ABC Politik

Merdan Yanardağ
21 Ocak 2011
Email :

Hrant Dink cinayetinin üzerinden tam 4 yıl geçti. İstanbul’da 19 Ocak 2011 günü yapılan anma törenlerinde, Hrant Dink’in gerçek dostları büyük çoğunluğu oluşturuyordu. Ancak verilen fotoğrafta dikkatli bakıldığında, bu cinayeti işleyenler ve azmettirenlerle katillerin gizlenmesine büyük katkıda bulunan liberal ve muhafazakar güruhun hala aynı kadrajda yer aldığı görülüyordu.

Dolayısıyla aradan geçen 4 yıla ve bu süre içinde cinayeti işleyen ve işletenlerin niteliği, amaçları ve siyasal hedefleri konusunda ortaya çıkan çok sayıda kanıta ve belgeye karşın bu konuda kamuoyunda yaratılan algının çok değişmediği gözleniyordu.

İktidarın/devletin desteklediği liberal, muhafazakar ve İslamcı medyanın bu algıyı sürekli olarak beslediği, daha da önemlisi cinayete ilişkin yeni bilgi ve belgelerin de karartıldığı ortaya çıkıyordu.

Oysa Türkiye’nin yakın tarihinde çok önemli bir siyasal dönemece işaret eden bu cinayet, AKP-Cemaat koalisyonunun devleti ele geçirme, toplumu teslim alma ve İslamo-faşist bir rejim kurma operasyonunun gerekçesi haline getirildiği bir derinliğe sahipti.

Çünkü Dink cinayeti, AKP-Cemaat koalisyonunun siyasal hedeflerine ulaşmasının önünde engel oluşturabilecek kadroları, siyasal şiddet kullanarak tasfiye etme operasyonunun iklimini oluşturdu. Bu operasyona toplumsal bir onay üretti.

HRANT’IN KATLİ ERGENEKON DEVLETİ Mİ?

Liberal ezbere dayanan, zihinsel bir çaba içermeyen ve entelektüel hayat üzerinde estirilen muhafazakar terörün baskısı altında yapılan yüzeysel değerlendirmelerin artık ötesine geçilmelidir. Bu cinayetin işlenmesinden politik olarak yararlanan çevrelerin kimler olduğuna bakılmalıdır.

Çünkü öyle anlaşılmaktadır ki, Dink’in öldürülmesinden sonra oluşan, daha doğrusu oluşturulan hava henüz tam olarak değişmedi. İkna ediciliğinden ve gücünden çok şey yitirse de egemen yaklaşım hala şöyledir Dink’i, Türkiye’de kaos ortamı yaratarak askeri darbe koşullarını oluşturmak isteyen milliyetçi ya da “ulusalcı” denilen güçler, yani Ergenekoncular öldürttü.

Oysa bütün verilerin ortaya koyduğu gerçek şudur Hrant Dink, tam da bu algıyı, bu düşünceyi toplumda oluşturmak, “Hrant’ın katili Ergenekon devleti” diye slogan atılmasını sağlamak isteyen güçler tarafından öldürtüldü.

Bu nedenle olgular, çok güçlü kanıtlar ve cinayetin siyasal analizinin ortaya koyduğu sonuçlarla desteklenen bir iddiayı artık yüksek sesle ifade edebiliriz Hrant Dink’in katili AKP ve Fethullahçıların oluşturduğu yeni derin devlettir.

Çünkü bu cinayetin yarattığı derin acı, öfke ve protesto eylemleri üzerinden AKP-Cemaat koalisyonunun yürüttüğü siyasal projeye (darbeye) güçlü bir toplumsal onay ve tarihsel meşruiyet üretildiği açıkça görülmektedir.

YA KATİL UŞAK DEĞİLSE!

Cinayetten önce Veli Küçük ve Kemal Kerinçsiz gibi kişilerden oluşan mafya kırması, ırkçı ve faşist bir çevre tarafından Hrant Dink’e yönelik olarak başlatılan kampanya da cinayeti işleten çevrelerin işini kolaylaştırdı.

İlk ve basit analizde, dahası kamuoyunda oluşan ön algıda Dink’in böyle bir çevre tarafından öldürülmüş olabileceği akla yakın bir değerlendirmeydi. Susurluk artığı bu çevrenin sicili de böyle bir cinayetin işlenmesine uygundu.

Zaten bize üç yıldır egemen medya aracılığıyla vaaz edilen, en yetkili ağızlardan söylenen şey bu yöndeydi.

