ABD BAŞKANLIK SEÇİMİ VE TÜRKİYE
ABD’nin yeni başkanının Trump olacağı anlaşılıyor. Son ana kadar başabaş olduğu söylenen seçimleri yakından izlemekle beraber, sonucu beni çok ilgilendirmiyordu. Başkanlık seçiminde neler olup bittiği ise Amerikalıların sorunudur. Seçimin bizi ilgilendiren yönü, Türkiye-ABD ilişkilerine olası etkileridir.
Geçmişte olduğu gibi gelecekte de bu ilişkileri, ABD’nin izleyeceği dış politika etkileyecek ve yönlendirecektir. ABD’nin dış politikası ise Başkan tarafından değil büyük ölçüde, “Kurulu Düzen” (Establishment) tarafından oluşturulur. Kurulu Düzen’in en etkili unsurları, başta savunma ve silah sanayi olmak üzere, ABD ekonomisinde aslan payına sahip olan sektörlerdir. Buna, öncelikle Yahudi ama diğer güçlü azınlık lobilerini eklemek doğru olur.
ABD’nin, önce Rusya’nın çevrelenmesi ve etkisizleştirilmesi, sonra Çin ile hesaplaşma odaklı dış politikasını sürdürmesi beklenmelidir. ABD’nin, bu politikayı uygularken Türkiye’den ne isteyeceği, iki ülkenin ilişkilerinin belirleyici unsuru olacaktır.
ABD, Türkiye’nin bu politikaya destek olacak adımları atmaması halinde neler yapabileceğinin işaretlerini, Türkiye’ye CAATSA yaptırımlarını uygulayarak; Montreux Sözleşmesi’ni zorlayarak; nihayet Yunanistan ve GKRY ile işbirliğini artırarak göstermiştir.
Türkiye, ABD’nin Rusya’yı “hasım”” kabul eden politikalarına destek vermesi halinde ise bu kez Rusya ile ilişkilerinde ciddi bir sıkıntıya girecektir.
Trump ile Putin arasında varlığı iddia edilen özel ilişkiler doğru ise ve ABD, Rusya ile işbirliği içinde hareket edecekse, o takdirde Türkiye’nin işi daha kolay olmayacak, hatta bazı açılardan daha bile güç olacaktır.
Türkiye’nin, gerek içinde bulunduğu ekonomik koşullar gerek ülke içinde, demokrasi, insan hakları vb. alanlarındaki zafiyet ve eksiklikleri; Türkiye’yi yönetenlerin kişisel zayıf noktaları, nihayet ayrılıkçı Kürt sorunu, önümüzdeki dönemde Türkiye’nin ulusal çıkarlarını korumakta giderek daha büyük güçlüklerle karşılaşacağına işarettir.
Bu unsurlara, ABD’nin, giderek belirgin hale gelen, Ortadoğu’da, Irak ve Suriye’nin kuzeyinde, belki Türkiye’den ve İran’dan bazı toprakların da eklenmesiyle ayrı bir Kürt devleti yaratmaya yönelik adımları da eklenmelidir. Türkiye’nin, kendisi için bir “beka” sorunu olan bu politikanın uygulanmasında, ABD ile birlikte hareket etmesi olanaksızdır. Bu konuda Rusya’nın da -Türkiye’nin kuzey Suriye’deki cihatçı örgütlere, ÖSO’na verdiği destek nedeniyle- Türkiye’ye destek olmayacağı gerek Putin’in, Erdoğan’ı Esat’la görüştürme konusundaki tutumu gerek Lavrov’un açıklamalarından anlaşılmaktadır.
ABD’nin Rusya ve Ortadoğu politikalarının yakın bir gelecekte değişebileceğini gösteren bir belirti olmadığını dikkate aldığımızda, Türkiye-ABD ilişkilerinde, olumlu yönde önemli bir gelişme beklemek doğru değildir.
Temel politikalarda Trump ile Harris arasında zaten bir fark beklenmiyorduysa da, Trump’ın, geçmişte, uluslararası ilişkiler, NATO ve AB konularında takındığı tutum ve kişiliği, Türkiye’nin işini zorlaştıracak ek etkenler olabilir.