TELE1’de Burçin Atılgan’ın sunduğu, Ersin Eroğlu’nun katıldığı Kayıt Dışı programına konuk olan gazeteci Fehim Taştekin, Türkiye’nin Suriye sahasındaki hamlelerinin ABD’nin çizdiği çerçeveye uymak zorunda kaldığını belirtti. Taştekin, çözüm sürecinin de bu dış parametrelerle doğrudan bağlantılı olduğunu ifade etti.
SURİYE’DEKİ ÇÖKERTME STRATEJİSİ ARTIK İŞLEMEZ
Taştekin, Türkiye’nin Şam karşıtı cihatçı grupları destekleyerek yürüttüğü çökertme stratejisinin artık geçerli olmadığını dile getirdi. “Kürtler orada fiili bir yapı kurdu. Şu anda bu yapıyı sıfırlamak, bu koşullarda işlemiyor” diyen Taştekin, ABD’nin Türkiye ile Suriye sahasında örtülü bir mutabakat sağladığını, bu doğrultuda saldırıların durdurulduğunu ve Ankara’nın bu mutabakata uygun hareket etmesi gerektiğini söyledi. Tişrin Barajı ve Karakozak Köprüsü çevresindeki çatışmaların bu sebeple durdurulduğunu ifade etti.
ABD’NİN HEDEFİ: KÜRTLERİ SİSTEME DAHİL ETMEK
Amerika'nın Suriye planında çatışma yerine Kürtleri sisteme dahil edecek bir model öngördüğünü belirten Taştekin, “Burada Kürtlerle çatışma değil, Türkiye’nin de onay verdiği bir mekanizma söz konusu. ABD, bunu Türkiye ile müzakere etti” dedi. Türkiye’nin bu çerçevede kendi içindeki çözüm sürecini de yeniden şekillendirmesi gerektiğini savundu.
İMRALI SÜRECİ ŞAM KORKUSUNDAN DOĞDU
Taştekin, İmralı sürecinin de Suriye’deki gelişmelerden bağımsız olmadığını, sürecin Ankara’nın Suriye’deki gelişmelerden duyduğu kaygıyla başlatıldığını ifade etti. “İmralı süreci, Suriye’de Esad yönetiminin devrilmesi ihtimaline karşı bir öngörüyle başlatıldı. İsrail saldırılarının ardından Ortadoğu’da dengelerin değişeceği düşünülüyordu” dedi.
HTŞ YÖNETİMİ ULUSLARARASI SAHNELERDE
Cihatçı HTŞ yönetiminin artık yalnızca Türkiye’ye bağlı olmadığını vurgulayan Taştekin, “Eskiden yalnızca Türkiye’den besleniyordu. Şimdi BM Güvenlik Konseyi’nde temsil edildiler. Avrupa Birliği ve İngiltere dahil birçok uluslararası aktör HTŞ ile çalışmanın koşullarını tartışıyor” diye konuştu. Türkiye’nin bu yeni denklemde oyun kurucu değil, uyum sağlayıcı pozisyonda olduğunu dile getirdi.
ÖCALAN’DAN SÜRECE MÜDAHALE ARAYIŞI
Taştekin, Ankara’nın Suriye’ye yönelik politikasında üç kol üzerinde yürüdüğünü belirtti: “Amerikalılarla görüşme, Şam’la ilişkileri dengeleme ve İmralı ile yeniden diyalog.” Öcalan’ın 2013 görüşmelerinde Suriye meselesinin belirleyici olduğunu, o dönem de Türkiye’nin Kürtleri Esad’a karşı muhalefetle birleştirme çabası yürüttüğünü ancak Öcalan’ın fiili özerk yapının feshedilmesini kabul etmediğini hatırlattı.
KANDİL VE KAMIŞLI FARKLI TEPKİLER VEREBİLİR
Taştekin, Kandil, Öcalan ve Kamışlı merkezleri arasında bir iletişim stratejisi olduğunu, ancak Öcalan’ın bu merkezlere doğrudan emir vermediğini, öneriler sunduğunu vurguladı. “Kandil de Kamışlı da Öcalan’ın özgür olmadığını, devlet baskısı altında konuştuğunu düşünebilir. Silah onların elinde, bu da bir manevra alanı yaratıyor” dedi.
KÜRT SORUNUNDA ‘ADINI KOYMADAN’ ÇÖZÜM
“Federasyon ya da özerklik denmese de bir ademi merkeziyetçilik arayışı var” diyen Taştekin, HTŞ yönetiminin bile bu yaklaşımı benimsediğini öne sürdü. Öcalan’ın gönderdiği mesajların, Şam’la müzakereyi savunan Kürt aktörler tarafından da desteklendiğini belirtti.
SİLAH BIRAKMA FORMÜLÜ: KAZANIMLARIN TANINMASI
Taştekin, denklemde Kürt kazanımlarının tanınması karşılığında Kandil’den silahsızlanma ve fesih kararı çıkmasının beklendiğini söyledi. “Bu sürecin işlemesi için Suriye’deki müzakere zeminlerinin çöküş yaşamaması gerekiyor. Çünkü Suriye’de çöküş olursa, Kandil’in de silah bırakması zora girer” diyerek, çözümün Suriye’deki sürece bağlı olduğunu dile getirdi.





