Türkiye bir kader seçimine doğru giderken, İslamcı hareketin sadece siyasal değil, ideolojik çöküşü de belirginleşiyor. Dahası, bu çöküşün, bir daha toparlanmaya izin vermeyecek ölçekte bir bozguna dönüşebileceği de görülüyor. Özellikle kadın hakları konusundaki, Ortaçağ değerler dünyasını referans alan gerici tutumun AKP ve İslamcı harekette yaşanan çözülmenin en önemli nedenlerinden birini oluşturduğunu söyleyebiliriz. Özetle İslamcı illüzyonun artık dağılmaya başladığı anlaşılıyor.
Durumu şöyle ifade edebiliriz; Cumhuriyet ile elde ettikleri haklarının hep var olduğunu ve devam edeceğini sanan, bu hak ve özgürlüklerin yeterince bilincine varamamış muhafazakâr kadınlar arasında bir tepki gelişiyor.
Hüda Par ve Yeniden Refah Partisi gibi örgütlerin AKP ile girdikleri ittifak da bu tepkiyi besleyen bir rol oynuyor. Öyle anlaşılıyor ki, bu seçimlerde ideolojik mücadelenin temel eksenlerinden birini kadın sorunu, kadınların, temelini laikliğin oluşturduğu hak ve özgürlükleri üzerinden yürüyen tartışma oluşturacak.
AKP ve İslamcı hareketin Cumhuriyet’i tasfiye etme ve bir şeri rejim kurma hedefini gerçekleştirmesinin artık mümkün olmadığı saptamak gerekiyor. Eğer 14 Mayıs seçimlerine giderken büyük ve vahim bir hata yapılmazsa, İslamcı iktidar ağır bir yenilgiye uğrayacak. Dünyada yüz kızartıcı bir iflas yaşayan siyasal İslamcılığın Türkiye’de başarılı olması için bir neden bulunmuyor. Böyle bir başarı ancak bizim kabahatimiz olabilir. Çünkü ülkedeki mevcut İslamcı iktidarın bu kadar uzamasının tek nedeni; aydınların, solun ve genel olarak muhalefet çevrelerinin dağınıklığı, örgütsüzlüğü, programsızlığı ve korkuları oluyor.
Yeni bir rejim kurmak iddiasında olan, tarihsel köklere sahip hiçbir siyasal iktidar sadece ekonomik ve sendikal taleplere dayalı bir mücadele ile yıkılamaz. Solun, demokratik ve cumhuriyetçi kesimlerin ideolojik ve kültürel mücadeleyi ihmal etmeleri, İslamcı harekete paha biçilmez bir manevra alanı sağladı. Oysa İslamcı hareket Türkiye ve yeryüzünün her köşesinde, 21. yüzyıl dünyasında topluma ve insanlığa iyi, güzel, gelişkin, refah üreten ve aydınlık hiçbir gelecek sunmaktan uzak olduğunu ortaya koydu.
EMPERYALİST TARİH TEZİ VE İSLAMCILAR
Seçime giderken, İslamcı hareketin iktidar stratejisinde önemli rol oynayan kimi tezlerine biraz daha yakından bakmakta yarar var. Çünkü bu strateji bilinmeden, ideolojik-politik mücadelenin tezlerini oluşturmak zordur. Bilindiği gibi, Türkiye’de Cumhuriyet’in tasfiye edilmesi ve ılımlı bir İslam rejimi kurulmasının teorik temeli ve tarihsel gerekçesini, Müslüman ülkelerdeki Batı tipi modernleşme girişimlerinin başarısızlıkla sonuçlandığı varsayımı oluşturdu.
Emperyalizmin hizmetindeki oryantalist siyaset yapıcıları, İslam dünyasının tarihine, kültürüne ve toplumsal dokusuna özgü; Batı’yla uyumlu yeni bir modelin oluşturulması gerektiği ileri sürüyordu. İşin ilginç tarafı, onların tezlerini siyasal İslamcı hareket ve ruhban (ulema, bubeda ve umera) da kendilerine iktidar yolunu açtığı için benimsedi. Büyük Ortadoğu Projesi de Arap Baharı da bu arayışın ürünüydü. Dolayısıyla, ülkemizde sıkça gündeme gelen ılımlı İslamcılık kavramı, ABD ve Batılı ortaklarının dönemsel ihtiyaçlarının bir sonucu olduğu kadar, böyle bir fikrî arka plana da dayanıyordu.
İşte bu tezin bir hipotez olmaktan çıkıp, hayat ve tarih içinde sınanmış bir modele dönüştürülmesi gerekiyordu. Bu model Türkiye olacaktı. Model ülkenin, modernleşme ve aydınlanma sürecinde görece başarılı sonuçlar almış Türkiye’nin olması kaçınılmazdı. Çünkü Türkiye, hem bu projenin yaşama geçirilmesi hem de başarılı olması için uygun bir gelişkinlik düzeyine sahipti. Ancak bir sorun vardı; Türkiye aynı zamanda İslam dünyasından neredeyse kopacak ölçüde uzaklaşmıştı.
