Türkiye solunun bir Cengiz Çandar cezası var galiba.. Çünkü uzun süredir devam eden Türk solunun HDP ile imtihanı, bu kez Cengiz Çandar üzerinden sınamaya dönüşmüş görünüyor. Şaka gibi ama, bu zat-ı muhteremden, yani Çandaroğlu Cengiz beyden ne Türkiye ne de sol bir türlü kurtulamıyor. Sanırım ülkemizde ve solda en ünlü “dönek” kendisi olduğu için bu durum kaçınılmaz görünüyor.
Türk solunun bütün eleştirilerini geri çekerek Kürt siyasal hareketiyle sürdürdüğü asimetrik ve sağlıksız ilişkinin de artık sonuna gelindiği anlaşılıyor. Örneğin, Cengiz Çandar ve Hasan Cemal gibi solun ünlü dönekleri, bir dönemin “yetmez ama evet”çi AKP-Cemaat destekçileri parti listelerinden aday yapılırken, Türk solunun, sosyalist hareketin ve cumhuriyetçilerin duyarlılıkları, hiç dikkate alınmıyor. Nasıl bir tepki verileceği araştırılmaya bile gerek duyulmuyor. Nasıl olsa biz ne dersek o olur diye düşünülüyor.
***
Cengiz Çandar’ın, sola, halka, Türkiye’ye ihaneti 1960 yılların sonuna 1970’li yılların başına kadar gidiyor. Hasan Cemal’in liberalizme savrulması, sola ve halka ihaneti ise biraz daha sonra gerçekleşiyor. Cemal, 1980’li yılların sonuna doğru ancak yeni safını belirliyor.
Ayrıntılarına pek fazla girmeyeceğim, ama kimi belirleyici dönemeçlere işaret etmekle yetineceğim. Tartışmayı daha çok Cengiz Çandar üzerinden sürdüreceğim.
Cengiz Çandar’ı şöhret yapan, Hasan Cemal’in genel yayın yönetmenliğindeki Cumhuriyet gazetesiydi. İlhan Selçuk’un onayıyla Cumhuriyet’e alınan Çandar, 1969’da Milli Demokratik Devrim (MDD) hareketinden ayrılan Proleter Devrimci Aydınlık, sonra Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP), ardından da Aydınlık adlarını alan Doğu Perinçek grubunun lider ekibi içindeydi. 1968’deki Filistin gerilla mücadelesinin prestijinden de etkilenen devrimci gençlerin, Siyonizm ve ABD emperyalizmine karşı savaşmak için bölgeye giden ilk grubun içinde yer alıyor.
İsrail operasyonundan hemen önce Filistin Halk Kurtuluş Cephesi kampını terk ediyor. İsrail saldırısında, aralarında MDD’nin yayın organlarından Türk Solu Dergisinin Yazıişleri Müdürü Bora Gözen’in de bulunduğu, sosyalist hareketinin en parlak kuşağından tam 7 devrimci ölüyor. İşte Cengiz Çandar derken, bu saldırının istihbaratını verdiği ileri sürülen bir kişiden söz ediyoruz. Ortadoğu uzmanı gazeteci Faik Bulut, bu operasyondan yaralı kurtulan bir devrimci. İsrail hapishanelerinde tam 7 yıl kalıyor. Olayın tanığıdır, hayatta..
***
Elbette Cengiz Çandar söz konusu İsrail operasyonu ile hiçbir ilgisinin olmadığını, görüş ayrılıkları nedeniyle kampı terk ettiğini, zamanlamanın ise bir rastlantıdan ibaret olduğunu söylüyor. Bu açıklama doğru da olabilir. Ancak, biz biliyoruz ki, o kampı terk ettiği andan itibaren devrimci ve sosyalist hareketi de terk ediyor. Bu kesindir. Dahası, karşı tarafa geçiyor, bu da kesindir. Sonraki yaşam çizgisi bu durumu fazlasıyla kanıtlıyor.
Ancak, Çandar bunu kaba bir şekilde değil, daha sofistike bir üslupla yapıyor. Öyle ya, Mülkiye mezunu ve SBF Öğrenci Derneği Başkanlığı yapıyor. Türkiye’de 68 hareketinin önde gelen isimleri arasında yer alıyor. Eli kalem tutuyor, İngilizce ve Arapça biliyor. Dolayısıyla dönüşü ya da ihaneti daha incelikli yapabilecek bir müktesebata sahip olduğu şüphe götürmüyor.
Çandar, 1970’li yılları Cumhuriyet gazetesinin dış politika muhabiri ve yazarı olarak geçiriyor. Filistin davasını anlatan yazılar ve röportajlarla isim yapıyor. Arap dünyasındaki ulusalcı, ve anti-emperyalist hareketlerle ilgileniyor. O yıllarda Cumhuriyet gazetesi çalışanı herkes neredeyse şöhret oluyor. Onları “şöhret” yapan, gazetenin yüksek prestiji oluyor. Bu durum 1990’a kadar sürüyor. Dünya sosyalist hareketindeki büyük çözülme ve geriye savrulmanın da etkisiyle, Cumhuriyet’te de bir ayrışma yaşanıyor. Soldan uzaklaşan ve liberalizme savrulan gazeteciler ayrılıyor. Her biri merkez medyada önemli mevkilere getiriliyor, el üstünde tutuluyor.
