"Cumhurbaşkanı'nı tehdit" suçlamasıyla tutuklanan gazeteci Fatih Altaylı, tutukluluğunun on dokuzuncu gününde cezaevinden gönderdiği mektupta, gündeme dair ve cezaevinde yaşadıklarına dair değerlendirmelerde bulundu.
Zeytinliklerin talanı, Kartalkaya davasında bürokratların yargılanmaması, CHP’li belediyelere yönelik adaletsizlik, Esenyurt ve Şişli belediye başkanlarının tutuklanması gibi başlıklarda sistematik bir haksızlığa dikkat çeken Altaylı, “Delirecek o kadar çok şey var ki… Süre yetmez” diyerek tepkisini dile getirdi.
Altaylı, Adana Büyükşehir Belediye Başkanı ve Türkiye Belediyeler Birliği Başkan vekili Zeydan Karalar'ın tutuklanmasına da değinerek, “10 yıl önceki 20 bin TL’lik bir dosya ile Karalar’ı, Tutdere’yi içeri alıyorlar; milyar dolarlık belgeli yolsuzlukların sahibi AKP’li belediye başkanları ise hâlâ dışarıda” dedi.
Yargı sisteminin seçilmişleri hedef alırken, atanmışları koruyan yapısına dikkat çekti ve bu durumu, “Seçilmişleri atanmışlara yedirenlerin utancı” olarak tanımladı.
Altaylı, özellikle İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne uzanan soruşturmaları ve CHP’li belediye başkanlarına yönelik tutuklamaları ele alarak, “Delil bulamayanlar şimdi de tutuklu savcıların şoförlerine yöneldi. Turpun büyüğü meğer makam şoförleriymiş” ifadelerini kullandı.
"BU DA GEÇER"
Altaylı'nın mektubu şöyle:
Sabah haberleri izliyorum. Kartalkaya duruşması. Orada yargılanmasına AKP iktidarının izin vermediği bürokratları düşünüyorum, deli oluyorum. Zeytinlikleri yok etmeye yönelik yasadan vazgeçmeyen ve ülkeyi 3-5 müteahhide peşkeş çekmekten utanmayan iktidarı izliyor, deliriyorum. AKP’li belediyelerin belediyeleri musallat ettiği hırsızlarla çalışmaya devam eden, CHP’li belediyelere uygulanan adaletsizliği görünce deliriyorum.
10 yıl önceki 20 bin TL’lik yolsuzluk iddiasından Zeydan Karalar’ı, şehri için kendini paralayan Abdurrahman Tutdere’yi tutuklayan ama belgeli yolsuzlukları iktidar tarafından kapatılan, milyar dolarlık hırsızlık yapmış AKP’li belediye başkanlarına dokunmayan sözde yargıyı gördükçe deliriyorum. Netanyahu’nun ortak dostları Trump’ı Nobel’e aday gösterdiğini öğreniyor, deliriyorum. Delirecek o kadar çok şey var ki programı bunlarla bitiririz.
Süremiz yetmez. En iyisi ben sana güzel bir şey anlatarak başlayayım. Anlatacaklarıma inanmakta güçlük çekeceksin, ben de çektim.
Biliyorsun, önceki hafta avluma düşen bir kuş yavrusunu ve onu nasıl besleyip uçurmaya çalıştığımı ve 3 günlük uğraştan sonra uçmayı başarıp kurtulduğunu anlattım burada. Bu hafta, 4 gündür her sabah avlu kapısının hemen yanında bir böcek ölüsü bulmaya başladım. İlk 2 gün anlamadım.
Sonra herhalde yuvaya getirirlerken düşürüyorlar diye düşündüm. Ama buranın tam üzerinde bir kuş yuvası da olmadığı için tam anlayamadım. Ve dün sabah çok ilginç bir olaya tanık oldum. Sabah 06:30 sıralarında camdan avluya bakarken bir serçe avluya kondu.
Birkaç adım zıpladı ve her gün böcekleri bulduğum noktaya ağzındaki irice çekirgeyi bırakıp gitti. Bu sabah da aynı şeyin tekrarlandığını görünce anladım. Kuş yavrusuna yardım ettiğim için bana hediye getiriyordu.
Böyle bir şey mümkün mü bilmiyorum. Bir kuşun bunu düşünecek aklı var mı emin değilim. Ama aklıma başka bir şey gelmiyor.