Bu nedenle yapılacak tek şey, Türkiye’deki laik cumhuriyet mimarisini yıkarak, onu yarı laik bir hurma cumhuriyetine, diğer bir ifade ile bir ılımlı İslam rejimine çevirmekti. Türkiye böylece İslam dünyasına, onları daha derinden etkileyecek şekilde yakınlaştırılacaktı. AKP iktidarı bu ihtiyacın ürünü olarak projelendirilmişti. İşte bu proje çöktü.
GERİCİ TARİH TEZİNİN İFLASI
Ayrıca ortada bir sorun bulunuyordu; tarih içinde ne kadar aşındırılsa da, bütün kusurları ve sınırlılıklarına karşın laik cumhuriyet güçlü bir toplumsal temel oluşturmuştu. Cumhuriyet bir avuç seçkinin rejimi değildi ve sanılanın çok ötesinde büyük bir toplumsal desteğe sahipti. İslamcıların teorisi de hesabı da yanlıştı. Bu nedenle, toplumun en az yüzde 50’si iktidarın bütün gücüne, baskısına, rant dağıtım enstrümanlarına karşın teslim olmadı.
Bu gerçek, 2007 Cumhuriyet mitinglerinden itibaren her toplumsal harekette ve ulusal bayramda, dahası Gezi/Haziran Direnişi’nde eylemli bir şekilde ortaya çıktı. Milyonlarca yurttaş hem insanlığın ilerici birikimine hem de Cumhuriyet’in kazanımlarına sahip çıkıyordu. Gezi/Haziran Direnişi’nin tarihsel, ahlaki ve siyasal meşruiyete sahip olmasının nedenlerinden biri de buydu. Eylemde o kadar yaygın Türk bayrağı olmasının nedeni buydu.
ABD’nin ve Batılıların da desteklediği dinci-muhafazakâr tarih tezine göre, Müslüman ülkelerden koptuğu ileri sürülen Türkiye, model oluşturabilmek için İslam dünyasına daha çok yakınlaştırılacak, radikal eğilimleri (laiklik) törpülenecekti. Böylece seçim sandığına dayalı Batı yanlısı bir İslami bir rejim oluşturularak bölgedeki emperyalist hegemonya güvence altına alınacaktı.
İslamcılar bu projenin de üstüne atladılar. AKP’yi kuran kadroların Milli Görüş çizgisinden ayrılmalarının, Necmettin Erbakan’ı terk etmelerinin nedeni buydu. ABD ve Batılı emperyalist güçlerle kendi amaç ve hedefleri arasında bir örtüşmenin oluştuğunu görüyor, böyle bir işbirliğinin kendilerini iktidara taşıyabileceğini düşünüyorlardı. AKP’yi kuran kadro iktidara gelmek için emperyalizmle işbirliği yapmaya kadar veren İslamcılardı.
İSLAMCI TARİH MÜHENDİSLİĞİ
Tayyip Erdoğan’ın uzun süre siyasal danışmanlığını yapan, daha sonra bakanlık görevlerinde de bulunan “Muhafazakar Demokrasi” kitabının yazarı Doç. Dr. Yalçın Akdoğan’ın ifadesiyle -ki kendisi parti programı ve gerekçesinin de yazarları arasındaydı- rejimin ve ülkenin yönünün (laik Cumhuriyet’in niteliğinin) değiştirilmesi için 200 yıldır ilk kez iç ve dış dinamikler bir biriyle örtüşüyordu.
İşte, yukarıda kabaca özetlediğim bu siyaset planlaması artık çöktü. Siyasal İslamcılık bütün bölgede başarısızlığa uğradı. Mısırda, Tunus’ta, Libya’da, Gazze’de, Irak’ta yenildi. İslamcılık IŞİD’in elinde kaldı. Yüz kızartıcı iflas dediğim budur. Siyasal İslam’ın, modern çağda toplumları yönetme ve 21. yüzyılın ihtiyaçlarıyla uyumlu rejimler oluşturma yeteneğine sahip olmadığı ortaya çıktı. Emperyalizm ve küresel gericiliğin Suriye yenilgisi bir dönüm noktası oldu.
İşte bu nedenle daha önce, sadece solcular, sosyalistler ve Cumhuriyetçi aydınlar tarafından görülen, eleştirilen gerici düzenleme, uygulama ve siyasetler artık toplumun geneli demesek bile, büyük kesimi tarafından fark edilmeye başlandı. Kadın hakları sorununun birden bire bu kadar öne çıkmasının nedeni budur. Özetle AKP, kendi dar siyasal İslamcı programını bütün milletin talebi (istemi) gibi sunma girişiminde başarısızlığa uğradı. Ancak, sadece İslamcıların ve AKP’nin başarısız olması, zaferi getirmiyor. Kazanmasını da bilmek gerekiyor.