Kasım gibi etkinlikleri kendi olanakları ile kutlarken, devleti yönetenler inanmadıkları bir etkinliği, sırf yasal zorunluluk olduğu için (galiba şimdilik) içi boş programlara sıkıştırıyor.

Bu riya ve iki yüzlülüğün daha fazla sürdürülmesi mümkün değil; ya ülke bu çemberi kırarak tarihsel ilerleme ve aydınlanma yatağına yeniden girecek ya da yeni ortaçağın değerler dünyasına teslim olacaktır. Her iki durumda da Türkiye kaçınılmaz olarak gezegendeki yerini yeniden tanımlayacaktır.

Peki.. Cumhuriyet nasıl bu aşamaya geldi? Nasıl oldu da böyle büyük bir ihanete uğradı? Ne oldu da, 70 yıllık karşı devrim süreci 15-20 Temmuz gerici darbe mekaniği içinde hedeflerine ulaştı? Bir ulusal kurtuluş savaşının üzerinde yükselen devrimle kurulan Cumhuriyet, uzun ve sancılı bir sürecin sonunda nasıl yıkıldı?

KARŞI DEVRİM HAREKETİ

AKP, Batı ve ABD ile çatışarak iktidar olamayacaklarını gören ve bu nedenle emperyalizmle yüz kızartıcı bir işbirliği yapmaya karar veren İslamcıların partisidir. Bu grubun, görece daha otantik ve Batı karşıtı bir İslamcılığı temsil eden Necmettin Erbakan’ın Milli Görüş hareketinden ayrılmasının nedeni de budur.

AKP’nin başarısı, kurulu düzene yönelik gerici/dinci eleştirileri, demokratik bir itiraz gibi sunmasında yatıyor. Yaratılan bu yanılsama, liberallerin (özellikle soldan gelen liberallerin) büyük katkısıyla, solun önemli bir bölümünün İslamcı harekete ve gericiliğe yönelik eleştirilerinin geri çekilmesine neden oldu. Dahası bu liberal ihanet, solun ve laikliği içselleştirmiş halk kesimlerinin direniş refleksinin kırılmasına yol açtı.

DENGESİNİ YİTİREN REJİM

Cumhuriyetin soluna kapalı yapısının, kendisinin tasfiye edilme sürecinde önemli bir rol oynadığı kesindir. Cumhuriyet burjuvazisi (sermaye, yüksek bürokrasi ve TSK komuta kademesi) sol korkusu nedeniyle, -Yalçın Küçük’ün deyimiyle- adeta kendisini zehirledi. Kendi solunu tasfiye eden Cumhuriyet, bütün dengelerini yitirerek sağın uçlarına savruldu ve sonunu hazırladı. Kendisini aşacak güçleri ezen cumhuriyetin egemen güçleri, ileriye gidemeyince, tarihsel bakımdan geriye düştü.

Özetle; Cumhuriyet kendi kurucu unsurlarının bir bölümünün ihanetine uğrayarak, varlık temellerini imha etti. Toplumun sola kaymasını önlemek için İslamcılık desteklendi, din siyasallaştı ve sonuçta kendisini büyüten gücü boğarak tasfiye etti. AKP-Cemaat iktidarını hazırlayan tarihsel arka plan budur. AKP iktidarı, bir neden değil sonuçtur. Askeriyle, bürokrasisiyle Cumhuriyet seçkinleri ve burjuvazisinin dramı bu tarihsel süreç ve olguda yatıyor.

HALKIN CUMHURİYETİ

Halk ilk kez 29 Ekim 2012 günü, AKP iktidarının, İslamcıların ve liberallerin kurduğu ablukayı dağıttı. Sokağa çıkan milyonlarca insan Cumhuriyeti iktidardan geri aldı. Artık devlet başka yerde millet başka bir yerdeydi. Büyük kentlerde, 2007’deki barışçıl, sivil ve demokratik Cumhuriyet Mitinglerinin liberal-gerici ittifak tarafından akıl almaz bir yaklaşımla “darbeci kalkışma” diye lekelemesinden sonra geri çekilen sivil cumhuriyetçi dalga 2012’den sonra yeniden yükseldi. Gezi / Haziran 2013 direnişi de hem bu dalganın bir devamı hem de aşılması olarak değerlendirilmelidir.

Bu yıl, yani 2018’deki Cumhuriyet kutlamaları ve 10 Kasım anmaları, bu sivil yükselişin giderek dev bir dalgaya dönüşmeye başladığını göstermesi bakımından önem taşıyor. Gerici-faşizan AKP yönetiminin, artık devletten bağımsız ve sivil şekilde yapılan halk kutlamalarını engelleme gücü de bulunmuyor. Çünkü, artık ne Türkiye 2003-2016 gericilik parantezine sıkıştırılmaya çalışılan bir ülkedir ne de AKP kudretli bir iktidar partisidir.

Artık devlet AKP’nin, Cumhuriyet ise halkındır. Hiç kuşkunuz olmasın, o halk devleti de iktidarı da geri alacaktır. Türkiye’nin önündeki yeni tarihsel görev, Cumhuriyeti eşitlikçi, özgürlükçü, laik, kamucu ve demokratik temellerde yeniden kurmaktır.