ABC Politik

Merdan Yanardağ
14 Ocak 2011
Email :

Abdullah Öcalan’ın avukatlarıyla yaptığı son görüşmenin notları, hem Kürt siyasal hareketi hem de sol açısından büyük önem taşıyor. Çünkü Öcalan’ın söyledikleri, Türkiye’de solun bir kesimindeki aktüel siyaset algısını ve Kürt siyasal hareketinin pozisyonunu değiştirecek bir nitelik taşıyor.

Siyasal tutumunu PKK’ye bakarak ya da Kürt sorununu merkeze alarak belirleyen kimi sosyalist gruplar, çevreler ve kişiler başta olmak üzere solun önemli bir kesiminin de (son üç yıldır takındığı) politik tavrı kökten değiştirecek bir açıklama bu.

PKK lideri Öcalan, söz konusu açıklamasına bir özeleştiriyle başlıyor ve şunları söylüyor:

“Önemli bir değerlendirme daha yapacağım. Bu değerlendirme tarihi ve aslında biraz da özeleştirel bir değerlendirme olacak. Bugüne kadar Ergenekon yargılamalarıyla birlikte devletteki gladionun Jitemvari yapıların tasfiye edildiği söyleniyordu. Biz de biraz böyle düşünüyorduk. Aslında olanlar tam da böyle değildir. Bu konu üzerine sürekli düşünüyorum. Geçenlerde buradaki arkadaşlarla da tartıştım. Nasıl fark etmemişiz bugüne kadar? Bu nedenle özeleştiri diyorum.” (Abdullah Öcalan, Görüşme Notları, 11 Ocak 1011)

Evet, tam olarak Öcalan’ın söyledikleri böyle. Öncelikle saptanması gereken durum da şu Öcalan’ın bu sözleri içerik açısından değil ama, biçimsel olarak olarak alışılmışın dışında bir tutuma işaret ediyor. Çünkü, ululama/kutsama geleneğinin yaygın olduğu Doğu kültürünün derin etkisi altındaki Kürt hareketi, liderin yanılmazlığı konusunda ilan edilmemiş bir tutuma sahiptir. Bu nedenle lider tarafından yapılan bir “özleştiri” bu kültürde sık rastlanan bir durum değildir. Bu bağlamda Abdullah Öcalan’ın açıklaması daha da büyük bir önem taşımaktadır.

Diğer taraftan Öcalan bu çıkışıyla, Kürt siyasal hareketinde diğer liderlere göre açık ara önde olduğunu, içinde yaşadığı bütün olumsuz koşullara karşın, gerçeği daha hızlı bir şekilde kavradığını ve gerektiğinde özeleştiri yapmaktan kaçınmadığını ortaya koydu. Kabul etmek gerekir ki bu bir özgüven halidir.

Öcalan’ın da belirttiği gibi, yaptığı özeleştiri “tarihi bir öneme” sahiptir. Çünkü, Ergenekon soruşturmasına “derin devlet” ya da Kontrgerilla tasfiye ediliyor diye destek veren, bu konuda yapılan uyarıları dikkate almayan Kürt hareketi ve solun bir kesimi, bu gelişme karşısında yeniden bir değerlendirme yapmak durumundadır. Çünkü Kürt hareketinin ve solun bir kesiminin tutumu, nesnel olarak rejimin gerici dönüşümüne, dolayısıyla Kürt sorununun çözümüne değil, çözümsüzlüğüne, daha kötüsü Amerikancı ve Barzanici (gerici) politikalara istemeden de olsa katkı sunmak şeklinde tecelli etmiştir.

KÜRT SORUNUNDA ÇÖZÜM İSTEYENLER ERGENEKONCULAR MI?

Öcalan, avukatlarına yaptığı açıklamaya şöyle devam ediyor:

“Sanırım Hanefi Avcı’nın kitabında da geçiyormuş. O da çözüm konusunda benimle görüşülmesi taraftarıymış, bunu öneriyormuş ve şimdi içeride ve Ergenekon’dan yargılanıyor. Yine geçmişte benimle burada çözüm amacıyla görüşen bazı isimler de Ergenekoncu diye yargılanıyor. Aslında Ergenekoncu diye tasfiye edildiği söylenenlerin bir kısmı çözüm yanlısı isimlermiş. Ama asıl Gladio’nun çözümü istemeyen kesimleri dışarıda bırakılmıştır, onlar hala dışarıdadır ve AKP bunlarla uzlaşmıştır.” (A. Öcalan, Görüşme Notları, 11 Ocak 2011)

Evet Hanefi Avcı kitabında bunu açıkça yazıyor. Aslında Öcalan yukarıda yer alan tespitlerini kuşku düzeyinde de olsa daha önce de ifade etmişti. Ancak, bu son açıklama hiçbir tereddüte yer bırakmayacak bir açıklıkla durumu ortaya koyduğu için önem taşıyor.

