Cumhuriyete neden saldırıyorlar?
Türkiye’nin modern tarihinin büyük bir bölümünde Müslüman dünya onu bir dönek olarak görmüştü. Atatürk’ün reformları Türkiye’yi İslam’ın o kadar uzağına taşımıştı ki, dini meşruiyeti kaybolmuş gibi göründü. Bunun yanı sıra Washington’un uşağı gibi algılanmış ve birçok Müslüman’ın nefretle karşıladığı Amerikan politikalarını benimsiyor diye damgalanmıştı…
Günümüzde bu itirazlar Türkiye için geçerliliğini yitirmiştir. Dindar Müslümanlar tarafından yönetilmektedir ve kendi dış politikası var. (…) Osmanlı geçmişi ona büyük bir tarihi ağırlık vermektedir. Sadece göreli refahından dolayı değil, ama aynı zamanda bu kadar özgür olmasından dolayı da cazip bir modeldir. (Stephen Kinzer, Ezber Bozmak / Türkiye İran ve Amerikanın Geleceği, İletişim Yayınları, Mart 2011, S. 217)
Kinzer gibi gazeteci ve önemli bir siyaset yorumcusunun yaklaşımına göre; İslam ülkelerine model olacak ve bu dünyaya liderlik yapacak, Dindar Müslümanların yönettiği bir Türkiye, Batının çıkarlarını tehdit eden radikal İslam’a karşı da etkili bir seçenek oluşturacaktır.
İşte günümüzde çöken proje budur. Batı, ılımlı ve radikal Siyasal İslamcımlık arasındaki diyalektiği anlayamamış, bu iki kesim arasındaki interaktif etkileşimi görememiş ve her iki akımın aynı teolojik temelden beslendiği gerçeğini ıskalamıştır. Örneğin, IŞİDin Irak ve Suriye’deki medreselerinde verilen eğitimin referansları ve kullanılan kitaplar ile Türkiye’de imam hatip okullarında verilen eğitimin temeli ve referans alanları aynı kaynaklardan oluşuyor.
* * *
Amerikada iktidarların Ortadoğu ve İslam dünyasına ilişkin tartışmasız başvuru makamı olan, alanının uzmanı Prof. Dr. Bernard Levis şöyle yazıyor:
Neredeyse bütün İslam dünyası yoksulluk ve zulüm koşullarında yaşıyor. Bu sorunların ikisi de, dikkatleri özellikle başka yerlere çekmek isteyenler tarafından ABD’ye fatura ediliyor. (…) Müslüman dünyada sadece Batıyla değil, Doğu Asya’nın hızla gelişen ekonomilerine kıyasla da, giderek iflas eden ekonomik durum bu hayal kırıklığını körüklüyor. (…) Daha kötüsü Arap ülkeleri, Batı türü modernleşme kervanına daha geç bir tarihte katılan G.Kore, Tayvan ve Singapur gibi ülkelerin de gerisinde kalıyor. (Bernard Lewis, İslam'ın Krizi, Literatür Yayınları, Haziran 2003, S. 101-102)
Durum böyle olunca, ABD dış politikasına yön veren ideologlara ve politikacılara göre, Müslüman toplumlar modern ve laik bir ülke olma hedefini bir yana bırakmalıdır. Bu hedef gerekleşemeyecek bir rüyadır. Doğuda ancak yumuşatılmış, radikalizm ve Batı düşmanlığından arındırılmış, görece sandığa dayalı bir İslam rejimi kurulabilirdi, daha fazlası değil.
Ancak bu hipotezin doğrulandığını gösterecek somut bir örneğe ihtiyaç vardı. Türkiye böyle bir örnek oluşturmak için en uygun ülkeydi. Ancak, Türkiye’nin model oluşturması, Müslüman ülkelerden uzaklaşması nedeniyle zordu. Bu nedenle Türkiye’nin dindar Müslümanlar tarafından yönetilmesi ve daha İslami bir karakter kazanması gerekliydi. Bunun için 1923 Cumhuriyeti tasfiye edilmeli ve hedefe uygun yeni bir rejim kurulmalıydı.
Bu yaklaşıma göre, demokrasi ve laiklik Batı kültürünün ürünüydü. Dolayısıyla bu uygarlığı diğer toplumlara Batılı Beyaz Adam götürecekti.
Bu büyük yalan yüzyıllardır sömürgeciliğin gerekçesini oluşturdu. BOP'ta tam olarak bu anlama geliyordu. Kadere bakın ki, kendilerini milli ve yerli sanan İslamcılar, bu projenin üstüne atlamak ve piyonu olmakta hiçbir sakınca görmedi. Çünkü, Keşke yunan kazansaydı, laiklik olmaz, şeriat ve hilafet devam ederdi diyecek kadar utanç verici bir Ortaçağ kafasına sahip olanlar, şeriatçı gerekçelere dayanarak emperyalist güçlerle yüz kızartıcı bir işbirliğine girmekten de kaçınmayacaklardı.
Soğuk Savaş döneminde "Yeşil Kuşak" doktrinine kurban edilen Türkiye, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde de ılımlı İslam projesi için harcanmış görünüyor. Cumhuriyeti yeniden kurmak gerekiyor.