ABC Politik

Cihan Aydın
26 Ekim 2024
Email :

STATÜKONUN DEĞİŞİM DÜNYASI

Giuseppe Tomasi di Lampedusa, 1860’lı yılları içeren İtalya’nın birleşmesini ve yeniden doğuşunu ifade eden “Risorgimento” dönemini anlatan “Leopar” adlı eserinde “statüko ve değişim” arasında kalan ve dönemin muktedir aristokrat aile üyelerinden birisi olan Prens Don Fabrizio üzerinden bir kesit sunar.

Garibaldi devrimi rüzgarlarının estiği bir dönemde, feodalite, değişim ve dönüşüm rüzgarları altında çatırdarken ve bu düzeni yeniden korumak / kurmak için şu tarihi özdeyişi kullanır:

“Her şeyin olduğu gibi kalmasını istiyorsak, her şeyi değiştirmeliyiz.”

Salina Prensi yüz yüze geldiği bu yeni dünyanın, “leopar ve aslanların değil, sırtlanların ve çakalların” yuvası haline geldiğini ifade eder.

Bu eser ayrıca İtalyan Yeni Gerçekçiliği akımının öncü yönetmenlerinden biri olan Luchino Visconti tarafından aynı adla son derece başarılı bir şekilde 1963 yılında sinemaya aktarılmıştır.

Bu anekdot, tarihsel de olsa, güncel bağlamda da olsa böyle aldatıcı bir değişim anlayışı ve illüzyonu, sonradan kopacak olan fırtınayı, göremeyen bir zihniyet yapısını ve onun öngörüsüzlüğünü de ifade etmiş olur.

Doğaldır ki böyle radikal rüzgarları, yol açacağı politik ve tektonik etkileri fark etmek; tarihî, toplumu, siyaseti iyi okumak ve anlamakla mümkün olabilir.

Bir başka örnek de Umberto Eco’nun “Gülün Adı” adlı romanında “Orta Çağ” İtalya’sında Papa ve İmparator arasındaki yetki savaşlarının anlatıldığı eserde saklıdır.

Bu dönemde, tarikatlar arası hizipleşmeler, cinayetler, bir manastır etrafında gelişen olaylar, skolastik dünyanın entrikaları, yaşamı olanaksız hale getirir.

Bu çalışmada anlatılan şekliyle, Orta Çağ döneminde, politikleşmiş ruhanî otoriteyi de ele geçirmiş olan “değişmezliğin bekçileri”, yeni, farklı, aydınlanmacı hangi fikir ve kişi varsa ona savaş ilan ediyor. “Gülün Adı” adlı eser, yine aynı adla Jean-Jacques Annaud yönetmenliğinde sinemaya başarılı bir şekilde aktarılmıştır.

Bugün aşırı bir şekilde cemaatleşen, hizipleşen, kişisel ihtiras ve nefretle birleşen, bütünleşen siyaset, yeni Orta Çağ durumu özelliğini gösteriyor. Bu anlamda hakikatler saldırı altında…gerçeğin yeri ve yurdu yerle eksen edilmeye çalışılıyor…

Politik davranışlarını ölçmek ve onları öngörme olanağı mümkün olmayan feodal dünyanın kişisel hukukuna dayalı anlayış ve davranış şekli, tüm siyasal ve toplumsal süreçlere egemen olmaya çalışıyor.

Bugün karşılarında, denge ve direnç mekanizması zayıf olan otokrat liderler, hızlı karar alıyor ve uyguluyorlar. Bu kararlar, toplum ve siyaset için katlanılmaz sonuçlara yol açabiliyor.

Kararsız ve aynı zamanda denge oyunlarına hapsolmuş liderler ise hiziplerin esareti altında, demokrasiyi bilinmez ve güvenilmez oyuna dönüştürüyorlar.

Mesele şu ki “değişmezliğin bekçiliği” böyle bir “değişim algısı” dün, bugün ve yarın da insanlığın gelişimine engel olmaya devam edecektir aynen Orta Çağ olduğu gibi.

Leopar’da ana kahraman, “her şey değişmeli ki her şey aynı kalabilsin” derken bu sözün günümüze kadar geleceğini belki de düşünememiştir.