Ve kadere bakın ki, “Ergenekon soruşturması sonuna kadar gitsin” diyen ve bunun için Silivri Cezaevi’nin önüne kadar gelip gösteri yapan sosyalist arkadaşlarımızın bir kısmı -ki hemen tümü Kürt sorunu konsunda çok duyarlıdır- Hanefi Avcı ile birlikte Ergenekon davasıyla ilişkilendirilen bir oparasyon sonucu tutuklandılar.

Silivri Cezaevi’nde Ergenekon soruşturmasının ilk duruşmasının yapıldığı 20 Ekim 2008 tarihinde Ezilenlerin Sosyalist Platformu’nun (ESP) başlattığı “İstanbul’dan Silivri’ye Adalet Yürüyüşü” eylemi ile cezaevinin önüne gelenler arasında Sosyalist Demokrasi Partisi (SDP), Toplumsal Özgürlük Platformu (TÖP), Emekci Hareket partisi (EHP) gibi örgütler vardı.

Eylemciler cezaevi önünde yaptıkları açıklamada, “Ergenekon soruşturmasında sonuna kadar gidilmesi” talebini bir kez daha dile getirdiler ve inanılması zor ama şöyle devam ettiler “Dava Türkiye’de demokrasi, adalet ve eşitlik ikliminin genişlemesi için bir başlangıç oluşturmalı.”

Kısa bir süre sonra, 12 Ocak 2009’da Ergenekon soruşturması kapsamında yürütülen silah arama çalışmalarında bulunduğu iddia edilen el bombaları, işaret fişekleri ve G-3 mermilerinin, Marksist Leninist Komünist Partisi’nin (MLKP) 2003-2006 yılları arasında kullandığı el bombalarıyla aynı seri numarasına sahip olduğu iddia edildi. Ergenekon soruşturmasının ikinci iddianamesinde başka birçok örgütün yanı sıra MLKP’nin de Ergenekon tarafından kurulduğu, yönetildiği ileri sürüldü. Dahası, 1995 yılında Gazi Mahallesi’nde yapılan katliamın da bu örgüt tarafından gerçekleştirildiği ileri sürüldü, iyi mi!

Evet, Ergenekon soruşturması böyle sonuna kadar gidiyordu!

KONTRGERİLLA AKLANIYOR!

Hanefi Avcı, deneyimli bir polis ve Teşkilat’ın pilot kabininden gelen “birinci sınıf bir emniyet müdürü” olarak kitabında Ergenekon operasyonunun “çakma Kontgerilla” davası olduğunun, sadece şu kanıtlara dayanarak bile anlaşılacağını belirtiyordu “Ergenekon iddianamesinde PKK, DHKP-C ve bazı sol örgütler Ergenekon ile ilişkili gösteriliyordu. Bu iddia davanın düzmece olduğunun açık kanıtıdır.” H. Avcı, “bırakın polis olmayı” diye devam ediyor, “Aklı ve mantığı olan herkese ben iki kere ikinin dört ettiği kesinlikle bu iddiaların doğru olmadığını ispatlayabilirim.”

Bazı arkadaşlarımızın sandığı gibi, Ergenekon soruşturması derin devletin tasfiyesi değil, tam tersine Kontrgerillanın, Türk sağının ve İslamcı hareketin bütün suçlarının aklandığı bir tertip olarak kurgulandı. Daha da önemlisi rejimin gerici ve faşizan dönüşümünün bir aracı haline geldi.

Kuşkusuz birçok kişinin Ergenekon ile kastettikleri örgütlenme Kontrgerilla’dır. Ama bu kadar keskinleşen çatışma ortamında ve saflaşmanın bu ölçüde önem kazandığı bir politik mücadele sırasında kavramları doğru kullanmak hayati önem taşır. Dil bu kadar savruk ve rahat olamaz. Özen gerekir. Çünkü dil ve kullanılan kavramlar silahlardan daha önemli ve yakıcı olabilir. Bu nedenle Ergenekon değil kontrgerilla denmelidir.

Yeniden Öcalan’ın açıklamasına dönersek, PKK lideri şöyle devam ediyor:

“Deşifre olmuş Veli Küçük gibi, karanlık, cinayet işleyen, darbeci isimlerin yanına çözüm isteyen, hatta geçmişte benimle burada çözüm amacıyla görüşen isimleri de bunlarla ilişkilendirerek bu şekilde asıl çözüm yanlılarını tasfiye ediyorlar. Geçmişte biliniyor mesela Cem Ersever -Jitemin bizzat kurucusudur, yüzlerce, binlerce faili meçhule neden oldular- ama daha sonra yanlış yaptıklarını, sorunun bu yöntemlerle çözülemeyeceğini anlayıp dile getirince tasfiye edildiler.

