Hukuk fakültelerinde hatta Hukuk Başlangıcı dersinin olduğu tüm programlarda öğretilen veya öğretildiği varsayılan basit bir mesele; "mahkemelerin görev ve yetkisi" meselesi.
Şu an olan bitenden, siyasal görüşümüzden, dünyaya bakışımızdan, düşman veya bizden oluşumuzdan azade sadece ve sadece basit bir hukuk bilgisi ve onun cevabından rahatsız değil miyiz?
Bu elbette bugünün meselesi değil. Daha önce 2016 yılında MHP kurultayı olacak mı olmayacak mı sorusuna ilişkin davalarda Yüksek Seçim Kurulu ve/veya Ankara Mahkemeleri yerine, Türkiye'de pek çok insanın adını bile duymadığı ilçe asliye hukuk mahkemelerince karar verilince bunu dile getirmiştim.
İşte o basit soru: Bir ülkede bir siyasi partinin kongre/kurultay/genel kurul (her neyse) çalışmalarına ilişkin görevli ve yetkili mahkeme belli olmaz mı?
Görev, bir mahkemenin çözüme kavuşturabileceği uyuşmazlık konusudur. Bireyler arası medeni, ticari uyuşmazlıklar hukuk mahkemesinde, suça ilişkin uyuşmazlıklar ceza mahkemesinde, idare ile birey arasındaki uyuşmazlık da idare mahkemesinde görülür. Mahkemenin bakabileceği uyuşmazlık türü onun görevini belirler.
Yetki görevli bir mahkemenin bakacağı uyuşmazlığın meydana geldiği coğrafi alanı ifade eder. Çorum’da meydana gelen bir hukuki uyuşmazlıkta o konuda görevli Çorum mahkemesi yetkilidir.
Yetki meselesini sonraya bırakalım; zira görev önce gelir. Eğer uyuşmazlığın konusunda görevli mahkeme yoksa, İstanbul mahkemesi mi Ankara mahkemesi mi konuşmanın anlamı yoktur.
Bu mesele seçim yargısının işi midir, hukuk yargısının mı? Görevli yargı yeri belli değil.
Görev belli olmadıktan sonra yetkili mahkemenin pek önemi yok ama yine de genel merkezi Ankara olan bir kuruluşla ilgili Bitlis Adilcevaz Mahkemesinin karar vermesi hangi hukuk ilkesi ile açıklanabilir?
Kanun koyucunun bir gün en azından seçimli bir demokrasiyi ortadan kaldırmayı hedefleyecek otoriter bir iktidar yararlansın ve en güçlü rakibini etkisiz hale getirebilsin diye özellikle görev ve yetkili mahkemeyi belirlememesi söz konusu değildir.
Siyasi Partiler Kanunu’nun 21. maddesi teşkilatlarda büyük kongre dahil teşkilatla ilgili her türlü seçimin Yüksek Seçim Kurulu ve haliyle il ve ilçe seçim kurulları aracılığıyla yapılacağını söylemektedir.
Yani görevli mahkeme/yargı yeri çok açıktır.
Kanunun asliye hukuk mahkemelerine verdiği tek görev, disiplin cezalarına ilişkin itirazların değerlendirilmesidir (m. 57). Onun dışında asliye hukuk mahkemelerine ilişkin bir hüküm kanunda yoktur.
Görev YSK’ye ait olduğuna göre, yetki meselesini tartışmaya gerek yoktur. Yetki ilgili ilçe seçim kuruludur. Büyük kongre için ise Ankara’da görevlendirilen ilçe seçim kurulu.
Gerek seçime yapılacak itirazlarda gerekse seçim sonuçlarını etkileyecek ölçüde bir usulsüzlük veya kanuna aykırı uygulama nedeniyle seçimlerin iptaline karar verebilecek hâkim, ilçe seçim kurulu başkanıdır.
21. maddedeki "hâkim" sözcüğünden herhangi bir asliye hukuk hâkiminin anlaşılması için bir sebep yoktur. Kanun çok anlaşılır biçimde seçim kurulu başkanından söz etmektedir.
Burada kafa karışıklığına neden olabilecek tek şey, Siyasi Partiler Kanunu’nun 29. maddesinde yer alan "Dernekler Kanununun bu Kanuna aykırı olmayan hükümleri, siyasi partilerin her kademedeki kongreleri için de uygulanır" ibaresidir.
Doğru, siyasi parti özel bir dernek olduğuna göre, kanunda açıkça yazılmayan durumlarda muamelede bir eksiklik olmaması için uygulanacak "genel" hükümlerin belirtilmiş olması normaldir.
Ancak uygulanacak hükümlerin özel kanuna aykırı olmama şartı vardır. Yani Siyasi Partiler Kanunu görevli yargı yerini belirlemişken, genel kanundan hüküm çıkartmak, kanuna aykırıdır.
Kaldı ki, bir seçimin sakatlanmasıyla ilgili kararı yine ilgili seçim kurulu verebilir. Aksi halde bir asliye hukuk mahkemesinin kesin olan ve yargı yolu kapalı Yüksek Seçim Kurulu kararını bozması anlamına gelir ki, bu da Anayasa’nın 79. maddesine aykırı olur.
Başta da söylediğim gibi, bu meseleyi yıllar önce MHP kongresi ile ilgili ilçe asliye hukuk mahkemeleri kararları vesilesiyle yazmış; "bir ülkede bir siyasi partinin kongresine ilişkin kararlarda görevli ve yetkili mahkemesi belirsiz olabilir mi?" sorusunu sormuştum.
Bu sebeple, kimse sırf CHP ile ilgili bir mesele sebebiyle bunları yazdığımı iddia edemez.
Ben her insanın aklı selim biçimde düşünmesini ve cevap aramasını istiyorum. Herkesin okuma yazması var. Uzun uzun SPK m. 21’i şerh etmeye gerek yok.
Benden farklı düşünen olabilir. En fazla SPK m. 21’de bu görevin açık olmadığını yahut Dernekler Kanununun daha geniş bir biçimde uygulanması gerektiğini iddia edebilir. Onun dışında Anayasa’nın 79. maddesi hükmünü aşmayı vaat edecek bir babayiğit göremiyorum.
YSK dışında bir mahkemeyi görevli saymak, geçmişte ve günümüzde olduğu gibi kaostan başka bir şey getirmeyeceği gibi, gücü elinde bulunduranların bir siyasi partiyi işlemez hale getirmesi için de açık kapı olur. Nitekim bütün canlılığı ile bunun şahidiyiz.
Bakın CHP şöyle, bilmem şu isim, falanca diye yazmıyorum. Ortada bir mahkeme kararı yok. "Kadıköy Belediyesinin Kadıköy’de yaşayan evli herkesin nikâhını düşürmek ve boşanmış sayma kararı" ne ise, görevsiz bir mahkemenin görevsizlik kararı yerine kendini ilçe seçim kurulu başkanı yerine koyarak işin esasına girerek karar vermesi odur.
Ben sadece basitçe görev ve yetki sorularının sorulmasını istiyorum. Eğer benim çözümlemem yanlışsa, CHP’yi dövdükten sonra, en azından "5 general yasası" diye şikâyet edeceğinize, bu meseleyi çözüme kavuşturacak bir düzenleme yapın.
Yahut asliye hukuk mahkemesi YSK’den üstündür deyin.
“Biz ne dersek o” deyin. Kolluk bizde, kıllık bizde deyin.
Ama lütfen demokrasi ve hukuk devleti sözcüklerini ağzınıza sakız etmeyin.