Peki ya öyle değilse… Ya Hrant Dink, Fethullahçı istihbaratçıların planlı yönlendirmesi veya “yol vermesi” sonucu öldürülmüşse…

Bilimsel bir analizin ilk adımı akılcı kuşku değil midir?

Şimdi, daha önce de kimi yazılarımda ortaya koyduğum ve dikkat çektiğim bazı olguları kısaca sıralayalım

Hrant Dink’i vuran Ogün Samast’ın azmettiricisi suçlamasıyla tutuklanan Erhan Tuncel polis muhbiridir. Diğer azmettirici Yasin Hayal de Tuncel üzerinden polisin denetimindeki bir İslamcı-faşist eylemcidir. Bu iki isim, Türk-İslam sentezcisi Büyük Birlik Partisi’nin (BBP) gençlik örgütü Alperen Ocakları’ndan devşirilmiştir.

Erhan Tuncel’i polise istihbarat elemanı olarak alan kişi, dönemin Trabzon Emniyet Müdürü Ramazan Akyürek’tir. Erhan Tuncel, bu hizmetleri karşılığında Emniyet bütçesinden ücret almıştır.

Ramazan Akyürek’in, Emniyet içindeki Fethullahçı örgütlenmenin pilot kabininde bulunan isimlerden biri olduğu, artık herkesin bildiği bir sır durumundadır. AKP hükümeti tarafından Emniyet Genel Müdürlüğü İstihbarat Daire Başkanı yapılmıştır.

CİNAYET POLİSE 17 KEZ İHBAR EDİLMİŞ

Hrant Dink’in öldürüleceği Ramazan Akyürek’e ve diğer polis birimlerine Erhan Tuncel tarafından tam 17 kez ihbar edilmiştir. Eylemi gerçekleştirecek kişilerin isimlerinin bile verildiği bu yoğun ihbara karşın hiç önlem alınmamıştır.

Öyle ki, Ramazan Akyürek tarafından “yüksek gizlilik derecesi” bulunduğu gerekçesiyle mahkemeye gönderilmeyen bir istihbarat notunda, Samast’ın cinayetten iki gün önce polis takibine alındığı ortaya çıkmıştır. Ve fakat her nasılsa aynı polis cinayeti önleyememiştir.

Cinayet ihbarı Trabzon’dan sadece Ankara’ya değil, İstanbul Emniyet Müdürlüğü’ne de iletilmiştir. Ancak İstanbul İstihbarat Şube Müdürü Ali Fuat Yılmazer’in (İstihbarat Daire Başkanlığı C-Şubesi eski Müdürü) bu ihbarın gereğini yapmadığı ortaya çıkmıştır. Dahası, bu ihbarların gizlendiği anlaşılmıştır. Ali Fuat Yılmazer’in de Emniyet’teki Fethullahçı yapılanmanın önemli isimleri arasında bulunduğu bilinmektedir.

Cinayetin ihbar edildiği ortaya çıkınca bu konuda sadece Trabzon Jandarma Alay Komutanı Albay Ali Öz ve Jandarma İstihbarat Şube Müdürü bir yüzbaşı ile bir astsubay suçlandı. Jandarma’ya da cinayetin ihbar edildiği doğruydu. Ancak görev sahası polise aitti. Fakat Trabzon Valisi, Jandarma Müfettişinin aykırı görüşüne karşın Savcılığın talebi doğrultusunda adı geçen jandarma personeli hakkında hemen soruşturma izni verirken, polisler hakkında bu izni vermeyecekti.

Oysa daha sonra idari soruşturma başlatan Mülkiye Müfettişleri’nin raporunda Ramazan Akyürek, Ali Fuat Yılmazer ve diğer Fethullahçı polis şefleri açıkça suçlanacaktı.

REŞAT ALTAY KIDEMLİ KORTRGERİLLACI 


Teftiş Kurulu raporlarında ilginç bir isim daha bulunuyordu. Ramazan Akyürek’in İstihbarat Daire Başkanlığı’na getirilmesinden sonra Trabzon Emniyet Müdürlüğü’ne atanan (2006) ve Dink cinayeti sırasında bu görevde bulunan Reşat Altay… Bu isim ilginç olduğu kadar önemli de. Çünkü Reşat Altay, 16 Mart 1978’de İstanbul Üniversitesi’nden topluca çıkan solcu öğrencilerin üzerine bomba atılarak gerçekleştirilen katliam sırasında üniversitenin güvenliğinden sorumlu komiserdi.