“Yani insanlar zamanla yaptıkları hatadan dönebiliyorlar. Bugün içinde bulunduğumuz durumda AKP, asıl çözüme karşı olan ve dışarıda olan Gladiocularla-Ergenekonla anlaşmıştır ama çözüm yanlısı olan bazı şahısları da Ergenekon’la ilişkilendirilerek içeri atarak, çözüm isteyenleri bu şekilde tasfiye ediyor. AKP’nin özel ordu kurma çabaları, Hizbullah’ı bırakması bundan ayrı düşünülemez.” (A. Öcalan, Görüşme Notları, 11 Ocak 2011)

Durum tam da böyle. Ergenekon soruşturmasına Susurluk artığı bazı ırkçı-faşist unsurları dahil edip, operasyona kamuoyu nezdinde meşruiyet kazandırmaya çalıştılar. Kürt sorununun PKK ve Öcalan’la oturulup konuşularak çözülmesini isteyenler ise tasfiye edildi. Bu ekip aynı zamanda Türkiye’nin NATO’dan çıkmasını, ABD ile ilişkilerini sınırlamasını istiyordu.

Bu operasyonda (psikolojik harp) solu salak yerine koyup, kullanmaya çalıştılar. İşin acı tarafı çok başarısız oldukları da söylenemez.

ERGENEKONCULAR PKK VE APO İLE MASAYA OTURMUŞ!

Aslında Öcalan, daha önce de yukarıdaki değerlendirmesine çok yakın bir dizi açıklamayla hem örgütünü hem de kamuoyunu uyarmaya çalışmıştı. Bu konuda yazdığım bir makalede aşağıda özetlediğim analizi okuyucularla paylaşmıştım. Bu yazıyı uzatmak pahasına özetleyerek tekrar etmekte yarar görüyorum.

Büyük Ortadoğu Projesi kapsamında Türkiye’ye bölgede biçilen yeni rol, AKP’yi iktidara taşıyan en önemli politik etkenler arasındaydı. Bu rol, Kürt sorununun emperyalizmin denetimi dışında yerli bir çözümünü değil, Amerikancı-Barzanici bir çözümü gerektiriyordu.

Öcalan, yine avukatlarıyla yaptığı bir görüşmede, 28 Şubat döneminde, 2000-2001 yıllarında Bülent Ecevit hükümeti sırasında (Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu’nun genelkurmay başkanlığı sırasında) çözüm için bir irade oluştuğunu, kendisiyle bu konunun görüşüldüğünü ve bir dizi hazırlık yapıldığını belirterek, “Üçüncü dönem boyunca sürekli tasfiye edilmeye çalışıldık, hem biz hem muhataplarımız tasfiye edilmek istendi” diyordu. (A. Öcalan, Görüşme Notları, www.gumdem-online.net, 31 Mart 2010)

Burada Öcalan’ın “hem biz hem muhataplarımız tasfiye edilmeye çalışıldı” tespiti dikkat çekiyor. PKK’nin tasfiye edilmek istenmesini bir kenera bırakırsak eğer, Öcalan’ın “muhataplarımız” dediği kişi ya da kesimlerin kimlerden oluştuğu sorusu büyük önem taşıyor. Öcalan, çözüm konusunda samimi olduğunu söylediği Bülent Ecevit’in sağlık durumu gerekçe gösterilerek tasfiye edilmek istendiğini, ardından Irak’ın işgaline karşı çıkan DSP’nin parçalandığı, ve nihayet MHP’nin erken seçim isteyerek hükümeti düşürdüğünü belirterek şöyle devam ediyor:

“Öte yandan orduda da bu Kıvrıkoğlu ekibini tasfiye ettiler. Ecevit ve Kıvrıkoğlu’na yapılan aslında bir darbedir. Hatta o dönem Kıvrıkoğlu adına benimle görüşenler şimdi Ergenekon’dan yargılanıyorlar! Siyaset arenasında AKP ön plana çıkarıldı, aynı politikaları uygulamak için orduda (Hilmi) Özkök ve ekibi ön plana çıkarıldı, Büyükanıt ve Başbuğ da bu çizgiyi sürdürdüler.” (A. Öcalan, Görüşme Notları, www.gumdem-online.net, 18 Haziran 2010)

Öcalan’ın “Kıvrıkoğlu adına benimle görüşenler şimdi Ergenekon’dan yargılanıyorlar” şeklindeki değerlendirmesi büyük önem taşıyor. Özellikle sağcı, İslamcı ve muhafazakar kesimler ile sol liberallerin Ergenekon soruşturması hakkındaki kimi değerlendirmelerini, dahası hükümetin medya üzerinden oluşturmaya çalıştığı kamuoyunu algısını çökertecek bir açıklamaydı bu. Ancak Öcalan’ın çok daha net ifadeler kullanıldığı son açıklama ve tespitlere kadar (hayret verici şekilde) liberaller bir yana, Kürt hareketinin, solun bir kesiminin tutumu değişmedi.

Umarız Öcalan’ın bu tarihi özeleştirisi uyarıcı olur ve br kısım solu salak yerine koyanlara gerekli yanıt, ortaklaşa verilir. Değilse, bu yanıtı verenler hep vardı zaten bu topraklarda.