Uzmanlar belki bir şey söyler. Sen de bana iletirsin.
Gündeme gelirsek:
Dünkü mektubumda benim bunları anlattığım sırada Karalar ve Tutdere’nin duruşmalarının henüz sonuçlanmadığını ama tutuklanacaklarından kuşkum olmadığını yazmıştım. Dediğim gibi oldu. Kendini siyasetin emrine vermiş bir yargı tarafından tutuklandı Zeydan Karalar.
Artık ciğerini bildiklerimiz bizi yanıltmadı. “Seçilmişleri atanmışlara yedirmeyiz” diyerek başa geçenlerin gücü ellerine aldıkları anda yapmaya başladıklarını onlar adına utanarak izliyoruz. Bu yola sapan iktidarlar asla iktidar kalamıyor ama büyük acılara sebep olup öyle gidiyorlar.
Bunlar da öyle olacak. Bu zulüm ve hukuksuzluk bunun göstergesi. Önceki gece Sözcü TV’nin 10 günlük karartma ya da susturma öncesi son yayınını izledim.
Gözlerim doldu. Siyasetten büyük destek vardı. Hakiki gazetecilerden destek vardı.
Şimdi artık 10 gün boyunca gerçek haberleri sadece Halk TV’den izleyebileceğim. Ama Özlem Gürses’i, Rengarenk Trois pislerini ve en kötü haberi verirken bile yüzündeki o şen tavrını göremeyeceğim. 10 gün geçer ama bu hukuksuzluk unutulmaz.
Kanser hastası, ağır kalp hastası tutukluları cezaevinde tutan vicdansızlığın unutulmayacağı gibi... Bu gaddarlık tarihine geçer ve silinmez. Şunu da söyleyeyim:
Sözcü TV ekibi 10 gün boyunca konuğumuz olabilirler. CHP’liler ve muhalifler Adalet Bakanı Tunca’ya sesleniyorlar. Ben de diyorum ki: Adalet Bakanı’nın tüm bu olan biteni engelleyecek gücü ya da yetkisi var mı? Bırak yetkiyi, acaba haberi var mı?
Ben sana bunları yazar yazdırırken İBB’ye yönelik operasyonlar tutuklu savcıların şoförlerine kadar gitti. Belli ki delil bulamayanlar, “Belki otomobilde bir şey duymuştur” diye itirafçı olurlar umuduyla gözaltına alınıyor.
Meğer turpun büyüğü makam şoförleriymiş.
Dünün konularından biri de Devlet Bahçeli’ydi. Öyle bir konuştu ki ben hiçbir şey anlamadım. Ama herkes kendine göre hak verdi, “Doğru söylüyor” dediler. Benim anlayabildiğim tek şey belediye başkanlarıyla ilgili davaların TRT’den yayınlanmasına destek verdiği oldu.
Bunun dışında “masumiyet karinesi” dedi ama bu karineyi ihlal eden cümleleri de yine kendi söyledi. Belli ki MHP liderinin kafası karışık. Durduğu yer ile durması gerektiğine inandığı yer arasındaki tutarsızlık sözlerine de yansıyor.
Bahçeli’den Erdoğan’a da bir uyarı vardı sanki ve Cumhurbaşkanı da TRT yayınını kabul etti.
Devlet Bey’den söz etmişken, PKK ile barış süreci de devam ediyor. Antika Keleş koleksiyonu sergiye çıktı. Silah bırakma adı altında... Keşke doğru olsa, keşke bu mesele kapansa ama durum pek kolay değil. İktidar yorumcuları türlü hikâye yazıyor.
PKK’nın zora düştüğü için teslim olduğunu, YPG’nin artık PKK’ya destek verecek gücü kalmadığı için silah bıraktığını söylüyorlar. Ya cahiller, ya yalancı, ya da ahmak. Bence üçü birden.
PKK silah bırakıyor çünkü ABD böyle talimat verdi. Artık PKK yük. PKK yüzünden Türkiye, YPG’ye terörist diyebiliyordu.
PKK olmayınca YPG’de PKK’nın devamı deme ve operasyon yapma imkânımızı da kaybetmiş oluyoruz. Sen bu salakların “YPG de bitecek” dediğine bakma. Pentagon’un 2025 bütçesinde YPG’ye yine ciddi bir yardım yer alıyor.