Reşat Altay, ülkücülerin gerçekleştirdiği bu katliamı organize etmekle suçlanan ve adı kontrgerilla operasyonları ile anılan bir polisti. 12 Eylül öncesinde gerçekleştirilen en büyük faşist katliamlardan biri olan ve bir Kontrgerilla operasyonu olduğundan kuşku duyulmayan bu saldırıda, tam 8 devrimci yaşamını yitirmiş, 50’den fazla kişi de yaralanmıştı.

Hrant Dink cinayetinde “görev ihmali” görülen polis şeflerinin çok önemli bir başka özelliği daha vardı Emniyet’teki bu Fethullahçı ekip aynı zamanda Ergenekon soruşturmasını da yürütüyordu.

DİNK, AKP-CEMAAT PROJESİ İÇİN EN UYGUN HEDEFTİ


Hran Dink’in üçüncü ölüm yıl dönümü nedeniyle 22 Ocak 2010 tarihinde Sol Portal’da yazdığım makalede aşağıya aldığım değerlendirmeyi yapmıştım. Aradan geçen bir yıl, söz konusu analizin ortaya koyduğu tablonun değişmediğini gösteriyor. Dahası, bu konudaki liberal-muhufazakar şirretlik ve saldırganlık devam ediyor. Söz konusu yazımdaki değerlendirme şöyleydi:

“Hrant Dink cinyeti, yandaş ve İslamcı medyanın yoğun propagandası sonucu bütün tersine verilere karşın şimdilik “ulusalcı” diye bilinen çevrelerin üzerinde kaldı. Entelektüel ortama hakim olan liberal zihniyet de böyle bir algının oluşmasına büyük katkıda bulundu. Dönemin yükselen milliyetçi atmosferi de bu algıyı kolaylaştırdı ve pekiştirdi.

“Oysa, bizatihi bu milliyetçi ortamın kendisinin, Hıristiyan ve Ermeni asıllı solcu bir gazeteciyi “ulusalcı” denilen muhalefeti lekelemek (dolayısıyla AKP-Cemaat darbesine direnen Kemalist kadroları tasfiye etmek ve bu arada solu da etkisizleştirmek) gibi bir amaç için uygun hedef haline getirdiği de düşünülebilirdi.

“Çünkü Hrant Dink’in öldürülmesi Ergenekon operasyonunun fitilini ateşleyici bir etki yaratmış ve kamuoyu nezdinde bu operasyona önsel olarak önemli bir meşruiyet kazandırmıştı. Dolayısıyla Hrant Dink cinayeti AKP-Cemaat ittifakının devleti el geçirme ve rejimi dönüştürme projesine paha biçilemez bir katkıda bulunmuştu.”

DİNK’İ O SOKAKTAN DEVRİMCİLER KALDIRACAK

Hrant Dink cinayeti böyle bir katkıyı düzenin yeni efendilerine sunmayı sürdürüyor. Çünkü ne yazık ki, Dink’in cesedi hala o kaldırımda öylece uzanmaya devam ediyor.

Sevgili Dink’in cesedini o kaldırımdan bu ülkenin devrimcileri bir kez daha kaldıracaktır. Çünkü, gerçek katillerin yakasına yapışmadan, onları suçüstü yakalayıp sergilemeden ve tarih önünde mahkum etmeden Dink’in cesedini o sokaktan gerçek anlamda kaldırmak mümkün değildir.

Bunu, ne katillerle kol kola girip yeni düzene “evet” cephesinde yer alan liberaller, ne çok demokratik gerekçelerle aslında siyasal iktidara toplumsal onay üreten sol liberaller ne de düzenin yeni egemenleri olan muhafazakarlar ve İslamo-faşistler yapabilirler. Cinayetin 4’üncü yılında, anma etkinliklerinin ön saflarında yine bu koalisyon vardı.

Dink’i anacağımız beşinci yılda artık bu tablo değişmelidir. Öyle sanıyorum ki değişecektir de..

Çünkü Dink cinayeti konusunda kamuoyunda oluşan algı çok değişmese de, solun önemli kesiminde bu saldırının arkasındaki güçlere bakışın büyük ölçüde değişmeye başladığını söyleyebiliriz. Bu durum sevindiricidir.

Çünkü Dink cinayeti ve sonrasında genel olarak toplum ve muhalefet çevreleri, özel olarak da sol salak yerine konuldu. Bu nedenle son bir yıl içinde Dink cinayetindeki en önemli gelişme, işte solun tutumundaki bu farklılaşmadır.