***
Öyle ya, eski solcu olmanın kıymeti de büyük oluyor. Ülke ve dünya siyasetine, sosyolojisine, ekonomiye hakim olmak, kültür ve sanattan anlamak, Marksist terminolojiye aşina olmak gibi bir birikimden gelmek, öyle herkesin kolay kolay sahip olabileceği bir kişisel özellik değildir. Bu nedenle kültür, medya, iş ve siyaset dünyasında eski solcu olmanın piyasa değeri büyüktür.
Çandar, 1980’lerin başlarından itibaren önce İran’daki İslamcı karşı devimin sözcülüğüne ve Batı kamuoyunda Şia/dinci gericiliğinin pazarlamasına girişiyor. Kendisiyle 1989-1991 arasında Güneş gazetesinde çalıştık, bilirim, “İran İslam devrimini dünyaya ben duyurdum” diye övünürdü. Ancak, bu İran devrimini savunmak değildi. İslamcılar önce böyle anladı. Büyük hata yaptıklarını ise çok geç fark ettiler. Çandar’ın yaptığı daha çok, İran devriminin siyasal ve sosyolojik gerekçelerini anlatma ve Batılı siyaset yapıcılarına yardımcı olmaktı.
***
Çandar, 1984’ten itibaren Turgut Özal ve ANAP iktidarıyla yakın ilişkiler kurudu. Özal’a fahri danışmanlık yaptı. Cumhuriyet gazetesinden ayrılan ilk ekip içinde yer aldı. Gazete içindeki kavgaya katılmadı. Türkiye’de büyüyen Kürt sorununun da etkisiyle, bu kez “Kürt davasını” dünyaya duyurma misyonunu üstleniyordu. Bu kez, “İran devrimini dünyaya duyurduğum gibi, şimdi de Kürt davasını dünyaya duyuracağım” diyordu. Bu yıllar, bazı ABD kurumlarıyla da yakın ilişki kurduğu, onlar için çalışmaya başladığı dönemdir.
Çandar’ın sonraki serüvenini biliyoruz.. Türkiye’de İslamcı hareketle yakın ilişkiler kuruyor, onların gazete ve dergilerine yazılar yazıyor. Refah Partisi’nin yükseldiği, Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde, 1990’larda siyasal İslamcı harekete yazılıyor. Uzun süre Yeni Şafak gazetesinde köşe yazarlığı yapıyor. Çandar açısından, 28 Şubat 1997 sürecinin de etkisiyle bu yıllar kamuoyunda profilinin düştüğü bir dönem olarak değerlendirilebilir.
AKP iktidarıyla birlikte yeniden yıldızı parlıyor, NTV’de danışmanlık ve programlar yapıyor. Kürt sorununa bakışta, Amerikancı ve liberal bir perspektifi yerleştirmeye çalışıyor. Barzani ve Irak deneyiminin de etsiyle bu yaklaşımını sol liberal çevrelerde ve Kürt kamuoyunda pazarlamaya girişiyor.
***
AKP-Cemaat iktidarına, özellikle “çözüm süreci” denilen dönemde kayıtsız şartsız destek veren Çandar, yol ayrımında ise Amerikancılığının da etkisiyle F. Gülen’e yakın duruyor. Gülen tasfiye edilince, Çandar bu kez “ne olur ne olmaz” diye Türkiye’yi terk ediyor. İsveç’e yerleşiyor ve son yıllarda orada yaşıyor. İsveç yıllarında bazı ABD kuruluşları için çalışmaya, raporlar yazmaya devam ediyor. Sanırım bu çalışmalardan hareketle İngilizce iki kitap yayınlıyor.
İşte, HDP’nin Yeşil Sol Parti listelerinden milletvekilliği adayı yaptığı kişinin kısa portresi budur. Bu seçim hiç kuşkusuz siyasal bir tercihtir. Kürt siyasal hareketi bu tercihi ile, köklü bir tutum değişikliğinin de işaretini veriyor. İstihbarat örgütleriyle karanlık ilişkileri olduğu belirtilen ya da hakkında bu yönde çok güçlü iddialar bulunan Cengiz Çandar’ı sürpriz bir şekilde, (parti organlarında bile görüşülmediği iddia ediliyor) Diyarbakır’dan, seçilecek bir sıradan milletvekili adayı yapmakla, aslında ABD ile bir irtibat kurulmak istediğini de ortaya koyuyor.
Öyle anlaşılıyor ki, Kürt siyasal hareketi, Kuzey Suriye’de ABD ile kurduğu ilişki ve yaşadığı deneyimini Türkiye’ye aktarmak istiyor. Bu tercihin başka bir sonucu daha var; HDP bu tutumuyla sol, sosyalist hareket ve cumhuriyetçi kesimlerle kurduğu ilişkiyi de zedelemiş oluyor.