Döneklik nostaljisi de satıyor
DÖNEKLİK NOSTALJİSİ DE SATIYOR
Başlığa, “Dönekliğin kendisi zaten bir tür nostalji. Nostaljinin nostaljisi ne ola ki” gibisinden itiraz gelirse hak veririm. Yine de neden bu başlık; okuyucu anlayacaktır.
Ertuğrul Özkök, 24 Kasım’da ODATV’de (ve başka portallarda) yayınlanan, Şahin Alpay’ın Bir Hikayem Var; Anılar/Birinci Kitap kitabını tanıttığı yazısını şöyle bitirmiş:
“Görüyoruz ki bir ‘Aldatmış, aldanmış ve aldatılmış aydınlar’ enkazı bu ülke.
“Biz başta birbirimizi çok sevmiştik…
“Ama yollarımız çok ayrıldı.
“Galiba şimdi yavaş yavaş yeniden birleşiyoruz…
“Ama galiba artık çok geç…
“Önümüzde kısa bir hayat kaldı…
“Daha karanlık şeyler görmeyelim yeter…”
Fiyakalı cümle; “’Aldatmış, aldanmış ve aldatılmış aydınlar’ enkazı bu ülke!”
İyi de kim kimi aldatmış; kim kime aldanmış; kim aldatılmış?
Koskoca ülke yalnızca “’Aldatmış, aldanmış ve aldatılmış aydınlar’ enkazı”ndan mı ibaret?
Madem öyle, batsın bu dünya!
Şimdiki düzenden memnun değillerse eğer, memnun olmadıkları şey, şu ya da bu ölçüde oluşumuna katkıda bulundukları, katkıda bulunma konumuna sahip oldukları süreçtir.
Şikayetleri kime, neye? Döneklik nostaljisi!
Aslında, ne mümkün, beylerimiz dün de aldatılmış değillerdi, bugün de aldatılmıyorlar. Bilerek yapıp ettikleri her şeyi şimdi aldatılmış edebiyatının arkasına gizlemeleri, yine biz fanileri aldatmak için olmasın?
NEDİR DÖNEKLİK?
En baştan alalım.
Devrim davası…
Dönmek için önce bir devrim davası olması gerekir.
Bazılarının hiç davası olmadı. En iğrendikleri, hatta belki daha doğrusu, en korktukları devrim davası idi.
Dava olmadan, ama solun rüzgarına kapılarak sol çevrelerde göründüler. Milli bir şefin nikah şahitliği, sosyal demokrat siyasetçilere yakın durma vs, solda saygınlık kazanmalarının kaldıracı oldu. Yaşamları boyunca elde ettikleri her şey, şan, şöhret, itibar, mevki, para ne varsa o kaldıracın meyveleridir. Şikayet etmeleri yersiz, kazançlı çıkmışlardır.
Şöyle soralım; gelmiş bulundukları noktadaki başarı ölçütleri nelerdir? Solun rüzgarına kapıldıkları gençlik günlerindeki başarı ölçütleri neydi? Karşılaştırın, aşağı yukarı aynıdır.
Yani yaşamları kimi zaman şu kılıkta, kimi zaman başka kılıkta tutarlı bir çizgi izlemiş. Temel olarak bir yerden bir yere dönmüş değiller. En fazla, belki modayı daha yakından izlemişler denilebilir. Bir dönem ruzvelt postal, başka bir dönem nubuk makosen…
Böylelerine dönek denebilir mi?
DÖN BABAM DÖN
Bazılarının ise zamanla azap duydukları, kısa süreli de olsa devrim davası oldu. Bunların durumu daha trajiktir:
– Önce sınıfına ihanet et, devrimci ol…
– Zamanla benliğinde devrimcilik ile sınıfsal kökenin arasındaki çelişmenin uzlaşmaz bir çatışmaya dönüşmesini yaşa…
– Çatışma intihar etmeyi bile düşündürtecek kadar şiddetlensin…
– Çareyi, çatışmadan sorumlu tuttuğun devrime ihanet etmekte bul…
Kitabını okumadım. Özkök’ün belirttiğine göre, Şahin Alpay azabını eşine ve kızına duyduğu derin sevgiyle açıklamış. Gerekçelerin en masumu ve acındırıcısı… Kendisini değilse bile en azından başkalarını ikna etsin diye ileri sürülmüş.
Evet, kendisini ikna edemez! Kanıtı şu: Şahin Alpay’ın yaşamı boyunca her zaman davaları oldu. Dönekliği ile gurur duyduğunu dünya aleme ilan etmenin kendisi davadır. Denilebilir ki Şahin Alpay davasız yapamamaktadır, yapamaz. Yeter ki devrim davası olmasın!
İnsani aşk tutkuların en yükseklerinden ve en güzellerinden biridir. Devrim davasını kovalamak da öyle…
Aşk devrimci davaya dahildir. Doğrudur, insani aşk zaman zaman devrim tutkusuyla çatışır gibi görünebilir; devrim davası olan insanların olasılıkla hepsi, hayatlarının bir döneminde bunu deneyimlemişlerdir. Ama devrim davasına bağlılık ile insani aşk arasındaki çelişme, birinden vazgeçmeyi zorlamaz. Tersine iki tutku birbirini besleyebilir, güçlendirebilir. Devrimci, iki tutku birbirini beslesin diye uğraşandır aynı zamanda.
Aşk devrim tutkusunu yok ediyorsa, kabahat aşık olmakta değil, yeterince devrimci olmamakta…
Ayrıca yaşanmakta olan gerçeklik şu: Devrim tutkusunu yok etmek, insani aşkı da öldürür.
DEVRİMDEN KOPUŞ, İNSANDAN KOPUŞ
“Başta birbirimizi çok sevmiştik…
“Ama yollarımız çok ayrıldı…”
Bu iki cümlede hakikat var.
Döneklik aynı zamanda insandan kopuştur. Devrimci dava, ancak ve ancak kendinden bir parça bildiğin, onların da seni öyle bildiği başka insanlarla elbirliği gönül birliği yaparak yürütülür. Davanın bitiş süreci, çok sevdiklerinden de yollarını ayırma sürecidir.
Devrim davasından istifa etmek, aynı zamanda insani içtenlikten de istifa etmektir. Dönek, kendine görünmez çelikten bir zırh yapar. Öylesine görünmez ki, değme stealth yanında halt etmiş. Kendinden bir parça bildiğin arkadaşından kopuşun başka bir yolu yok.
Ama işte bir daha o zırhtan kurtuluş da yoktur! Yaşamın yapısal bir bütünleşiği olur çıkar… Dar çevreden sonra girilen büyük kalabalıklar, gülüşmeler, komplimanlar fayda etmez. Döneğin sürekli kalabalıklar içinde gününü gün etmesine bakmayın! Görünüş yanıltıcıdır; gerçekte nereye giderse gitsin, ne yaparsa yapsın taşıdığı zırhının içinde yapayalnız kişidir. Ve karamsar…
Artık hiç kimseyle içtenlikle ve gerçekten birleşemez. Birleşirim, birleşiyorum, birleştim sanır, ama birleşemez. Mariana Çukuru yalnızlığı…
Hasılı kelam, insan durduğu yere benzer.