ABC POLİTİK ANALİZ - 2025 yılına ekonomik durgunluk ve sert önlemler eşliğinde giren Türkiye’de sanayi üretimi geriliyor. Faizlerin yüzde 50'nin üzerine çıkması, yatırım malı ithalatındaki daralma ve sanayiye dönük teşviklerin kısılması, üretim cephesini dar boğaza sürükledi. Türkiye İstatistik Kurumu’nun son verilerine göre, üretici fiyatlarındaki artış yüzde 22’de kalırken, kredi faizlerinin yüzde 60’lara dayanması, reel sektörde sermaye erimesini hızlandırdı. Sanayicilerin önünü göremediği, üretim yapmanın riskli hale geldiği bir dönem yaşanıyor.
YATIRIM MALI İTHALATI AZALDI, SANAYİ YATIRIMLARI DONDURULDU
2023’ten bu yana Türkiye’nin yatırım malı ithalatı kademeli olarak geriliyor. İthalat kalemlerindeki bu düşüş, sanayi yatırımlarının yeni projelere yönelmediğini gösteriyor. Faizlerin yüksek tutulduğu mevcut dönemde, özel sektörün sabit sermaye yatırımı yapma iştahı zayıfladı. Sanayiciler, mevcut kapasiteyle üretimi sürdürmeye çalışıyor, yeni yatırım kararları askıya alınıyor.
ÜRETİCİ MARJLARI ERİYOR, İÇ TALEPTE BELİRSİZLİK HAKİM
Üretici fiyatlarındaki artış oranı yüzde 22 düzeyinde kalırken, kredi maliyetlerinin yüzde 60’a ulaşması dikkat çekiyor. Bu fark, üreticinin sermaye gücünü doğrudan zayıflatıyor. Sanayiciler hem iç talepteki yavaşlama hem dış pazarlardaki rekabet baskısı nedeniyle zam yapamıyor. Dönemsel fiyat geçişkenliğiyle ayakta kalmaya çalışan üretici kesim, yılın ilk yarısında sınırlı büyüme öngörüyor.
KAYNAKLAR FİNANSAL SEKTÖRE AKTI, ÜRETİM POLİTİKASI TANIMSIZ KALDI
2024 sonundan itibaren açıklanan ekonomi programlarında bankacılık ve mali denge vurgusu öne çıksa da, üretim politikasıyla ilgili herhangi bir strateji oluşturulmadı. Kredi muslukları kısılırken, reel sektöre dönük yapısal dönüşüm planı yapılmadı. Türkiye’nin mevcut sanayi üretimi, Gayrisafi Yurt İçi Hasıla’nın yalnızca yüzde 22’sini oluşturuyor. Bu oran, ihracatla kalkınmayı hedefleyen ekonomilerle kıyaslandığında geride kalıyor.
PROF. DR. ÖNER GÜNÇAVDI: “SERMAYE BİRİKİMİ KRİZİ YAŞIYORUZ”
Mesele Ekonomi programında konuşan akademisyen Profesör Doktor Öner Günçavdı, Türkiye’nin yalnızca makro dengelerle değil, üretim modelindeki yapısal çözülmeyle de karşı karşıya olduğunu ifade etti. “Cumhuriyet tarihi boyunca ekonomi politikalarının temel amacı sermaye birikimi yaratmaktı. Ancak son 20 yılda bu hedef terk edildi. Yerine servet birikimi ikame edildi. Bu çok derin bir kırılmadır” değerlendirmesinde bulundu.
Sanayicilerin üretim yapmak yerine sermayeyi gayrimenkule veya finansal ürünlere yönlendirdiğini söyleyen Günçavdı, “Sanayi sermayesi bilgi, planlama ve istikrar gerektirir. Türkiye'de bu ortam kayboldu. Servet biriktiren kesim üretime dönmek istemiyor. Bu kırılmayı iktidar da siyaset de onaramıyor” ifadelerini kullandı.
İSTİKRAR SİYASİ RİSK ALTINDA, SERMAYE GÜVENCESİ YOK
Ekonomik istikrarın yalnızca para politikasıyla sağlanamayacağını vurgulayan çok sayıda uzman gibi Günçavdı da, siyasal alanın belirsizliğini tehlikeli bulduğunu söyledi. “Bu sistemin en zayıf noktası siyaset. Bu politikalar başarılı olamaz çünkü öngörülemezlik hâkim. Yatırımcı güvenceden yoksun” yorumunu yaptı.
FAİZLER DÜŞMEZKEN SANAYİYE DESTEK SAĞLANMIYOR
Merkez Bankası’nın son aldığı tedbirleri değerlendiren sektör temsilcileri ise, krediye ulaşamayan sanayicinin döviz gelirlerine el konulmasının üretimi daha da zorlaştırdığını belirtiyor. İhracat yapan firmalar, artan nakit ihtiyacını karşılamakta zorlanıyor. Günçavdı bu tabloyu, “Sanayiciye şeker verilmiyor, tuz ekleniyor” sözleriyle özetledi.
GELECEK PERSPEKTİFİ YOK, ÜRETİCİ STRATEJİDEN YOKSUN
Analistler, Türkiye’nin üretim ve sanayiye dayalı kalkınma modelini güncellemeden büyüme hedeflerine ulaşamayacağı görüşünde. Sanayiciler iç ve dış talepleri değerlendirerek yatırım yapmak istiyor, ancak siyasi dalgalanmalar ve strateji eksikliği yatırımı engelliyor. Yerli üretimin teşviki, katma değerli üretim ve küresel tedarik zincirinde yer almak için kamunun yönlendirici rolüne ihtiyaç duyuluyor.
EKONOMİK DÖNGÜLER KISALDI, BELİRSİZLİK KALICI HALE GELDİ
Türkiye ekonomisi son yıllarda kısa vadeli döngülerle yönetiliyor. Seçim tarihine göre pozisyon alan piyasa aktörleri, geleceğe dair plan yapamıyor. Bu da hem üretimde hem tüketimde dalgalanmalara yol açıyor. Finansman erişimi daralırken, yatırım iştahı azalıyor. Akademisyenlerin ortak görüşü, “sadece faiz değil, üretim iklimi ve siyasi zemin” de değişmeden ekonomide kalıcı düzelmenin mümkün olmadığı yönünde birleşiyor.