ALİ YİĞİT
Elektronik Mühendisleri Odası Başkanı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan (RTE), kendi ifadesiyle ‘Emrihak vaki olana kadar’ Cumhurbaşkanlığı makamında kalmak istediği ve bunun için başta Anayasa değişikliği yapmaya çalışmak dahil her türlü yolu denediği ve denemeye devam edeceği bir süreci yaşıyoruz.
Konjonktür de RTE’nin isteklerine uygun devam ediyor. Şöyle ki;
• Geçmiş dönemlerde Türkiye’deki en ufak bir anti demokratik uygulamaya tepki veren AB adeta sessizliğe bürünmüş ve ‘Mültecileri bize gönderme ülkende tut, biz de sana para verelim. Sende içerde ne yaparsan yap’ modunda.
• Aynı AB kendisi de bir muhafazakarlık/faşizm kıskacında ve kendi derdine düşmüş adeta 1929-45 sürecini tekrar etmeye aday.
• AB’de Sol, Sosyal Demokrat, Sosyalist ve Komünist partilerin Türkiye ile ilgili çıkardığı cılız sesi de kimse kaale almıyor.
• ABD’nin 2. Dünya Savaşı sonrasında yakaladığı avantaj son 20 yılda sarsılsa da ABD, askeri gücünü kullanarak başta Orta Doğu olmak üzere dünyaya ‘yeni bir düzen’ dayatması içerisinde. ABD kendine iki misyon biçmiş durumda. Bunlardan birisi ABD içinde ve dünyada kapitalist sistemin sürmesi, ikincisi de bir sistemin jandarmasının ABD olması. ABD’nin istediği düzene uymayan -yeterli düzeyde olmasa da halkçı, kamucu yönetimlerin egemen olduğu yerler- başta Yugoslavya, Irak, Libya, Suriye, Mısır ve tüm Orta Doğu ülkelerinin parçalanması ve yönetim değişikliklerinin yapılması. Nihai hedef eski Sovyet Cumhuriyetleri ve Çin olsa da şimdilik hedefte İran var.
• ABD’nin başında zaten malum zihniyette ve RTE ile uyumlu bir Başkan var.
• Rusya Ukrayna rüşveti karşılığı Suriye’yi teslim etmiş durumda. O’nun da Türkiye’de olup bitenlerle ilgili bir derdi yok. Aksine diplomatik ilişkiler yerine telefon diplomasisi ile istediğini elde etmeyi tercih ediyor ve bu durumun sürmesinden rahatsız değil.
• Orta Doğu’da on yılı geçkin süre devam eden vekalet savaşları sonlandı ve ortamı ‘petrolün, gazın güvenli şekilde taşınması, Doğu Akdeniz Hidrokarbon kaynaklarının ABD ve AB firmalarınca işletilmesi ve buna yönelik engellerin ortadan kaldırıldığı’ sürecini yaşıyoruz.
• İran’ın 1979 İslam Devrimi sonrası oluşturduğu (Şam, Aden, Bağdat, Hizbullah üzerinden Beyrut, Hamas üzerinden Gazze ) ‘Şii Hilali’ de dağıtılmış durumda. İsrail ABD ortaklığı İran ile şimdilik elense çekme şeklinde devam eden sürecin bu şekilde bitmeyeceği ve İran’da yönetim değişikliği oluncaya kadar devam edeceği görülüyor.
RAKİBİN KAZANAMAYACAĞI İKLİMİN OLUŞMASI
• Kuzey Irak’tan başlayıp Doğu Suriye’de devam eden ‘Özerk Kürt Yönetimlerini’ engelleyemeyen Türkiye, (buradan engellemesini istiyorum sonucunu çıkarmayın.) Devlet Bahçeli eliyle (Bunun üzerinden hem muhalefeti yalnız bırakma hem de olabiliyorsa da ‘Anayasa rüşveti’ karşılığı) ‘Demokratik Kürt Hareketini Cumhur İttifakı peşine takmaya’ uğraşıyor. (Türkiye’nin zaten bir demokratikleşme sorunu var. Ancak bunun MHP eliyle olacağını sanmak ham bir hayalden öte bir şey değildir.)