Kimse söylemez bunları ama ben söyleyeyim de bir kenarda dursun.
Tabii milleti ahmak yerine koyanların söyleyemediği bir şeyi daha söylüyorum: İktidar, DEM Parti ve Öcalan’la görüşüyor ama İstanbul’da Şişli Belediye Başkanı DEM Partililerle hizmet için görüştü diye tutuklanıyor, terörden yargılanıyor, yerine kayyum atanıyor.
Keza aynı nedenle Esenyurt Belediye Başkanı Ahmet Özer tutuklu. Oysa sürecin en akil adamı olarak devlete hizmet edebilecek nitelikte bir akademisyen. Ülkede garabetin sonu gelmiyor ki.
Silivri dün bayağı hareketliydi. Zeydan Başkan’ın da gelmesiyle epey bir heyecan oldu. Kendisine rüşvet teklif edenin önce suratına tükürüp sonra tokat atacak karakterdeki Zeydan Karalar’ın Silivri’ye atılması, Karalar’ın onuruna kara çalmaz; ancak Silivri’ye onurlu bir adamı daha sokmuş olur.
Dün dediğim gibi, Silivri hareketliydi. Özgür Özel’le birlikte pek çok CHP’li vekil geldi. Çoğu ile görüştük.
Özgür Bey sağ olsun, benimle de görüştü. Burada söylemeden geçemeyeceğim: Özgür Özel, Ecevit’ten bu yana CHP’nin başına gelmiş en iyi genel başkan.
Önceki akşam 3 ayrı konuşmasını dinledim. Müthiş. Kızıyor ama çirkinleşen bir öfkesi yok.
Alay ediyor, empati kuruyor. “Yeliz” adlı dili bozukla ilgili sözleri falan çok iyi. Şu anda rakipsiz. Çok insani.
Duygusuz, makineleşmiş bir lider değil. Ve bu seçmene geçiyor.
Dün ziyaretçim de çoktu. Çocukluk arkadaşım, eski çalışma arkadaşlarım, dostlarım. Çok mutlu oldum. Öyle yoğun bir gelen oldu ki yemek yemeği bile unuttum.
Sen de zayıflayıp zayıflamadığımı sormuşsun. Belki 1-2 kilo vermişimdir. Detoks kampında gibiyim çünkü.
Alkol yok, ağır yemek yok, bol yürüyüş, hafif jimnastik. Zıpkın gibiyim. Hande kızıyor.
“Ben sana 30 yıldır düzgün yemek yemeyi, biraz spor yapmayı öğretemedim. İçeride bir haftada öğrendin” diyor. Gülüyorum.
Çıkınca da bu alışkanlıklarımı sürdürürüm inşallah. Cezaevinde sebze yemeği verirlerse yiyorum, yoksa akşamları salata yapıyorum. Barış Pehlivan’ın tavsiyesi üzerine bol maydanoz yiyorum.
Akşamları bir demet maydanoz ve bir demet naneyi ince doğrayıp limon ve az zeytinyağı ile salata yapıyorum. Dün sabah kettle üzerine koyduğum karavanada süt ve yulaf pişirdim. Üzerine kuru üzüm koydum, iyi oldu.
Bol domates, biber yiyorum. Her gün bir brokoli hapı alıyorum çünkü burada yok. Glutatyon hapı da var ama maydanoz bulamadığım günler için saklıyorum.
Magnezyum hapı alıyorum. Daha önce söylediğim gibi yatağımdan memnun değildim. Ortopedik yatak alma hakkım olduğunu öğrenince hemen sipariş verdim.
Bir de melamin tabak derdim var. Ama derdim bu olsun diyorum kendime. Geri kalan her şey yolunda.
24 saat sıcak suyum var ama hava o kadar sıcak ki zaten soğuk suyla yıkanıyorum her gün. Dün yorgunluktan öğlen güneşlenemedim. O da rutinimi bozduğu için keyfimi kaçırdı.
Ama Özgür özellikle muhabbet için değerdi güneş banyosunu kaçırmaya. Bugünlük Silivri raporum böyle.
Herkese güzel günler. Bizi izleyen, destek veren dostlara teşekkürler.
Beni merak etmeyin. Silivri’de kimi tutuklu, kimi görevli güzel insanlarla beraberim.
Ve unutmayın: Bu da geçer.