Henüz ‘göstermelik seçimden seçimsiz döneme’ geçemediğimiz için bir seçimin olması gerekiyor. Ancak seçim olacaksa da rakiplerin kazanamayacağı bir iklimin oluşmasına ihtiyaç var.
Bunu da iki şekilde yapmaya çalışıyorlar.
Her konuşmadan her yazıdan cımbızlanmış cümleler seçilerek ‘jenerik Suçlar’ üretiliyor. Konuşan ve yazanlar bir şekilde tutuklanıyor. Sokağa çıkmak neredeyse ‘suç olarak tanımlanıp’ çok sert biçimde şiddete uğruyor devamında gözaltı ve tutuklamalar geliyor.
İkinci ve en önemli operasyon ise yıllar sonra muhalefet yapmaya başlayan ve iktidar adayı olan CHP’ye yönelik yapılıyor.
Bir taraftan CHP’li Belediye Başkanları, Cumhurbaşkanı adayı ve Belediye Meclis üyeleri tutuklanarak ‘CHP’ye itibar suikastı yapılması’ işleri devam ediyor. Diğer tarafta ise CHP’nin son olağan Kurultay’ı üzerinden tartışmalar başlatılarak -salon muhalefetinden etkin sokak muhalefetine geçen ve yapılacak bir olağan seçimde iktidara geleceği görülen- ‘Mevcut CHP Yönetiminden kurtulmaya çalışma’ operasyonları yapılıyor.
KURULTAY ÜZERİNDEN İKNA ÇABALARI
Cumhur İttifakı, Kurultay üzerinden CHP Yönetimi sıkıştırılarak mevcut koşullarda gerçekleştiremeyeceği Anayasa değişikliği için CHP Yönetimini ikna etmeye ve masaya oturtmaya çalışıyor.
Kurultayın iki ayağı vardır.
1. Genel Kurulun kendisi
2. Seçimler
Kurultayda şaibe olup olmadığını bilmiyorum ancak takip edebildiğim kadarıyla mahkemelik olan kısım seçimlerle ilgili. Seçim aşamasına geçilmiş olması İlçe Seçim Kurulu’nun seçim öncesinde bir sorun olmadığı tespiti anlamına gelir.
Kurultay sonunda yapılan seçimlerle ilgili bir gerekçeyle Kurultay iptal olursa bu durumda parti yönetimi eski yönetime değil doğrudan Kurultay’da seçilmiş Divan’a geçer. (Bu konuda hukukçular mevcut yasa, mevzuat ve içtihatlara bakarak kamuoyunu aydınlatırlarsa iyi olur. En azından TMMOB’de böyle örnekler var.)
Oldu da mahkeme ‘Mutlak Butlan Kararı’ verdi. Buna karşı Parti yönetimi ve İl Başkanlarının ‘Kayyumu tanımayacağız ve Partiye sokmayacağız’ demelerinin hukuki ve fiili bir geçerliliği yoktur. Mahkeme kimi işaret etmişse o kişi ve/veya kişiler partinin yöneticisi olur. Mevcut binaya sokmazsan bir bina bulup oradan partiyi yönetirler.
Eğer bizim bilmediğimiz ve CHP yönetiminin bildiği bir şeyler varsa bizleri de bilgilendirirlerse iyi olur.
Ancak mahkemeyi boşa düşürmenin tek yolu delegelerin imza vererek Olağanüstü Kurultay talebinde bulunması, mevcut yönetimin kurultayın organizasyonuna karışmaması ve Kurultay’ın da delege iradesiyle yapılması gerekiyor. Devamında da yapılan seçimle yeni yönetim belirlenmelidir.